..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Gerçek sanat, gizlenmesini bilen sanattır. -Anatole France
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Pastorel > Simten K. Ataç




24 Mart 2002
Sevginin Anahtarı  
Simten K. Ataç
Beklentileri azaltılmış bir hayat içerisinde tatmin olmak daha kolay olmaz mı?


:DCAH:
Yıllar önce büyük ve yeşil bir ülkenin , zengin ve azametli bir kralı varmış. Altınlarla bezeli sarayında tek sevgi duyduğu insan olan kızı ile birlikte yaşarmış bu kral. Eşini ve ailesini kaybetmiş olmanın hüznünü yumuşatırmış kralın güzeller güzeli kızı. Kralın tek rahatsızlığı kızının hala yalnız olduğunu görmekmiş. Öyle ya , artık kocadığını inkar edecek hali yokmuş, bir gün göçüp gittiğinde kızını seven insanların arasında bırakmakmış tek dileği. Koridorlarında çocuk sesleri yankılanan ve sevgi sözleri sarf edilen mutlu bir yuva olsun istermiş görkemli sarayı, biricik kızı için.

Artık evlenme çağına yetişmiş olan kızını incelermiş; her genç adamı kızının biraz yakınında gördüğünde. Bir ilgi , biraz sevgi veya beğeni ararmış prensesin gözlerinde ama nafile , güzel kız kimselerle kendisinden daha fazla ilgilenmemekteymiş. Yalnızlığı; kaderi haline getirmekte olan kızına üzüntüsü günden güne artmaktaymış yaşlı adamın. Ülkenin ileri gelen bilgelerinden yardım istemekten başka bir akıl bulamamış kendi kendine ve derhal huzuruna emretmiş en yaşlı bilgeyi. Gri saçları omuzlarına kadar inmiş olan bilge , kralını sonuna kadar dinlemiş ve birkaç saniye sessiz kaldıktan sonra , “ Ulu kralım , sevgili Prensesi üzerine basit kıyafetler giydirerek yakında ki Gölköy’e gönderin , kapıları çalmasını ve sevgiyi bulmasını sağlayın.” demiş.

Kral oldukça uğraşmış prensesi buna razı etmek için ama genç kız kesinlikle karşı çıkmaktaymış babasına. Gözlerinden akan yaşlar ile babasını esir almaktaymış kendi dediklerine doğru. Kral bir başka hal, yol bulabilmek için tekrar getirtmiş yaşlı bilgeyi huzuruna ve anlatmış olanı biteni. Bilge gene biraz sessiz kaldıktan sonra , “Bekleyin Kralım , sadece bekleyin” demiş. Bu işten hiçbir şey anlamamış bizim kral ama ısrar etmemiş bilgeye.

Haftalar sonra , baharın geldiğini müjdelemiş ağaçlar tomurcuklarını gökyüzüne çevirerek. Yeşilin rengi koyulaşmış ve kuşların şarkıları daha bir gürleşmiş kralın topraklarında. Komşu ülkenin festivali tüm ülkelerde bir şenlik yaratmış. Prenses, bu festivale gitmek üzere izin almış babasından ve tüm hazırlıklarını yapıp bir öğleden sonra çıkmış yola. Atlar dolu dizgin prensesi amacına götürmeye şartlanmışlar , muhafızlar da korumaya ve dikkatli olmaya. Hiçbir şey , yollarını kesen soyguncuları engellememiş , tüm kıymetli eşya ve ziyneti alıp , muhafızları ve hizmetkarları kendi atlarının arkasına bağlamışlar. Prensesi ise kuvvetsiz bulmuşlar ve üzerine birkaç paçavra vererek bırakmışlar kaderine. Ne yanlarında götürmeye değer , ne de öldürmeye diye düşünmüşler. Gecenin karanlığına kadar oturduğu yerde ağlamış prenses , üşümüş , acıkmış ve korkmuş tabii. Göz yaşlarını silmekte olduğu bir anda , ilerden gelen bir ışığı fark etmiş. Bir köy olabilir ümidi ile kalkmış oturduğu kayanın üzerinden ve ürkek adımlar ile gözlerini karanlığa alıştırmaya çalışarak yürümüş ışığın geldiği yere doğru perişan haldeki prenses.

Yanılmadığını anlamış köyü gördüğü zaman ve ilk karşısına çıkan kapıyı çalmış , hızla. Kapı açıldığında yaşlı bir çift bulmuş karşısında. Her ikisi de ağlıyorlarmış. Prensesi içeri almışlar ama soyguncuların tüm köyü talan edip , her şeylerini aldıklarını anlatmışlar prensese. Genç kıza bir tas çorbadan başka ikram edecek bir şeyleri yokmuş ne yazık ki. Hemen bir masaya oturmuşlar, kendileri de iki yanına geçip seyretmişler güzel kızı. Üzerine kalın bir hırka bulmuş gelmiş yaşlı kadın , ihtiyar adamda mızıkası ile seslenmiş genç kıza. Çok yorgun olduğunu söyleyen prensese otlardan büyük ve yumuşak bir yatak yapıp , sabaha kadar uyumasını, ortalık aydınlanınca her şeyi daha iyi görebileceklerini söylemişler. Yaşadıklarından fazlasıyla yara almış olan prenses, ertesi gün sarayına kavuşacağı fikri ile yatmış yatağa ve uyumuş gerçektende sabahın ışıkları gözlerine vurana kadar. Sabah olduğunda yaşlı çiftin kendisine yardım edemeyeceğine karar veren prenses , köyde ki diğer evlerin kapılarını çalmaya başlamış. Hiç kimse yardımcı olmuyormuş güzel kıza. Köyde ne binek hayvan kalmış ne de köyden ayrılmaya cesaret edecek insan varmış zaten. Akşama doğru , köyün en iyi görünen evinin kapısını çalmış prenses , sıfatına layık olmasa bile en azından daha konforlu ağırlanacağını düşünerek. Ev sahipleri , buyur etmişler misafirlerini ama ne masalarına davet etmişler , ne de bir çift söz ile gönlünü rahatlatmışlar genç kızın. Üst katta bir oda göstermiş evin hizmetkarı ve ardından da bir kase çorba getirmiş içsin diye. Kız soğuk odada içmiş gelen çorbayı hiç itiraz etmeden ama bütün bu başına gelenlerin intikamını almaya da kararlıymış. Hele bir babasına ve sarayına kavuşsun...

Sabah erkenden ayrılmış bu evden ve köylüler ile konuşmaya , razı etmeye çalışmış insanları kendisine at ve hizmetkar vermeye. Sonunda kendi kendine eve dönmeye olan ümidini yitirmiş , babasının onu bulmasını beklemeye karar vermiş. Akşam nerede kalabileceğini düşünmüş ama kimse yeterince yakın davranmamış prensese. Yorgunluktan bir evin kapı girişinde uyuyakalmış prenses bir adam kendini uyandırana kadar. Bakmış ki , ilk gece kendisini misafir eden yaşlı amca , “Gel kızım burada donacaksın soğuktan. Bizim evde daha emniyette olursun ayrıca.” Prenses , minnettar olarak ardına düşmüş yaşlı adamın. Bütün gece yaşadıklarını anlatmış yaşlı çifte ve konuşmuş onlarla. Kadıncağız , “Sen uyu , iyice bir dinlen güzel kızım. Yarın köyün bilgesine danışalım bakalım. Belki bir çıkar yol bulur bize.”

Ertesi gün , hep birlikte çıkmışlar yola , bilgenin kapısına varmışlar. Huzuruna davet etmiş bilge bu üç insanı ve dinlemiş prensesin anlattıklarını. Konuşma sırası bilgeye geldiğinde , “ Bu köyde üç gece , iki ayrı evde kaldın prenses. Eğer bir kez daha bu köye yolun düşerse , hangi evin kapısını çalarsın ilk önce?” diye sormuş.
Prenses , hiç düşünmeden , gülümseyerek yanıtlamış.”Bu teyze ile amcanın evine uğrarım. Sıcacık evlerinde , enfes çorbalarını paylaştılar benimle. Yumuşacık bir yatakta yatırdılar , sabaha kadar beni beklediler” demiş.”Ama diğer kaldığım evde üşüdüm , korktum ve aç kaldım. Kesinlikle ilk kaldığım evi tercih ederdim” demiş.

Gülümsemiş bilge ve arkasına yaslanarak kollarını kavuşturmuş göğsünün üzerinde.” Kaldığın zengin evde , tüm şömineler yanarken üşüdüğünü mü söylüyorsun yani? Tavuk suyuna yapılmış nefis çorbayı lezzetsiz bulup aç kaldığını mı söylüyorsun ? Buna rağmen , tek bir dumanın tütmediği fakir evde , üşümediğini söylüyorsun. Sade suya yapılmış çorbayı mükemmel buluyorsun öyle mi? Üstelik üzerinde yattığın samanları , yumuşak yatak sayıyorsun prenses. Seni neyin yanılttığını düşün bakalım.”

Şaşkın prenses , duyduklarını anlamaya çalışıyormuş. Demek her yeri ısıtılmış sandığı evde , tek bir şömine bile yanmamaktaymış. Halbuki genç kız “yemin bile edebilirim” diye düşünmüş kendi kendine. Kızın şaşkınlığı ile eğlenmekte olan bilge devam etmiş konuşmaya.”Yaşlı çift seni aileden biri gibi karşıladılar , hiç yalnız bırakmadılar. İlgilendiler seninle ve rahat davrandılar sana karşı. Seninde o fakir eve girerken hiçbir beklentin yoktu ve sana verilenle yetinebildin bu yüzden. Çiftin kalbinde ki ilgi ve sevgi seni doyurup , ısıttı. Zengin eve girerken ise , bir sürü beklentin vardı. Tam tersi oldu ve beklentilerinin tersine bir gece geçirdin o evde. Eğer hayatının bundan sonra ki kısmında , beklentilerinin ve görüntünün seni yanıltmasına izin vermeyeceksen ,sıcacık kalacaksın ve bu kapıdan çıkar çıkmaz evinin yolunu bulabileceksin prenses. Sevginin anahtarını verdim ellerine , sakın kaybetmeyesin bundan böyle. Kimseyi alçak görmeyip , kendin için ısrarlı beklentiler yaratmadığın sürece bu anahtar açacak sana kapıları birer birer. Ve tabii senin kendi kilitlerini de çözüverecek , gelmek isteyenler birer adım daha atabilsinler hayatına diye.”

Duyduklarının her kelimesini beynine kazıyan prenses , teşekkür etmiş bilgeye ve ellerini öpmüş yaşlı çiftin.”Peki nasıl gideceğim evime?” diye sormuş bilgeye bakarak.“Sadece çık bu kapıdan , başka bir şey yapmana gerek yok prenses.” Genç kız , el sallayarak çıkmış kapıdan.

Bir sesin kendisini rahatsız ettiğini fark eden prenses , kaldırıp başını kucağından ve gülümseyen gözlerle kendisine bakan babasını görmüş karşısında.”Yavrum , uyumuş kalmışsın burada , öylece. Hadi kalk odana çık , rahat rahat uyu yatağında. Emrettim , yarın herkes hazır olacak seni yola götürmek üzere. Dinlen biraz güzel kızım.” Sarılıp öpmüş kızını yanaklarından kral. Neşe ile fırlayıp kalkmış oturduğu koltuktan prenses , “Babacığım , festivale gitmek istemiyorum , yarın yalnız sen ve ben , kılık değiştirip gidelim Gölköy’e , akşama kadar özgürlüğün tadını çıkaralım , ne dersiniz?”

Gözlerinden yaşlar boşalmış kralın , şefkatle kucaklamış kızını ve aklına bilgenin sözleri gelmiş , “Bekleyin Kralım , sadece bekleyin!”



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
14 Şubat Öyküsü - 4
Pegasos'un Kanatlarında Yaşamak
14 Şubat Öyküsü - 3
Hamam Sefası
Sen, Ben ve Dolunay
14 Şubat Öyküsü - 1
İstanbul Boğazı'nı özlemek
Gönül Desenli Kilim
14 Şubat Öyküsü - 2
Ölümü İlanlarda Arıyorum.

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Lanet [Şiir]
Bazı Anlarımdayım [Şiir]
Dönme Dolap [Şiir]
Hoyrat [Şiir]
Tualin Düşü [Şiir]
Şehir&dağ [Şiir]
Günebakan [Şiir]
Hayat Denklemi [Şiir]
Otogar Hikayeleri [Deneme]
Önyargıların Gölgesinde [Deneme]


Simten K. Ataç kimdir?

bence , hayatlarımızın sorumluluğunu elimize aldığımız andan itibaren , suçlayabileceğimiz kimse kalmamış demektir. Sizce?


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Simten K. Ataç, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.