..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Yaşamdan korkmayın çocuklar. İyi, doğru bir şey yaptınız mı yaşam öyle güzel ki. - Dostoyevski
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Kent > Alp Çetiner




3 Mart 2006
O Tepelerde  
Alp Çetiner
Tepede bulduğu düzlüğe çömelmiş, kıvrılmış bacaklarım yay gibi gerilse de zıplasam boşluğa doğru, gözlerimin önünde, karanlıkta ağlayan küçük çocuğa doğru... O ki hayatta herşeyi ama herşeyi yapabilirdi. O tepede otların üstüne sırtüstü uzanıp ihtişamlı bir geleceğin düşlerini görebilir, yaşadığı o dehşetli güzel günlerin tadına varabilirdi. Bense muhtemelen ömrümün son günlerini yaşıyorum ve artık nefesimin yetmeyeceği tepelere tırmanmayı ancak hayal edebilirim. O çocuğun hayallerini yıktım.


:AHDI:
Yine o tepelerdeyim. Ama bu kez yalnızım. Buraya yine yalnız başıma geldiğim çok zamanlar oldu. Ama bu kez gerçekten yalnızım.
Her zamanki gibi kutsal bir tören havasında tırmandım bu en yüksek noktaya kadar, en sevdiğim şarkıları mırıldanarak. O günlerden bu zamana ne(ler) değişti? Yalnızca sevdiğim şarkılar mı?
Evet veya hayır. Kapattığımda gözlerimi, hâlâ o eski ihtişamıyla çalındığını duyabiliyorum onların; ama artık beni yenileri ağlatıyor. Kapattığımda gözlerimi, karanlıkta biryerlerde haykırasıya, yüzünün herbir yerinden yaşlar fışkırasıya ağlıyor hâlâ içimdeki çocuk, gözlerim aralanıncaya kadar; bu kez yepyeni şarkılarla.
Rüzgâr. Evet, o da değişti. İşte, ben yine burada otururken koca şehre karşı (ki buranın, dünyanın merkezi olduğuna yemin edebilirdim o zamanlar) şehrin bütün rüzgârı iki yanağımı okşardı, aşağıdan yukarıya doğru. Bir diğeri ensemden göğsüme süzülürdü. Alıp getirip iğde kokularıyla kavak tüylerini yanıma, benim nefesimle şehre geri dönerdi hepsi. Bazan bir tanesi şimdi bu büyük blokların olduğu yerden yanıma gelirdi, bir diğeri de şu iri sekiz katlının yerinden...
Eskiden, yine tam buradan, bütün şehri görebilir ve daha dikkatli baksam dünyanın geri kalanını da görebileceğime inanırdım. Bak şimdi etrafımı siteler ve allı da morlu duvarlar çevirmiş... Ama yine de işte eski yeşiller içre mezarlık, işte büyük park ve havuz; ve işte eski evimiz...
Bu tepenin her santimetrekaresinde olduğu gibi herbir küçük görüntüde dahi bir anım var(dı). Artık elimde kalanlarla yetinmek zorunda olduğumu söylüyor yeni manzara. Görebildiklerim belleğimde “o günler”i çağırmaya yetiyor da artıyor bile: İlk şiirlerim, en iyi arkadaşlıklarım, aşklarım; gazoz ve çekirdek; güneş, rüzgâr ve kar; zerdali ve salkım söğüt; bu şehirden gidişlerim, bu şehre dönüşlerim...
Yağmurlu günlerde balçık içinde kalmış ayaklarımızla buraya kadar çıkardık. Güneşli günlerde buradan aşağıya doğru verevine koşardık şu dokuz katlının yerinden (düşenlerimiz olurdu bazan). Söğüt dalları başımıza taç, elimize okla yay olurdu. Can eriği dişleyip, çekirdeğini en uzaklara atardık. Kışın en soğuk günlerinde güneşin tadına varır, karda yuvarlanırdık... Ama hiçbir zaman, hiçbir zaman en hızlı koşan olamadım, çekirdeği en uzağa fırlatamadım, paçalarımı sıvamadan çamura batamadım; ağaçların en tepesine tırmanamadım, oku en ilerilere atamadım; karda bile, belki üşütürüm diye, doyasıya yuvarlanamadım... Birgün kız arkadaşıma, işte şurada, tam yamacın başında bir küçük kartopu attım. Sırtına çarpıp düşen soğuk, beyaz yumağı yerden alıp öptü ve bana dedi ki, “senin her parçanı ölene dek seveceğim, ama biliyorum ki senin bana olan sevgin bu kartopu gibi avuçlarımda eriyip gidecek... değil mi?” Ona cevap veremedim, doya doya sarılamadım, ona ve de hiç kimseye sevdiğimi söyleyemedim... Hayatımda onun kadar, hiç bu kadar cesur olamadım ki ben!..
Dünyanın en güzel şiirlerini yazsan.. da onları kimselere okuyamasan... Kalbin heyecanla, aşkla akıp coşsa, ama kimseye bağlanamasan. Neşeyle gülüp dansetsen, ama kimselere belli edip çaktırmadan... Bir zamanlar buralarda oynaşan enikler kadar özgür olamadım ki ben...
Bugün bilgi-kültür, ilim-irfan denilince akla ben gelirim. Sözüm dinlenir, yazım okunur ve kimbilir, belki de sorunun gerçek nedeni budur... “Yalnızlık” her zaman “tek başınalık” değil ki! İşte burada, tepenin doruğunda, çoğu zaman olduğu gibi tek başımayım ama belki ilk kez “yalnızım”. Bu acaba sürekli ve çok sıkça “ben” dediğim için midir? Yoksa tepenin doruğu yalnızların diyarı mıdır? Buraya kadar insan aslında “tek başına” mı çıkabilir, yahut “çok başına” çıkar da orada öylece kalmak mıdır gerçekte yalnızlık? Yoksa buranın da “fildişi kuleler” gibi çıkışı vardır da inişi yok mudur? Hani onlar ki cesaret ister; soluğunu tutup balıklama bırakıvermen gerekir kendini boşluğa; ki aşağıya, özüne ulaşabilesin.
Sözlerim biraz “ağır” mı kaçtı? Beni tanıyanlar, benden içerikli sözler dinlemeye alışkındırlar. Ancak ben istemedim mi sanıyorsunuz “boş” konuşup “dolu” yaşamayı?.. Ya da belki “duygu yüklü” yazılar yazan bir entelektüel olmak yerine daha az lâf ebeliği edip daha çok iş gören bir “hareket adamı” olmayı?..
Ama işte ömrümün sonundayım ve önümde, geçmişime uzanan manzara artık ancak çaresiz ve geri dönülmez pişmanlıklar içinde olabileceğim gerçeğini fısıldıyor kulağıma. Belki bu pişmanlık duygusudur beni yazarlığa öykünüp sahte dünyalar yaratmaya iten, yahut feylesofluğa öykünüp aslında hiç varolmayan şeyler üzerine lâf kalabalığı yapmaya sevkeden...
Bunları neden anlatıyorum? Belki sıradan bir insanın sıradan çocukluk anıları veya bir nostalji duygusunun dışavurumudur bunlar... Ya da belki -yazarımız yine sözcüklerle oynadığına göre- bunlar hiç olmadı. Güvenmek zorundasınız.
-----------
Tepede bulduğu düzlüğe çömelmiş, kıvrılmış bacaklarım yay gibi gerilse de zıplasam boşluğa doğru, gözlerimin önünde, karanlıkta ağlayan küçük çocuğa doğru... O ki hayatta herşeyi ama herşeyi yapabilirdi. O tepede otların üstüne sırtüstü uzanıp ihtişamlı bir geleceğin düşlerini görebilir, yaşadığı o dehşetli güzel günlerin tadına varabilirdi. Bense muhtemelen ömrümün son günlerini yaşıyorum ve artık nefesimin yetmeyeceği tepelere tırmanmayı ancak hayal edebilirim.
O çocuğun hayallerini yıktım.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın kent kümesinde bulunan diğer yazıları...
Müjdat Abi ve Bizim Mahalle
Yazar ve Bir Bardak Soğumuş Çay
Zorunlu Görev
Şehir Vokabüleri
Bir Tasvir Ya da Efsanenin Ölümü

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Tuhaf Gerçek
Hayat İnsana Neler Gösteriyor!
Hayatın Anlamı
Büyük Bir Yazarın Ölümü Üzerine
Hayat Ayrıntılarda Gizlidir
Doğu - Batı
Yabancı Bir Gezegendeki Tuhaf Canlılar
Sevgili Günlük!..
Aşk Şarkısı
Meleğin Ziyareti - 3

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Duvar [Şiir]
Muhteşem Doğu [Şiir]
Ebedî An* [Şiir]
Şu Dil Sorunu Dediğimiz... [Deneme]
Binbir Gece Masalları Kime Ait?.. [Deneme]
Tüketim Toplumu Üzerine [Deneme]
Kitap ve Kelimeler [Deneme]
Porselen Bebek [Deneme]
Sanatın İfade Gücü [Deneme]
Sanat Eseri, İzleyici ve "Gerçek" [Deneme]


Alp Çetiner kimdir?

Bir kişinin kalbinde yer edebilirsem, kendimi boşuna yaşamamış sayarım.

Etkilendiği Yazarlar:
Halil Cibran, Tagore, Borges, Hesse, Tanpınar, Nabokov, Lermontov, Salinger


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Alp Çetiner, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.