"Bilmezlik ile ne hoştum; hayalimde ne güzellik, ne de aşk vardı." -Fuzuli, Leyla ile Mecnun |
|
||||||||||
|
Sivil kelimesinin polis ile özdeşleştirildiği bir ülkede “sivil toplumun” ciddi bir tarihi olacağını düşünmek saflıktır. Ancak bu nedenle de eleğimizi duvara asmak doğru bir tutum değildir. Bence doğru tutum bir yandan sivil toplumu inşa ederken bir yandan da sivil toplum teorisi alanında mücadele vermektir. Yani bizzat sivil toplum tartışması bile bu yolda gerçekleştirilen mücadelenin bir simgesi olacaktır. Ülkemizdeki “edilgin toplum-birey özdeşliğinin” dünya çapında bir salgın hastalık gibi yayılan ve etkili olan “pasiflikle” çakışması elbette ki bir talihsizliktir. Mamafih sosyalizm idealiyle iç içe geçen küresel muhalefetin tarihi, sosyalizm deneyiminin iflas etmesiyle tıkanmıştır. Son yüz elli yıldır “yeryüzü egemenleri” kendilerini çok güzel bir biçimde çeşitli maskelerin arkasına saklayabilmişlerdir. Ancak bu onların kafalarındaki kast tipi toplum yapılanmasının fark edilmesini artık engelleyememektedir. Yeryüzü egemenleri · Demokrasi karşıtı, · Serbest ticaret karşıtı, · Girişimcilik karşıtı, · Her türlü özgürleşme karşıtı, · Bireyselleşme karşıtı, · Aydınlanma karşıtı, · Şeffaflık karşıtı, · Adil, yaygın ve düşük vergilenme karşıtı, · Küçük ve etkin devlet karşıtı olma özellikleri ve · Kendi “insanlarını” kayırabilecekleri ekonomik yapılanma yanlısı, · Sosyo-kültürel farkları önemsemeyen bürokratın iki dudağı arasından çıkacak cümlenin insafına bırakılmış merkezi ve otoriter planlama ve yönetim yanlısı, · Girişimci ve üretken olmayan mevcut statüko ile uyumlu asalak; kapitalizm düşmanı sanayici, işadamı (sözde kapitalist) ve rantiyecileri koruyup kollama yanlısı · Her türlü bireysel bilinçlenme hareketini kendi “kastlarının yararına” olmadıkça engelleme yanlısı, · Her şekilde toplumsal çatışmayı görünmez bir el olarak azdırma taraftarı olma karakteristikleri ile kendilerini artık belli etmektedirler. Ülkemizin temel şanssızlıklarından biri bu egemenlerin kurmuş olduğu hegemonya karşısında “muhalif” diye nitelenen etnik, dinsel ve sosyo-ekonomik yapıların aslında yaptıkları muhalefet ile bu “egemenlerin” ekmeğine yağ sürmesidir. Türban yandaşları, Kürt milliyetçileri, ezilen çalışanlar ve diğer baskı gören/hor görülen kesim ve gruplar yaptıkları muhalefet ile bunları sadece daha da güçlü kılmaktadırlar. Çünkü muhalefetin felsefi açıdan tutarlılık sorunu vardır. Egemenlerin sadece ülkemizde değil dünyada da muhalifleri bu kadar ezik, sinik ve etkisiz bırakabilmesinde “muhalefetin felsefi sefaleti” yatmaktadır! Nedir bu felsefi sefalet? Yukarda bahsi geçen muhaliflerin ve diğer muhalefet odaklarının insanlığa önerdikleri ve genel anlamda insanları tatmin edecek ütopyaları yoktur. Muhalefetin kendilerini konumlandırdıkları tekil sorun odaklarından beslenmeleri sonucunda oluşturdukları tepkici ütopyalar: dinciler için “asr-ı saadet dönemi”, ezilen çalışanlar için “komünizme dönüşmek üzere sosyalizm”, yeşiller için “çevreye saygılı bir dünya”, mikro milliyetçiler için “ne pahasına olursa olsun otonomi vb” bir çözümdür. Egemenler için bu muhalifleri tabansız bırakmak o kadar kolaydır ki: asr-ı saadetçileri gericilikle, sosyalizmi hüsrana uğramış denenmişlikle, yeşilleri insanlığın gelişim değerlerini görmezden gelmekle, mikro milliyetçileri bölücülükle suçladıkları an toplum nezdinde bu kesimlerin muhalefet etme olanağı kalmamış olur. Tabii klasik muhalefetin bu kadar kolay bastırıldığı bir ortamda şu durum meydana gelmektedir: “Dediğim dedikçi bürokrat, asalak işadamı, sanayici ve rantiyecilerle bunlar için minareye kılıf hazırlayan siyasetçiler toplumu helva gibi karıştırmakta, pelte haline getirip midelerine indirmektedirler.” Bir de herkesin elbirliği ile üzerine çullandığı, tu kaka ilan ettiği “üretim-yaratım-çözüm” odakları var: Gerçek kapitalistler! Devlet kredisi ve avantası ile beslenmeyen, spekülasyondan-vurgunculuktan medet ummayan, minare kılıfçısı siyasetçi ile aynı yatağa girmeyen, mafyaya selam vermeyen girişimci, yatırımcı güçler! Afganistan dağlarında, Irak çöllerinde otoyol yapan, acı vatan Almanya’da tüm diğer yabancı milletlerden fazla yatırım gerçekleştiren, Libya çöllerinde, Rusya steplerinde dünyanın en güzel binalarını diken, hava alanları inşa eden, yedi düvele kumaş, iplik, tekstil ürünü satan şu çılgın kapitalistler! Yedi milyar dolar ihracat kalemini küçük bir teşvik ile yetmiş milyar dolara çıkaran cesur yürekler!.. Türkiye mevcut insan ve diğer kaynakları ile “yetmiş değil yedi yüz milyar” dolarlık ihracat yapabilecek bir ülke. Ama yapamıyoruz! Neden? Sorunun yanıtı “Neden sivil toplum gelişemiyor?” “Neden egemenlerle baş edemiyoruz?” sorularının yanıtı ile aynı. Yukarda okuduğunuz gibi çok da uzun bir yanıt değil.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Hidayet Ersin, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |