"İnsanların bazen neye güldüklerini anlamak güçtür." -Dostoyevski |
|
||||||||||
|
Bana bir yalan söyle ama içinden ve samimi bir şekilde. Hiç saklama yalan olduğunu. Bırak ben inanayım yalan olduğununa. “Ama ne yalan!” diyeyim içimden. Basbayağı yalan olsun ama buz gibi bir yalan! Bana bir yalan söyle ama yapmacıksız ve gerçekçi bir şekilde. “Aslında ikimiz de yalan olduğunu biliyoruz” bakışlarını takınmadan söyle yalanını. “Evet” desin dudağının yanındaki ince çizgi “nasıl da eminim bu yalandan!” “Var mı” desin omuzların “benim gibi kendinden emin yalan söyleyen?” Bana bir yalan söyle ama gerçekten yalan olsun... Ben doğrulardan, gün ışığından ve gerçeklerden bıktım. Bana yalan söylensin artık. Haber bültenleri “Bugünkü yalanlarımızdan bazıları...” diye başlasın , gazeteler “Sekiz sütuna manşet yalanımızı okumadan güne başlamayın” diye yazsın, tartışma programlarında “en iyi yalan benimkisi” diye karışsın ortalık... Gerçekler bir türlü gerçekleşmediği için söylüyorum bunları. Gerçekler bir türlü gerçekleşmiyor! Gerçekler gerçekleşmedikçe, gerçekler geciktikçe gerçeklere inancım da bir sarsılma oluyor. Titreyen binalar gibi titriyorum ve sonra onlar gibi çökeceğimden korkuyorum. Mesela karşıma bir bina çıkınca soruyorum “Bu bir bina mı?” Karşıma çıkan binanın bina olmamasından ciddi endişe ediyorum. Elimle dokunsam merdivenini çıksam, asansörüne binsem de bir şüphe kurdu beynimin içinde dolaşıyor. Ya bu bir bina değilse kumdan bir kaleyse...Otobüste ve devlet dairesinde de durum farklı değil. Mesela şoför şoför olmayabilir. Otobüs ise bir kamyon olabilir. Bu haberi ilk okuduğumda önce anlayamamıştım. Fotoğrafta bir otobüs vardı ancak habere göre bunlar kamyondu. Trafik kayıtlarında kamyonmuş gibi gösterme sahtekarlığı yapmışlar sandım önce sonra yanıldığımı anladım. Bu otobüsler gerçekten kamyonmuş yani kamyonun üzerine otobüs kasası yerleştirilmiş. Deprem deprem olmayabilir. Evet artık bu durum da söz konusu. Gayet ciddi bir örnek bu. Konya’da çöken apartmandan kurtulanlardan ve İstanbul’dan bayram için gelenlerden biri ilk önce deprem olduğunu sanmış ve ne diyordu biliyormusunuz “önce dört dört buçuk şiddetinde bir deprem diye düşündüm. Konya’da pek deprem olmadığından ve biz İstanbul’da alışkın olduğumuzdan önemsemedim”...böyle bir gerçeklik anlayışı olabilir mi? Giderek gerçeklik anlayışımızın aktığı yatağın yer değiştirdiğini düşünüyorum. Bunun tehlikesi , bu yeni yatağın, azıcık aklı başında herkesin göreceği gibi yalan veya rüyalara ait olmasıdır. Ortak paylaşılan yalanlar ve rüyalar zamanla ortak yaşanılan “gerçekliklere” dönüşebilir. Dünyadaki bütün kötülük rejimleri güçlerini buradan alır. Çoğumuza Cem Yılmaz için bereketli birer espri tarlası gibi gözüken tüm bu olup bitenlerin zararını çekiyoruz ve çekmeye de devam edeceğiz. Yapmamız gerekenler ise bir ilkokul dördüncü sınıf öğrencisinin anlayabileceği ve yapabileceği kadar basit şeyler. Seyirci kalmamak, yaşamımızı aklın ve mantığın gücüyle sorgulamak, tepki göstermek ve yılmamak...Yılmamak...Yılmamak.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Hidayet Ersin, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |