Umutlarım her zaman gerçekleşmiyor, ama yine de her zaman umuyorum. -Ovid |
|
||||||||||
|
Karışık duygu salatalarının, hazmı zor zeytin yağı olmuştu çoğu zaman, Yorucu gündüz rüzgarlarının nefesini saklardı hep, Geceleri, solmuş, ıslak ve tuzlu suların ıslattığı kağıtları kuruturdu o nefesle... Sıkılmamıştı yazmaktan, yıllar çok yazdırmıştı, Bazen basit bir kelebeğin vadesi geçmiş ömrünü, Sesi kısılmış, hiç konuşmadan bekleyen bir telefonu... Körleşmiş bıçakların maziye dalışlarını, Kimsesiz ağaçların yanıbaşında ulaşamadığı dostuna dallarını uzatmasını, Şarkıların notalarını yazardı bazen, nasıl hayallerin kilitli kapılarına anahtar olduklarını... Yer önemli değildi onun için, nasılolsa misafirleri hep aynıydı, mekanın önemi yoktu. Uzanırdı bazen biryerlere, duramazdı, kağıtlara yazamasa bile beyninde birleştirirdi alfabenin minik yavrularını. Onları elele tutuşturur, birbirinden ayrılmaz sevgililer haline getirir sonra da zevkle izlerdi Ayrılıkların yoldaşlığına çok şahit olmuştu ama onları kimse ayıramazdı, Sonra bu aşkı yazardı bazen, öyle bir öpüşürdü ki bazen iki harf... Yazıp çizmeye bile korkardı, ayıracaklar diye. Arada sarhoşlukların zikzaklarını anlatırdı istemeden... Çakırlıkların hafif ekşiliği gizlenirdi bazen üç satır arasına... Bir sonraki sefer yamuk görülsede önemi yoktu, zaten o an sarhoştu, onu anlatmalıydı... Harfler de sarhoş dururlardı, Mesela S harfininin omuzuna öyle bir koyardı başını E harfi ki aşk ancak böyle anlatılabilirdi, Hesapsız teslimiyetlerin ilk umutlarını anlatırdı bu sevişmeler... Belliydi, ikisinin de başı dönüyordu ama mutluydular o güvenin maskesiz omuzunda Seni ve seviyorum kelimelerinin yürümeye başladığı ilk adımlardı bu harfler, asla unutulmazdı... Asırlara sığmayacaktı yazacakları, ömrü yetmeyecekti varlıkların yokluğunu anlatmaya... İsyanlar sığmayacaktı defterlere, kitaplara... Bazen çok yorulur, uzun süre yazmaz, sadece izlerdi reklam arası almadan... Sonra yine devam ederdi yaşamın, çizgilerden oluşan temelsiz prefabrik inşaatlarını çizmeye... Sadece dört çizgiyi bir araya getirip yanına da iki çizgi çizip tepesinden öpüştürdümü. Al sana EN kelimesi... Mutlu oluyordu bu kelimeyi yazmaktan.. Yanına her meze giderdi artık, Yüklemler, tümleçler, özneler hep peyniri zeytiniydi masanın... Aşkların köşesine çekilip ürktüğü dönemlerde bile yaşatabilirdi yazılarıyla. Büyük dalgaların arasındaki yanlız balıkçının cesaretini boyayabilirdi bir misket tanesinin ışık almayan yüzüne... Güvenlerin denizde boğulduğu dakikaların ressamı olabilirdi... Karanlığın gizliliğine tutunmaya çalışan ama rüzgara direnemeyen bir yaprağın sesi olabilirdi... Ama artık gücünün tükendiğini hissediyordu... Yazarken titriyordu çizgiler, tam öpüşmüyordu artık kelimeleri oluşturan minik aşıklar... Sahtelerin en masum yüzlerini bile çizerken şevkle, aniden durup kafasını masalara vuruyordu... Sinirleri zayıflamıştı artık... Sahte yüzleri aydınlattığını farkeden güneşin, Utancından yerin dibine girdiği zamanı gösteriyordu akrep ile yelkovan. Sokak lambalarının sokakları aydınlatmak istemediğini farketmişti. Evet yazacaktı... Sayfa yine çok ıslanmıştı, Kelimeler boşluk bırakmamaya niyetliydi sözde bembeyaz kağıda... Sert kabuklu bir nar gibiydi o anki yalnızlığın yudumları, Kendiliğinden dağılıp binlerce minicik harf olmuştu. Müzik eşliğinde bir bir sarılıyorlardı harfler titrek bir elin şefkatiyle, Soluğu kesiliyordu ağır ağır, Keskin notaların hüzün dolu çarpışmaları vardı karanlığın kan dolaşımında İyice titrer olmuştu artık, Bir şişe sarhoşluğun altında ezilen üç günlük teraziyi anlatıyordu çaresizliği. Farkına varmıştı herşeyin... Bu sahneyi bitirebilirdi ama bitirmek istemiyordu... Hayatında ilk defa yazmak istemiyordu, direnmeye başladı. Arası açılıyordu artık harflerin, kelimelerin, Uzaklaşmalıydı ordan, bitmemeliydi bu yazı, bu şarkı... Son kullanma tarihi geçmiş yolların, görünmeyen şeritleri gibiydi artık kelimeler, Ama hala devam ediyordu istemeyerek, Duraksadı bir an Hayatınının anlamını oluşturan minicik harflere baktı, son bakışıydı... Önce Büyük harfleri öptü, sonra küçük harfleri, Sesli veya sessiz, ünlü, ünsüz önemi yoktu. Hepsi herşeyiydi... Sevgilerinin sonsuz sarılmalarına şahit olamayacaktı belki tekrar. Bir gözyaşını yazıp, okuyanları ağlatınca, iyi anlattığını düşünüp gururlanamayacaktı... Ağlayamayacaktı... Derin bir nefes aldı... Ve son nefesini haykırdı tüm gücüyle, Lacivert kanının son damlasını, imzanın tam yarısında tükürdü, Asla yazamayacaktı tekrar, bir çöp olacaktı... Yaşamı bitmişti belki, ama tamamlamamıştı yazıyı Ama yıllardır onun yanlızlığını paylaşan hayat arkadaşının, En karanlıklarda son kibritinin de sönüşünü, Yaşama dair ne varsa vazgeçişini, İsyanların EN isyanında kendini darağacına sürüşünü anlatan bir mektubu yazan KALEM olmayacaktı... Mürekkebi bitmişti... İmza yarım kalmıştı...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Vahan İSAOĞLU, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |