Bilgi sakalla ölçülmez. -Moliere |
|
||||||||||
|
Her ne kadar da Hrant Dink sözde suikastinin ardından binlerce kişi. “Hepimiz Hrantız, hepimiz ermeniyiz” diye bağırsa da… Bir çok kesim, aslında “hepimiz insanız” manasına gelen bu sloganı anlamayıp, işi başka boyutlara vursa da… Değişik bir duygudur Türkiye’de ermeni olmak… Bağırmakla da olacak bir şey değildir aslında… Türkiye’de ermeni olmak, bilen dostlarının sana “ne olur bir topik yap da yiyelim” diyebilmesidir. Ermeni olmak, bir işlem için devlet dairesine gidip de adını söylediğinde memurun yüzüne tuhaf tuhaf bakmasıdır, hatta “sen ermeni misin?” diye sorarken yüzüne alaycı alaycı bakmasıdır… İsminin her yerde yanlış yazılmasıdır… Türkiye’de ermeni olmak, askerdeyken arkadaşlarının sana, ne olur bir kere kelimei şadet getir demesidir… Yine de Kız Kulesi'ne aşık olmaktır ermeni olmak, Galata Kulesi'nden İstanbul’u seyrederken derin duygulara dalmaktır… Türkiye’de ermeni olmak, okullarının tarih kitaplarındaki ermeni karşıtı yazıları okuyup gelip bunlar ne diye size sorduğunuzda çocuğunuz, verecek yanıt bulamamaktır… Türkiye’de ermeni olmak, seni tanıyan birinin üçüncü bir şahısa senden bahsederken. “ermeni bir arkadaş” dedikten sonra “ama iyi çocuktur gerçekten” diye bahsetmesidir… Yine de balığın olduğu, rakının olduğu, midya dolmasının olduğu bir sofrada Türk Sanat Musikisi eşliğinde sevgiyle şarkılar söylemektir… Yine de bazı durumlarda bazı arkadaşlarının seni arayarak “üzülme, onlar cahil biz seni tanıyoruz seviyoruz” cümleleri karşısında duygulanmaktır Türkiye’de ermeni olmak… Birisi ile tanışırken ismini çekinerek söylemektir ermeni olmak, söylediğinde ise karşındakinin yüz ifadesinden, neler düşündüğünü anlamaya çalışma alışkanlığıdır… Bakanların televizyonda terörist başları için “ermeni dölü” lafını kullanırken çocuklarınızın bunları duyması halinde bunu nasıl açıklayacağını kara kara düşünmektir… Türkiye’de ermeni olmak, Fransa’da çıkmış yasalar hakkında birilerinin özelikle gelip sana “ne düşünüyorsun?” diye sormasıdır… Ve vereceğiniz cevabın başına “sözde” kelimesini koymak zorunda oluşunuzdur… Çöpçü olamamaktır Türkiye’de ermeni olmak, devlet memuru olamamaktır… Yine de vapura bindiğinizde martılara simit atarken Türkiye’yi ne çok sevdiğinizi hatırlayışınızdır… Türkiye’de ermeni olmak, okullarınıza yerleştirilen ve ermeni asıllı olmayan öğretmenlerinize, büyük birilerinin “aman ha siz bizim gözümüz kulağımızsınız ona göre…” demesidir… Türkiye’de, ilerde vali, bakan olmayı hayal eden çocuklarınıza, onları kırmadan ve durumu tam açıklamadan başka bir meslek seçmesi konusunda tavsiyelerde bulunarak caydırmaya çalışmaktır… Çünkü Türkiye’de ermeni olmak Türk olduğunuz halde, tıpkı Almanya’daki Türklerin, polis, memur, vekil olabildiği gibi olamamaktır… Subay olamamaktır… Yine de, arabaşı çorbasını içmek, Hababam Sınıfı’nı izlemek, çiğ köfteyi sevmektir ermeni olmak… Düşünebilmektir, üretebilmektir, sanatkar olmaktır… Her başka bir ülkeye göç fikri geldiğinde, burayı çok sevdiğini hatırlamaktır… Güvercin gibi ürkek olmaktır… Malkoçoğlu, Tarkan gibi filmlerindeki tecavüzcü Rumlar, adi papazlar diretmesi ile büyümüş kişiler karşısında isminizi gizlemek zorunda kalmaktır… Yine de, her sabah okulda gururla İstiklal Marşını okumak, Ne Mutlu Türküm diye bağırmaktır. Söz sahibi olamayacağı bir Türkiye’nin Mutlu Türkü olduğunu haykırmaktır… Ne zaman bu ülkede bir Ermeni asıllı Türk, Devlet memuru, subay olur işte o zaman anlarım ki beni Türk yerine koyuyorlar demektir… Bu besleme durumunu, Edip Akbayram’ın aldırma gönül türküsü ile unutmaktır… Bir yerde oturduğunda “Sarı Gelin” türküsünün ermenicesini söylediğinde birilerinin üstüne saldırmasıdır… Olsun ne yapalım deyip, türkçesini söylemektir… Bazen de, delik bir ayakkabı ile yere uzanmaktır, fikirlerini sonsuzluğa kavuşturarak, binlerce kişiye “Sarı Gelin” türküsünün ermenicesini öğreterek… Sözün özü… Öyle kolay değildir Türkiye’de ermeni olmak… Yine de güzeldir, güzel olduğu kadar da değişik… Bir aşktır Türkiye’de ermeni olmak… “İşine gelmiyorsa çek git kardeşim…” diyenlere… Burası yine de, benim de ülkem diyebilmektir…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Vahan İSAOĞLU, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |