Bir insan bir kaplanı öldürmek istediğinde buna spor diyor, kaplan onu öldürmek istediğinde buna vahşet diyor. -Bernard Shaw |
|
||||||||||
|
2001 yılının sonlarına doğru Stüdyo İmge'nin Dünya Edebiyatı serisinden, Sabri Kaliç imzasıyla çıkan ve kitapçılarda yerini alan 'Efsane Filmin Romanı' Bir İlkokul öğrencisini bile çileden çıkarabilecek dilbilgisi hataları görmezden gelinse bile anlam bütünlüğünü yok eden hatalar göze batmayacak gibi değildi sözü geçen basımda. Örnek olarak, romanın ironisine çatı hazırlayan aksan bozukluklarının tadını verebilmek bir yana, çeviri, eseri ‘tek bir kişinin ağzından aktarılıyormuşçasına’ karşımıza çıkararak ironiyi yok edip okuru delirtmeyi planlamış gözükmektedir. Bu bozukluğa en iyi örnek -başlığı konusunda da ayrıca bilgilendirildiğimiz, 129. sayfada başlayan- INTER SHITTY bölümü olabilir. Burada Franz Begbie adlı karakterin bir tren yolculuğunda Kanadalı kızlarla iletişim kurmaya yeltenişi, İngilizce'nin iki aksanının, (Standart Londra aksanı ve Glasgow aksanı) bir savaşı gibidir. Kanadalı kızlar Begbie'nin ağzında yuvarlanan kelimelerden, tüm çabalarına rağmen, mantıklı cümleler çıkaramamaktadırlar. Ancak elimizdeki çeviride bu iki aksan arasındaki büyük fark özenle vurgulanmadığı için, Kanadalı kızlar bizim gözümüzde İngilizce'yi hiç bilmeyen turistler olarak kalırlar ve bölümün ironisi ile tüm anlam bütünlüğü -bir başka deyişle bölümün varoluş sebebi- özensiz bir çalışmanın mağduru olur. Aynı bölümün başlığındaki alay ise apayrı bir çalışma ile anlamzıslaştırılmıştır (bkz. ç.n. sf. 129.) Sayın Kaliç'in belirttiği gibi INTER-SHITTY başlığı şehirlerarası-boklararası ifadeleriyle yapılan bir kelime oyunu değildir ne yazik ki; aslında –tahmin edilebileceği üzere- yine bir aksan oyunudur başlıktaki alayın temeli. Şöyle ki; Sick-Boy'un da birçok sefer alay ettiği üzere 'aksanı bozuk' kimseler -s sesini -ş sesi gibi çıkarmaktadırlar ve böylece bölümün konusunu oluşturan şehirler-arası (inter-city) seyahat, boklar-arası (inter-shitty) biçimine dönüşmüş olur. Ancak bu çalışma sayesinde bölümün başlığı bizim için kuru ve anlamsız bir alay olarak kalmıştır. Yine aynı biçimde anlamsızlaştırılmış bir diğer bölüm ise belki de birçok okur için romanın en eğlenceli bölümü olan 'THE ELUSIVE MR. HUNT' (Zor Bulunur Bay Hunt)'tır. Burada Bay Welsh İskoç aksanı ile ustaca oynar ve kendisine hazırlanan şakadan habersiz olan garson kızı bardaki adamlara 'Anybody seen Mark Hunt?' (Mark Hunt'ı gören oldu mu?) diye bağırmak durumunda bırakır. Alkol ve testosteron takviyeli bar müdavimleri bunu, bahsi geçen şivenin biz azizliğinden dolayı, 'Anybody seen ma cunt?' (Cinsel organımı gören oldu mu?) biçiminde duyarlar. Kız da çok geçmeden yaptığı yanlışın farkına varır. Ancak romanın Türkçe çevirisinin okuyucuları için bu bölümde bir bar dolusu adamın neden güldüğü, bardaki yaşlı bir adamın kızın sorusuna neden, 'Görmedim, ama isterdim.' dediği, kızın kendi söylediklerinden neden utandığı ve zor bulunan Bay Hunt'ın kimliği bir muammadan öteye geçemez. Çeviriyle ilişkili sayısız hata kitaptan alabileceğimiz keyfi neredeyse sıfıra indiriyor. Daha önce de bahsedildiği üzere dil oyunlarını uyarlamadaki başarısızlığın yanı sıra olay örgüsü ile ilgili cümlelerde de bir özensizlik ve kolaya kaçma görülüyor. Bu hatalar kimi zaman romanın anlamını yıkarcasına yapılmış. Örneğin 216. sayfada Mark Renton, uyuşturucu ile ilgili bir iç-monologu esnasında, 'İçteki Adamı' aramaktaki niyetini tam olarak şu sözlerle belirtirken; “Harry Lauder'ın da dediği gibi, tek niyetim dosdoğru yolun sonuna kadar gitmek...” (“As Harry Lauder sais, ah jist intend tae keep right on to the road...”) elimizdeki Türkçe basım Mark Renton'ın tamamen farklı bir ahlaki yapıya sahip olduğunu iddia etmektedir: “Harry Lauder'ın dediği gibi ben sadece yolun sonuna gelindiğinde 'doğru' olmayı hedefliyom...” Bunun dışında, anlamı gayet açık bazı kelimelerin bile keyfi ve olur olmaz biçimlerde çevrildiğini görebiliyoruz. Örneğin 'West Graton' da Kış' başlıklı bölümde yer alan PLAGUER (vebalı) kelimesi MUSİBET olarak çevrilmiş. (Zorlama da olsa çevirmenin PLAGUER kelimesini yanlışlıkla PLAGUE olarak okuduğunu ve bu sebeple MUSİBET olarak çevirdiğini kabul ettirebiliriz kendimize. Ne ki her iki durumda da bu kelime anlatıya yabancı/uzak kalıyor. Zira bahsi geçen bölümde, ölümcül bir hastalığı olan Tommy kendisini vebalı, AIDS’li ve Eroinman olarak nitelendirmektedir.) Ayrıca Türkçe’mizde 'Hıyarağası' biçiminde birleşik durumda bulunan ve bileşenlerinden bağımsız bir anlam taşıyan bu argo sözcüğün, 'hıyar' ve 'ağası' biçiminde çarpanlarına ayrılması da Türkçe için bir ilerleme sayılabilir. Basımın sonu gelmeyen çelişkilerinden bir diğeri ise kitabın adı konusunda ortaya çıkıyor. 343. sayfada çevirmenin TRAINSPOTTING kelimesi için bulduğu 3-4 muhtemel anlam (her ne kadar anlamı açık olsa da**) yayına hazırlayanlar tarafından fazla bulunmuş olacak ki bir kısmı yadsınarak elenmiş ve bir tanesinde karar kılınmış. (Neyse ki arka kapakta yanlış bir açıklama seçilmemiş.) Bu ‘arka kapak-metin çelişkisi’ne bir diğer örnek ise 'İskoçya çıldırmamak için uyuşturucu kullanıyor' cümlesini söyleyen kişi konusunda çıkıyor. Romanda cümleyi söyleyen kişi Iggy Pop iken arka kapakta ısrarla Thomas'ın söylediği belirtiliyor. Bir diğer tutarsızlık ise filmde Mark Renton için oldukça önemli de olsa romanda pek bahsi geçmeyen DIANE karakterinin her şeye rağmen arka kapağı 3 no.lu kişi olarak onurlandırması. Ne ki bunu aynı özensizliğin bir sonucu olarak adlandırmak biraz zor; çünkü bu daha çok ticari bir tercih meselesi. Kapak tasarımı ve tanıtım, okurlar için oldukça vahim bir hata olan 'film başarılı olduğu için roman da başarılı oldu' fikri ile oluşturulmuş. Oysa filmi merkez alan bu mantığın oldukça yanlış olduğu ve romanın filmden önce de bir hayli ses getirmiş, ve ancak bundan sonra film ekibinin dikkatini çekmiş olduğu kitap hakkında önceden yapılmış yorumlardan da net biçimde anlaşılabilir. Örneğin 1994 Minerva baskısının arka-kapağında Sunday Times yorumundan alınan şu cümle kitabın film öncesi başarısının bir kanıtı olarak ele alınabilir: 'Büyümüş, akıllanmış, dilini geliştirmiş punkların sesi.' Ayrıca aynı basımdaki şu yorumda dikkat çekicidir: ‘Bir erkek ya da kadın tarafından yazılmış en iyi roman... İncil’den çok satmayı hak ediyor.’ Bilinçli olarak romanın kendisini değil film versiyonunu temel alan bu basımın arka iç kapağına da, Mark Renton'ın Thatcher dönemi uyuşturucu karşıtı sloganı olan HAYATI SEÇ (Choose Life) üzerine fikir yürüttüğü ‘iç-monolog’ (bkz. İçteki Adamı Arayış, sf. 216) yerine romanın film versiyonunun sonunda yer alan monolog basılmış. Ne var ki bu özensiz çalışma her noktada büsbütün bizim aleyhimize dönmüyor; örneğin Ayine Darbe (sf. 239) bölümünün girişinde yapılan yorum biz kitap-severleri aptal yerine koyan yazara verilen müthiş bir yanıt olarak göğsümüzü kabartıyor: “Kitabın bu bölümünde, aniden kesilen cümleler yazarın yazım tekniğinden kaynaklanmaktadır. Orjinal metinde de cümleler yarım bırakılmış.” Hemen yüreğinize su serpelim; bahsi geçen münasebetsiz-yarım-cümleler orijinal metinde de gerçekten aniden kesiliveriyorlar. * Bilindiği üzere bu çevirinin yayınlanmasının üzerinden iki seneden fazla zaman geçmiş bulunuyor. Ancak bu çalışmaya yönelik bir eleştirinin getirilmesi gerekiyordu. Takip ettiğim kadarıyla bu tip bir eleştiri yapılmadı; gözümden kaçan bir çalışma olduysa burada bu eleştirinin sahibinden özür dilerim. ** İskoç gençlerinin tuhaf bir oyununa gönderme yapan başlığın asıl anlamı şöyle açıklanabilir: İşsizlikten dolayı sıkılan ve kendilerine eğlence arayan gençler demiryolu hatlarını kendileri arasında pay eder ve mıntıkalarına doğru yola çıkarlar. Daha sonra evde toplanan gençler kendi hatları üzerinde gördükleri trenlerin çıkış aldıkları ve varacakları istasyonların isimlerini, trenleri gördükleri noktayı, görüş saatlerini, bu trenlerin numaralarını ve diğer detayları karşılaştırarak bu tuhaf oyunu sonlandırırlar. Oyunun yaygınlaşmasıyla TRAINSPOTTING (Tren İşaretleme) deyişi anlam sapmasına uğrayarak, kısaca her türden TAKINTI’yı ifade etmek için kullanılmaya başlanır. Bu çeviride de eğer titiz bir çalışma yapılmış ve araya ticari kaygılar girmemiş olsaydı, roman Türkçe’ye TAKINTI adıyla kazandırılabilir ya da başlık olarak bu türden bir takıntıyı dilimizde rahatlıkla çağrıştıracak bir kelime bulunabilirdi.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Anıl Gökpek, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |