Türkiye Cumhuriyeti'nin temeli kültürdür -Atatürk |
|
||||||||||
|
Dinsel bağnazlıktan çok sıkılmış olan genç protestan Johann Valentin Andreae, ilk gençliğinden itibaren simyaya ilgi duydu ve Hermetizm’i dinsel bir sentez için uygun buldu. Akıl hocalarını da ardına alarak Fama Fraternitatis adında bir metni yayınladı. Bu Rozikrusyen Kardeşlik’in manifestosudur. Manifesto Avrupalı yöneticilere, din adamlarına ve bilim adamlarına seslenir. Bilim adamları eleştirilir: Aydın zihinler insanlığa sayısız buluş sunmuş ancak bu buluşlar insanlığın umduğu aydınlık ve huzuru getirememiştir. Manifestoyu yayınlayanlar (sözde Rozikrusyen Kardeşlik üyeleri) “kendi becerilerini insanlığın hizmetine sunmaktan çok, kişisel başarıyla ilgilenen bilim adamlarını eleştirirler. (Andreae’nin piyesi Turbo’da da aynı görüşler yankılanacaktır. Bu görüşler ve adı geçen piyes ünlü oyun Faust’a zemin hazırlar: Bilgi için ruhunu şeytana satan bilimadamı topluma faydalı olamaz, bireycidir ve hırsı onu körleştirir.) Ayrıca manifesto, gelenekselleşmiş öğretilerin sorgusuz kabullenilmesine de karşı çıkar. Onlara göre teoloji ile matematik ve fizik bilimleri arasında çelişkiler bulunmaktadır. Ve bunun ardından manifesto mitik bir karakter yaratır. Jung tarafından çözümlemesi yapılacak olan bu arketipin adı Christian Rosenkreutz’tur. Her şeyi başlatan ilk manifestonun ardından, gizemli konulara cevap vereceği duyurulan ancak cevap vermek şöyle dursun, gizemi daha da artırmaktan başka hiçbir şeye yaramayan ikinci yayın gelir: Confessio Fraternitatis. Rozikrusyen Kardeşlik üyeleri bilim ve felsefeyi kemiren hastalığın ilacına sahiptirler. Sanat, felsefe, teoloji ve tıp alanındaki tüm bilgilerin anahtarları ellerindedir. Kendilerine verilen bilgi “sonu gelen dünyaya” Tanrı’nın son lütfuydu. Bunu takip eden yıllarda, Kimyasal Düğün’ün yayınlanmasına dek, Christian Rosenkreutz bir hayalet gibi Avrupa’nın üzerinde dolaştı durdu. Marx’ın manifestosundaki gibi, her yerde adı anılan bir hayalet vardı; kimse kendisini göremiyor olsa da herkes ondan bahsediyordu. Marx’ın manifestosundaki hayaletin tersine, Rosenkreutz’un hayaleti yaratıcısınca hiç de seviliyor değildi. 1619 yılında yayınladığı Babil Kulesi adlı eserinde Johann Valentin Andreae, Rozikrusyen Yanılgısı için şunları yazdı: “Dinleyin ey ölümlüler, Kardeşlik’in gelişini boş yere bekliyorsunuz, Komedi sona erdi!” Komedi piyesleri yazan bir yazarın, kendi yazdığı (ya da yazılmasında ciddi katkılar sağladığı) Rozikrusyen Kardeşlik eserleri için “Komedi” tanımlamasını kullanmasının sebebi anlaşılmaz değildir: “Her şey bir kurgudan ibaretti, sahnelenen eser amacına ulaştı. Artık dağılabilirsiniz, perde iniyor!” Ne var ki oyun toplamda 2 perde değildi; Babil Kulesi’nin yayınlanmasından 3 yıl önce oyunun son perdesi oynanmaya başlandı: Kimyasal Düğün Bu kez sahnelenen yaşlanmış Christian Rosenkreutz’un (ve beraberinde getirdiği Hermetik yaklaşımın) Hıristiyanlık potasında eritilmesiydi. Ancak son perde de diğer iki perde gibi netlikle anlaşılamadı, tam tersine herkes tuhaf bir yeni inanışın peşine düşmüştü. Oyun ciddiye alındı ve 350 yıldan fazla süredir ciddiye alınan tuhaf bir literatür oluştu. (Bugün hala Gül-Haç gizeminden ekmek yiyen yayıncılar, süreli yayınlar, internet siteleri ve roman-incelemeler bulunmaktadır. Okült Bilimler adı altındaki eğilimin ciddi bir kısmını, hala, Gül-Haç illüzyonu kaplıyor.) Johann Valentin Andreae, tüm bunların ardından, kimliğini ortaya koyduğu ve oyunu ifşa ettiği halde, yol açtığı çığın altında kayboldu ve tüm bu oyunu reddeden aynı isim hala Okült araştırmalarda referans gösterilen otoritelerden birisi olarak kabul edilmektedir. Hıristiyanlığı kurtarmak, ya da tüm bilgeliği inandırıcı bir biçimde Protestan Kilisesi etrafında toplamak adına yola çıkan yetenekli yazar Andreae kendi inandırıcılığının ve yarattığı gizemin kurbanı olmuşa benziyor. Bunu “Yalancı Çoban” öyküsünün bir yansıması olarak görüyorum: Çoban o kadar inandırıcıydı ve bu inandırıcılığına öylesine alışmıştık ki sonunda gerçekten yalvardığı an “inandırıcı bir rol” sergilediğini düşünüp onu ciddiye almadık. Her şey Foucault Sarkacı’nın sonunu anımsatıyor, ister istemez.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Anıl Gökpek, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |