..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
"Çok söz hamal yüküdür." -Yunus Emre
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Anılar > Yûşa Irmak




5 Eylül 2020
Gel - Git Zaman  
Gel-Git Zaman

Yûşa Irmak


Uzaklaştıkça uzaklaştı herşey. Aslında uzaklaştırılmıştı. Olmaması gerekiyor muydu? Bundan tam olarak emin değilim. Şimdi aracımı İstanbul’un en berbat mahallesinde derme çatma bir sahil evinin en karanlık tarafına park ediyorum… Saati söylemeliyim. Saat: 03:15 ve günlerden 28 Ağustos 2020 sabahı… Sahile yürüyerek iyice yanaşıyorum. Cebimden bir dal sigara çıkarıyorum. Ateşliyorum. Bir gıdım ciğerlerime çekip düşünüyorum. Neden faili meçhullerin gazetelerde boy boy resimlerinin yayınlandığı bu kıyıdayım? Mahallenin tinercileri, evsizleri beni sorgusuz sualsiz öldürür ümidiyle geldiğimi hatırlıyorum. Ancak en zalimi bile hal hatır sorduktan sonra: “evin yoksa gel benim yatağımda yat gardaş”- diyor…


:AJEB:
I
Uzaklaştıkça uzaklaştı herşey. Aslında uzaklaştırılmıştı. Olmaması gerekiyor muydu? Bundan tam olarak emin değilim. Şimdi aracımı İstanbul’un en berbat mahallesinde derme çatma bir sahil evinin en karanlık tarafına park ediyorum… Saati söylemeliyim. Saat: 03:15 ve günlerden 28 Ağustos 2020 sabahı… Sahile yürüyerek iyice yanaşıyorum. Cebimden bir dal sigara çıkarıyorum. Ateşliyorum. Bir gıdım ciğerlerime çekip düşünüyorum. Neden faili meçhullerin gazetelerde boy boy resimlerinin yayınlandığı bu kıyıdayım? Mahallenin tinercileri, evsizleri beni sorgusuz sualsiz öldürür ümidiyle geldiğimi hatırlıyorum. Ancak en zalimi bile hal hatır sorduktan sonra: “evin yoksa gel benim yatağımda yat gardaş”- diyor… Yürüyorum. Sokak lambasının ışığının baskın olduğu noktaya doğru yürüyorum. Burada dalgaların sesi daha net. Gözlerim bu karanlıkta ufuktaki hiç bir adayı göremiyor. Burada oturma eylemi yapacak değilim. Ama bu eylemsiz görüntüm de belleğimden geçen hatıraların oynayacağı filmleri seyretmek istiyorum. Sonra Eyüp Sultan Hazretlerinin huzuruna giderim. Zaten sabahları benim derdimi ya o, ya da evsizler çekebilir ancak… Evsizlerin sofralarında sigara, bali, çöpten alınmış küflü ekmekten başka birşey yoktu ilk geldiğimde. Bu sefer gelirken bir düzine kokoreç ve aynı sayıda ayranı ikram ediyorum… Belki bu yüzden beni öldürmüyorlar. Ama ilk gelişimde onların burada yaşadığını bile bilmiyordum… Sanıyorum artık onların gözünde ben bir hayırseverim. Hepsinden müsaade istiyorum. Sahilde yürüyeceğim diyorum. Olur iznini aldıktan sonra ışığın bol olduğu yöne yürüyorum. Şimdi ışığın altında parmaklarımın arasında duran sigaranın yanışını inceliyorum. Tıpkı bana benziyor. Aynı şu garip ömrüm gibi, içim gibi gah yanıyor, gah tütüyor, gah sönüyor… İnsan, kendine benzeyeni bulduğunda bu yüzden ondan vazgeçemiyor diye düşünüyorum. Ben de sigarayı herhalde bu yüzden seviyorum. Bitmemesi için onu gıdım gıdım içime çekiyorum. Bitince de ellerimin içine bakıyorum, habire. Falcı bacının görmek istediği şeyleri veya uydurmak istediği şeyleri görmeye çalışıyorum avuç çizgilerimde. Uydurmak gibi bir niyetim yok. Hiç olmadı ki. Olamazdı da. Yapmak istediğim şeyden şuan tam olarak emin de değilim. Ama “Şey” işte. “Şey” gibi bir şey. Aslında bildiğim tek şey ya da tek bildiğim şey: Yalnızım. Yapayalnız.

II
Bu şehrin insanı çoktur. Bu şehrin insanı bol, fakat insanlığı pek azdır. Masal kitapları gibi diyemem. Ama korku romanı daha sahici geliyor bu saatte. Bu kentin her yeri yüksek, bol ışıklı betonlarla çevrili. Arkamda devasa reklam panoları var. Her yerde bir eğlence merkezi. Burası bir zamanların merkezlerin eğlence merkeziydi… Hala bu saatte bile kalabalık. Yine yürüyorum, yollar uzuyor. Yollar uzuyor, ama ben yürümeye devam ediyorum. Değişen çok şey var. Öyle görünüyor. Şu deniz kenarına daha öncede gelmiştim. Hafiften üşür gibi oluyorum. Yaz olmasına rağmen soğuk bir hava hakim. Ellerimi ceplerime kollarımı yanlarıma yaslıyorum. Ağzımda sigaranın sönmemesine azami dikkat ediyorum. Yahu ben bu sahneyi hangi filmden hatırlıyorum? Gerçekten ne yapmak istediğimden emin değilim. Hani “Şey” işte. “Şey” gibi bir şey. Oysa bildiğim tek şey ya da tek bildiğim şey: Yalnızım. Yapayalnız.

III
İstanbul’un en pis semti, en çok faili meçhullerini haber yaptığım ünlü sahilinde, derme çatma, küflü ahşap ve yarı beton evlerinin ya da yüksek binaların arasında, kalabalığın ortasında, yolun kenarında, gürültünün merkezinde olup olmamam farketmiyor. Çünkü ben zaman ve mekan ayrımını yitirdim. O birisi ben değilim. Ben o birisi değilim.

IV
Aslında estetik bir ölüm hayalini ben kurmadım. Ya da ölüm estetik ideal bir hayal olabilir miydi? Bundan da emin değilim. Lütfen bana kaybolan o değerlerimi geri getirsin birisi…

V
Bazı şeylerin üç beş olgu kadar yüzdelik bir yeri kalmamış hayatımızda. Ben, “Şey”lere önem veriyorum, “şey”lere önem verenleri daha çok önemsiyorum. Birisi bir “şey”ler söylüyordu. Düne kadar söylüyordu o birisi. Şimdi meçhul ama malum birisi. Hem agah, hem aşık, hem deli, hem akıllı. Birisi işte bir şeyler söylüyor susarak. Deli olduğumu, deli olduğunu…

VI
Ne zamanın ne mekanın önemi var. Ben de tam olarak bilemiyorum ve artık bir şeyleri ayırt etmek için enerjimi tüketmiyorum. Çünkü nasıl ayırt edeceğimi de bilmiyorum. Deniz kenarı. Hafiften üşüyorum. Yaz olmasına rağmen soğuk bir hava hakim. Ellerimi ceplerime kollarımı yanlarıma yaslıyorum. Ağzımda sigaranın sönmemesine azami dikkat ediyorum. Yahu ben bu sahneyi hangi filmden hatırlıyorum? Birazdan bu film de sona erecek.

VII
Burası denizin kenarı. Yani kenarda deniz var. Şimdiki zaman mı şuan ki zaman mı bilemiyorum… Hava soğuk ve ben üşüyorum. Çok deli ve gözü kara martıları var bu sahilin. Ya da martıların olduğunu söylüyor birileri. Seyrediyorum. Sadece. Dokuz tane martı. Sekiz tanesi bir arada duruyor. Birisi ise onlardan ayrı. On-On iki metre mesafe var diğerleri ile arasında. O da yalnızlığı seviyor olmalı. Ya da yalnızlığa itilen martı olmalı. Fakat bundan da emin değilim. Derme çatma, dışı sıvasız, içi nemli ahşap ve beton evler, İstanbul, kalabalık, ellerine bakan, elleri ceplerinde ve martı, yalnız martı, yalnız, yapayalnız ben gibi, o gibi…

VII
Ortega Y Gasset hazretleri şöyle demiş:
“Yaşamak, kökten yalnızlıktır.”
Ee doğru…

IX



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın anılar kümesinde bulunan diğer yazıları...
Yağmurda Koşamayanlar
Çekyataltı Romanlar II
Çekyataltı Romanlar
Ver Elini Gidelim
Sevgin Yüreğimde Mihenk Taşı
Olup Bitenler
Kendi (M) ile Tanışmak…

Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
O Kelime!
İstanbul’u Düşünmek
Geçmişi Geçmişimiz Olan Şehir: Bosna - Hersek
Kaygı ve Endişe İnsanı İnsanlıktan Çıkartır
Ruhu Vurgun Yemiş Dalgıçlar
13 - 14 Yaşındaki Kız Çocukları Hakkında…
Abdülhamid, Abdülhak Hâmid ve Karındeşen Jack
Ezberlerin Bilimsel Kılıklısı Bir Felakettir
Gidene Yol, Kalana Yer Vermek
İşlenmemiş Cevherler Ülkesi: Türkiye

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Geldim [Şiir]
Bir Hicran Nağmesi [Şiir]
Sakin Bir Acı [Şiir]
Sözün Çiçeği [Şiir]
Sevgiliye Hasretle [Şiir]
Geceye Kâside [Şiir]
Benimle Ölür Müsün? [Şiir]
Gözbebeği Turşusu [Şiir]
Beste-i Nigar [Şiir]
Bilemezsiniz [Şiir]


Yûşa Irmak kimdir?

Felsefe ve edebiyat aşığı! Yayıncı, gazeteci ve kitapsever. . .


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Yûşa Irmak, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.