Bilinç ruhun sesidir, tutkular ise bedenin. -Rousseau |
|
||||||||||
|
İki arkadaşımın kitabını değerlendirip, tanıtmam elzem; biri bu kitap, diğerleri de kişisel gelişim üzerine… Umarım ki, bir an önce bu çalışmaları gerektiği gibi tamamlayabilirim. “Göğüs Kafesimde Kuşlar”, Şükrü Çanku tarafından kaleme alınan bir şiir kitabı… Şairin ilk kitabı olması daha bir önem taşıyor. Bu yüzden ağır ama temkinli bir değerlendirmede bulunmam gerek şair, gerekse benim açımdan önem taşıyor. “Göğüs Kafesimde Kuşlar” kitabında sunum ve biyografiye yer verilmemiş. 120 sayfadan oluşan bu kitapta, 75 serbest ölçüde yazılmış şiir bulunmakta. Kitabı değerlendirirken, bazı şiirlere tekrara düşmemek için yer vermeyeceğim. Yine de ön bir gözden geçirmede dikkatimi celp eden şey, zaman zaman çok etkileyen şiirlerin bulunması ki, bu tür şiirlerde ister istemez, aynı cümleler olmasa da benzer cümleler kullanmak zorunda olacağım için okuyucudan şimdiden özür dilemek istiyorum. Kitabın ilk şiiri, kitaba adını veren şiir, “Göğüs Kafesimde Kuşlar”… Şiirde bir duygu tutsaklığından bahsedilmekte... Bu tutsaklık şair en çok zarar veren unsur… Şairin içinde bir meydan savaşı var. Eğer duygularını dışa vuramaz, özgürleştiremezse, bu duygu çıkmazı bana “Fil Sûre”sinde adı geçen ebabilleri anımsatıyor. Bu kuşlar serçeden biraz büyük, güvercinden küçük leş yiyen kuşlar olarak biliniyor. Duygu denen bu ebabiller serbest kalmazlarsa şairin ölümüne yol açabilirler. Bu şiirde şair, duygularını özgürleştirirse, kendisi bomboş kalacak, özgürleştirmezse kendisi ölecek. Bu korkunç çıkmazı bundan daha iyi anlatabilecek bir yol yoktur diye düşünüyorum. Bu şiirde ayrıca meydan okuma da var. Şair maşukunun direnişine de meydan okuyor. Şiirde oldukça güçlü, okuyucuyu etkisi altına alacak imgeler kullanılmış. “Yıkanmış kan nehirlerinde yürekler … Ey ihaneti mayalayıp zehir kusan” gibi… Bu şiirdeki üslup bana rahmetli Erdem Bayazıt üslubunu anımsattı. Erdem Bayazıt’ta “Sebep Ey” adlı şiir kitabında aynı asi ruhu yansıtıyordu. Şiir imgeye boğulmadan, rahat ve sakin bir direnişin şiiri olmuş. “Ağır Gelir” adlı şiir imge yönünden “Göğüs Kafesimdeki Kuşlar” adlı şiirden daha zengin ve muntazam bir kurgu var. “Kirpiklerin gölgesi düşünce dudaklarıma” dizsindeki estetik sevişme sahnesini bir şiirde yakalamak o kadar da kolay bir şey değil. İki sevgilinin şehvetle değil, özlemle bütünleşmesi var. Her bir diz yerli yerinde… Ancak, “Avcumda hapsettiğin tenin” dizesinde anlam bakımından ciddi bir zorlama var. Ten bütün vücudu kapsadığından avuca hapsolması mümkün görünmüyor. Oysa dizede ten yerine farklı bir biyolojik organ (el, yüz, ayak…) kullanılabilirdi bence. “Aynalara Dön Yüzünü” adlı şiirde beklediğim kusursuz söyleyiş hâkim. Ancak son bölümde sevgiliye sitem değil, hakaret olması bence hoş olmamış. Bir âşığın âşıklığına yakışan tavır değil. Yalancılıkla sevgiliyi itham etmek yerine, gerçeği görmek istememesi olarak söylenebilirdi. “Ayaz Çökmesin Soluma” çok güzel ve kusursuz bir şiir… Kendin v topluma yabancılaşma bundan daha güzel ifade edilmezdi. “Bahar Gelmiş” bir başka güzel şiir… Karacaoğlan ile Ahmet Arif ikilisinin bir çağdaş yorumu… “Bana Bir Türkü Söyle”… Bütün türküler aşk ve özgürlük kokar, melodisi ne olursa olsun. Bir türkü, bir gülüş ile, değişir dünyanın mevsimleri. Kırılır Firavunların cesaretleri. O zaman söylenen türkü daha bir anlam kazanır; tıpkı bu şiirdeki gibi… “… Kısrakların toynakları göğe Anıların kanadı çiçeğe değsin Üç yapraklı yoncalar Dört mevsim mavi açsın …” “Barışın Zılgıtı”nda da Karacaoğlan edası var. Yunus’un paylaşım aşkı… Bir proleterin yürekliliği… Ve “Barışın Zılgıtı çalınır mı / İnsanlık için ölen can olsam” İnsanı insan olmaya çağıran bir şiir… Şiir hülasa… “Bekle De Gör” geleneğin çağdaş şiire bir yansıyışı… Sesler ve renklerin bir ormanda dansı adeta… Bence okumamak ciddi bir kayıp sayılır. “Bende Tanı” adlı şiirde şair deyimleri kullanmakta. Biz buna “Mecaz-ı Mürsel” diyoruz. “Burun sızlaması”, “Kan çanağı” gibi… Şair bu şiirinde batı ve doğu kültürünü, “Loca”, “Senfoni”, “Giyotin” kavramlarıyla “Ağıt”, “türkü”, “kundak”, “gamze”, “zılgıt” gibi kavramlarla sentezleyerek, bize sunuyor. “Beyefendi Eşkıyalar” şiirinde Şükrü Çanku, zamana göre değişen şakileri (eşkıyayı) akıcı bir üslupla, bir Picasso tablosu biçiminde sunuyor okuruna. Bu şiirde varlıklı fakirleri net bir biçimde görebiliyoruz. “Bir Damla Suda Yaşam”, “Dilsiz Gece” şiirlerinde, duyguları doğaya bir meta gibi işliyor şair. Ben birçok şiirinde Alphonse de Lamartine ve Ahmet Haşim görkemini hissediyorum. “Dönüşün Cennet” şiirinde anlatılan bir dönüş olur mu? Gidenlerin götürdüklerinden geriye pek de bir şey kalmıyor. Gidenlerden geri dönenlere de ben tanık olmadım. Ama insanın beklentilerinin ve umutlarının olması çok güzel… “Dualardan Çıkar Beni” bir bunalım şiiri… Bunalıma düşen kişi, söylediklerini nasıl bocalayarak söylerse, bu şiirde de aynı koku var. “Kirlendim yaşama kirletmeden sevdayı”, “Gömüldü gök yerin dibine”, “Hıçkırıkları kesik çığlıkların rahmine” gibi… Ve bir başka husus, kef ile kaf harflerinin ayrımı… Türkçe’de bu ayrımı “şapka” denilen bir işaretle sağlıyoruz. “Kar etmez aşısı tetanosun” dizsinde bu ayrım yapılmadığından dize hiç d şık durmuyor bence. “Duy Beni” adlı şiir, “Sarmış her yanını kum fırtına” dizesi; ya kumdan fırtına, ya kum fırtınası olsa çok daha güzel olurdu. Bu dizede anlatım bozukluğu söz konusu... Şiire genel bakıldığında mükemmel bir şiir. “Eceli Öpmek İstiyorum” adlı şiirde bence tek kusur bir fiilin çoğul kullanılması… Bir fiil çoğul kullanılıyorsa, ya özne çoğuldur, ya hareket tekrar ediliyordur. “Susmaların eklendi şimdi geceye” suskunun tekrarı yoktur. Konuşuluyorsa, susku bitmiş demektir. Bu dizede tek kişinin varlığından söz edildiği de meydanda. Sanırım şair sesi kurtarmak için bu tür bir yola başvurmuş. Şiirin geri kalanı muhteşem… “Ellerim Kıyacak Kalbime” bu dize, bir intihar dizesi… Ancak şiir bir kelime tasarrufudur. Tek kelimeyle anlatılacak bir duygunun birçok kelimeyle anlatılması da çok uygun değil bence. Şiirin geri kalanı çok güzel… “Ellerimi Tut” kurgu, sesler ve anlam… Her şey yerli yerinde… Sadece yalnız kalmak isteyen birinin, başka birine “ellerimi tut” demesi biraz garip. “Kimsenin olmadığı Çınar dibinde Ya da Bir dağ başında Bir kaya gölgesinde uyuyacağım” Bu dizeler bana Nazım’ı hatırlattı. Büyük ustayı rahmet ve şükranla anıyorum. “Erkek de olsan” şiiri, Necip Fazıl yalnızlığı ve Attila ilhan aşkının bir sentezi… “Eskiden” adlı bu şiir, tam bir devrim kokuyor. İsmet Özel üslubuyla söylenmiş. Beni bu tür şiirler oldum olası heyecanlandırıyor. Nefis bir şiir… Amatör ruhu kaybetmeyen şairlerin görkemli resmi… “Ey Gönül” yara ve yangın kavramlarının terimleriyle oluşturulan bu şiir bir divan şiirinin şerhini andırıyor. Okunması elzem bir şiir… “Fırça Darbesi” rengârenk bir şiir… Okunmaması ciddi bir kayıp sayılabilecek türden… “Geri Getirsek Zamanı”, keşkelerle dolu bir şiir… Alışılmış dizeleri alışılmışlığından kurtarma çabası… Attila İlhan “Üçüncü Şahsın Şiiri”nde “gözlerin gözlerime değince / felaketim olurdu ağlardım” Şükrü Çanku da “Değse gözlerin gözlerime yeniden” diyor. Davut Sulari “Hıçkırarak başım koysam dizine / Saçım okşa gönlüm al başın için” diyor. Şükrü Çanku da “Dolaşsa saçlarımda parmakların”. O kadar… “Gel-Gitme-Kal”… Başı ve sonu daha güzel bir şiir… “Mülteci gibi değil / Toprağını öpen gurbetçi gibi / Gel” “Gittikten sonra” bu şiirde de Pir Sultan’ın kokusu var. “Nasıl yar diyeyim ben böyle yâre Mecnun edip çöle saldıktan sonra Âlemin bağına bülbüller konmuş Nidem benim gülüm solduktan sonra” Şiir gerek ses, gerek anlam, gerek imge yönünden saf bir şiir… Bir su nasıl doğal akıyorsa, öyle akıyor. “Göçmen Kuşum” şiirinde şair, yapmayı çok isteyip yapamadıklarını harika bir anlatımla bizlerle paylaşıyor. Bu şiir aynı zamanda sürekli emir kipleri kullanılarak, bir tur duaya dönüştürülüyor. Arap kültüründe kişi kendinden büyüklere karşı emir kipi kullanıyorsa, bu emir değil, dua kabul ediliyor. “Gözlerime Bakma”, evrensel nitelikte bir şiir. Ferid Farjad “Acı da evrensel olmalı, bir çocuğun eline diken batsa, bütün dünya yanmalı...” diyor. İşte bu şiir o kadar evrensel… “Gözlerin Özgürlüktür” adlı şiir de bana Lamartine ve E. Allan Poe şiirlerinde kelimelerle çizdikleri o meşhur manzaraları çağrıştırmakta. Çok güzel, bence… “Gülüşün” şiirin giriş kısmını saymazsak, bir gülüşün bir kişi üzerinde bıraktığı etki bundan daha iyi anlatılamaz. Giriş bölümü bir şiirden çok bir özür cümlesi durumunda… “… Sen güldükçe Tüm acıların doyar karnı Umutla büyür bütün çocuklar Savaşın laneti son bulur Barışın halayı kurulur” “Hatırla Beni”… Bu kadar çarpıcı ve yaratıcı bir şiire çok sıradan bir ad; yakışmamış bence. Bu şiir son zamanlarda okuduğum en etkili devrim şiiri… Bana Ataol Behramoğlu şiirlerini anımsattı. “… Yumruk yumruğa vuruşurken Bir sevda kavgasında Yarılırken kaşım Göz çukurlarına dolarken hüznüm Vurulup düşerken Soğuk mermilerle ısınırken bedenim Yüreğimden sen sızarken toprağa … Özgürlük umuduyla Avucunda güvercin besleyen Mültecilerin cesaretinde hatırla beni” “Haydi Yüreğim” şiiri genel anlamda okunabilir güzellikte… “Topla umudu yarını / Aşkı ve geleceği / Doldur heybeni tıka basa / Tüm çocukların gülüşü ile” mükemmel dizeler. Ne var ki, burada da “yarın” ve “gelecek” kelimeleri israf olarak kullanılmış; ikisi de aynı anlamda. "Hırsız”, nefis bir şiir olmuş. Ancak “… Aşıracağım ne bulursam / Değerli değersiz fark etmez …”dizleriyle sonraki bölümlerde seçilmiş unsurların söylenmesi çelişki yaratıyor. “Güllerin en güzel kokanı / Dikensizini / En renklisini senin için …” gibi. “Ayı / Denizi / Küreklerdeki parıltıyı / Görülmemiş mehtabı / Senin için …” gibi “İçerdeyim” bu şiirde birçok şiir gibi yalın ve kusursuz bir şiir, ama anlam bozukluğuna yol açacak “hala” ile “hâlâ” kelimeleri karıştırılabilecek durumda olmasa… “İçimdeki Şair Ölür”… Kusursuz bir şiir daha… Okununca sıkılmadan kendini bir daha okutacak bir şiir… Şiirin gizemini bozmamak için alıntı yapmıyorum. Şiiri okuyun diyorum. “Kalbinde Yerim Olsun”… Şiir genel anlamda güzel. Birkaç anlam hatası var; “Çakılsın içime gül yaprağının tüm kıymıkları”. Yaprakta kıymık olmaz. Kırık dal parçalarında olur kıymık. “Toprağın göğsüne hançer insin / Karışsın toprağa kanım” Toprağa hançer inince insanın kanı toprağa karışmaz. Hançer insana inmeli ki, kan toprağa karışsın. Başka bir bakış açısıyla. Toprağı kişi ismi olarak alırsak, toprak üçüncü şahıs durumunda olmakta… Toprağa hançer saplanırsa, toprağın kanı toprağa akar. Birinci tekil kişinin kanı toprağa yine akmaz. “Göğsüme hançer insin” olmalı ki, “Karışsın toprağa kanım” dizeleriyle anlamlı bir bütün oluşabilsin. “Kardeşçe” şiiri koyu renklerin açık duygular üzerindeki raksı olmuş. Okunacak bir şiir. “Kızmayın Bana” toplumun kirli düşüncelerinin lanse edildiği bir şiir… Toplumsal yaraya vurulan neşter… Bir şiir nasıl olması gerekiyorsa öyle bir şiir… “Kayıp” bir başka toplumsal yarayı gösterip, içindeki cerahattin boşaltıldığı konunun işlendiği şiir… Kısaca şiir… İnsanın insana kıydığını anlatan şiir… “Melekler Pişman” şiiri okuyunca, aklıma, Erzurumlu Emrah’ın deyişi geldi; “Dedi ki yoh yoh”. Çok güzel iki şiir… Emrah’ın şiirine yazılmış bir nazire galiba… “Lanetim Tuttu” şiirinde anlam ve imgelerin kullanımı kayda değer güzellikte… “Sen ulaşılması imkânsız Issız Sahil kasabası gibi görünüyorsun Hayal meyal Gözlerinin yeşiline çekiyorum kürekleri” “Mülteci”, beni en çok etkileyen şiir oldu. Bir çocuk ve çaresizlik… Acının dili ve dini yok. Bedenin refleksleri fark ettiriyor içinde vicdan ve merhamet unsurlarını kaybetmemiş olanlara acıyı. Şiir bana Farid Farjad şiirlerindeki güçlü duyarlığı anımsattı. Yaşamak bir başkasının acısında yoğrulmak… “Ne Kaldı Bende” şiirinde şair, zaman zaman umutsuzluk, zaman zaman umut, zaman zaman korku, zaman zaman direniş, zaman zaman bir adalet arayıcısı olarak çıkıyor karşımıza. Her şiirinde bilgi ve beceriyi muntazam kullanıyor. Ara ara şiirlere serpiştirdiği yalınlık ise, Orhan Veli gibi gündelik hayatın şiirlerde de bulunması isteği olduğu düşüncesindeyim. Bu şiir de işte böyle bir şiir. “Ne kaldı ben de sana verecek Hiçbir şey Hiçbir şey olmayacak bundan sonra Ne saraylar Ne köşkler Ne Süleyman’ın sofrası Ne de Babil’in asma bahçeleri …” “Onlar Bilmez” yalnızlığı bir ıssızlık olarak yaşayan birinin kendini bundan daha güzel ifade etmesi mümkün değil. “Kim ayıltır sarhoş yüreğimi Su serperek suratıma Kim kibrit çakar karanlık geceme Aydınlatır yer altında mezarımı Ve kim alır Beynimden intihar teşebbüsünü …” Şükrü Çanku, bütün şiirlerinde bir insanın sosyal yapı içinde yaşayabileceği her tür sıkıntıyı, ülke, din, mezhep, milliyet ayrımı yapmadan işleyen bir şair. “iyi yolda”, “ileride” gibi kelimeleri kullanmıyorum. Şiiri biliyor. Dikkat ve aceleye getirmemesi yeterli olacaktır bence. Keşke şurası da şöyle olsaydı denilebilecek dize görüldüğü gibi yok denecek kadar az. Bence okumak bir kazanç demekten çok, okumamak bir kayıp demek daha doğru… Bütün şiirlerine yer vermek elbette güzel olurdu, ama başta da söylediğim gibi, söylenecekler birbirinin aynı olacağından ben çok uzatmıyorum. Yolu açık, yüreği ve kalemi güçlü olsun Şükrü Çanku’nun. Yüreğinde devrim olmayan şair olamaz zaten. 8 Ocak 20 Gölcük
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Osman AKTAŞ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |