Tarihten öğreniyoruz ki tarihten hiçbir şey öğrenmiyoruz. -Hegel |
|
||||||||||
|
"Laiklik" kelimesi, İngilizce "secularism" kelimesinin tercümesidir. Kelime aslen alem ya da dünya anlamına gelen ve kilesinin karşılığı olarak kullanılan Latince "saeculum" kelimesinden türemiştir. "secular" kavramının kullanımı, ilkin 1648'de imzalanan Vestfalya anlaşması -Avrupa'da ki en uzun din savaşını bitiren anlaşma- ve çağdaş laik devlet ortaya ilk çıkışıyla birlikte gündeme gelmiştir. Kilise mallarının, dini olmayan yöneticilere yani sivil medeni devletin yöneticilerine devri anlamında "laikleştirilmesi"ne işaret etmek üzere kullanılmıştır. Kelimenin anlamını, laikliği "insanın durumunun düzeltilmesinin, ret ya da kabul anlamında inanç meselesine dokunulmaksızın maddi yollarla çözülebileceğinin mümkün olduğuna inanmak" olarak tanımlayan Jhon Holioc'un (1817-1906) elinde genişlemiştir. Bu alanda yazılanbazı yazılar şu iki şıkta belirginleşmiştir. Cüz'i Laiklik ve Kapsamlı Laiklik.. Cüz'i laiklik: Vakıaya / pratiğe bütüncül ve marifet boyutlarıyla ilişki kurmaksızın cüz'i ve parçacı bakış. Bundan dolayı bu bakış bütüncül bir bakış olarak ortaya çıkmıyor. Bu görüş, dinin siyaset ve ekonomi dünyasından ayrılması ifadesiyle dillendiriliyor. Bu gibi cüz'i bakış hayatın diğer alanları söz konusu olduğunda sessizliğe bürünüyor. Bu bakış, değişmez esasların ya da külli ahlaki ilkelerin ve metafizik unsurların varlığını inkar etmiyor. Bundan dolayı bu "Ahlaki laiklik" ya da "insani laiklik" olarak isimlenidirilebiliyor. Kapsamlı Laiklik: Vakıaya / pratiğe bütüncül bir bakış. Tam bir kararlılık ve tavizsizlikle din, kutsal değerler ve metafiziğin hayatın bütün alanlarından uzak tutulması için çaba veriyor. Bu bakıştan alemin maddi yönüne odaklanan bazı teoriler türemiştir. Bu tür laikliğe aynı zamanda "Tabiatçı - materyalist laiklik"(maddeye ve tabiata nispetle) olarak da isimlendirilebilir. Cüz'i laiklik" ve "Kapsamlı laiklik" olarak isimlendirilen bu iki türün arasındaki fark aynı düşüncenin tarihsel merhaleleri arasındaki farktır. Çünkü laiklik, ilk merhalelerinde Hristiyanlığın insani değerlerinin kalıntıları henüz ortadan kalkmamışken iktisadi ve siyasi alanda sınırlıydı. Devlet ve müesseselerinin yoğun bir biçimde ferdin günlük hayatına müdahalesi ile laik devlet / ulus devlet, maneviyattan uzak bir şekilde insan hayatıyla ilgili bütüncül bakış oluşturma konusunda tek başına kaldı. Bazı araştırmacılar, "Kapsamlı laikliği" , "devletin din üzerindeki hakimiyeti" olarak yorumlamışlardır. Buna göre kapsamlı laiklik üç temel merhaleden geçmiş olacaktır. 1. Oluşum merhalesi: Bu merhale, faydacı düşüncenin genel olarak hayatın bütün boyutlarına hükmettiği bir merhale olarak belirir. Üretimin sürekli bir şekilde arttırılması kainatta var oluşun nihai amacıydı. Bundan dolayı Avrupa içerisinde laik olus devlet ve dışarıda Avrupa'nın sömürgeleri bu üretim artışının garanti altına alınması için var oldular. Bu merhale, mutlak maddeci ve değerlerden azade bir bilim ve teknolojiyi temellendiren bir felsefi temel üzerine oturmuştur. Bu felsefe, ahlaki, ve maddi olarak hayatın bir şekilde şekillendirilmesine çağıran ve aile gibi toplumun temel dinamiklerini bitiren teorilerin doğmasına yansımıştır. 2. Modern merhale: Bu merhale faydacı düşüncenin hayatın bütün düzlemleri üzerindeki etkisinin artarak ve derinleşerek devam ettiği kısa ve geçiş merhalesidir. Ulus devlet etnik çekişmelerin ortaya çıkmasıyla tehditlerle yüz yüze gelmiştir. Aynı şeklide bütün değerlerden uzak pazarın haraketleri ulus devletin hükümranlığını tehtid etmeye başlamıştı. Askeri sömürgecilik yerini siyasi, ekonomik ve kültürel başka sömürgecilik şekilleriyle değiştirdi. Genel tutum aç gözlü bir tüketime yöneldi. 3. Post-modern merhale: Motive edici gücü hazcılık olan tüketimin var olmanın nihai amacı haline gelmesi, çok uluslu şirketler ve NGO'ların büyümesiyle küreselleşmenin sahasının genişlemesi, genel meselelerin sömürgecilik ve kurtuluş mücadeleleri olmaktan çıkıp çevre, AİDS ve bilgi devrimine dönüşmesi, aile gibi aracı kurumların zayıflaması ve yerini başka aile tanımlalarının alması bu merhalenin en belirgin özellikleridir. Bütün bu gelişmeler toplumsal ahlakiliğin hükmedici sabit ölçülerinin olmadığı bir arka plan ve daha önce geleneksel endüstride olmayan alternatifler sunan teknolojik ilerleme üzerinde oturmaktadır. Laiklik kavramı, batılı bir tecrübenin rahminden çıkmasına rağmen ARAP-İSLAM düşünce ve pratiğinin kavramı üreten çevrede hakim olan düşünce ve pratikten farklı olması dolayısıyla tabii karşılanabilir. Ancak bu Arap düşünürlerin laikliğin tanımı hususunda katkıda bulunmalarını engellememiştir. Arap düşünürlerin laiklik kavramının tanımı konusundaki katkıları farklılıklar içermektedir. Mesela Fas'lı mütefekkir Muhammed Abid El Cabiri laiklik kavramının sadece kilisenin devletten ayrılması yönüyle tarif edilmesini Arap İslam gerçeğine uymadığı için reddediyor. Bu tanımın, demokrasinin "Fertlerin ve toplumların hukukunu korumak" ve akılcılığın "bilinçli siyasi eylem" düşüncesiyle değiştirilmesini savunuyor. Diğer taraftan Mısırlı araştırmacı Dr. Vahid Abdulmecid'e göre, Laiklik, (Batıda) bir ideoloji değil, dini işlerle alakalı olmayan alanlarda kısmi salt bir tavır alıştır. Dr. Vahid, aklın hakimiyetinde, dini tamamen reddeden "ladini/ateist laiklik"le ikisinin arasında bir yol çizen, devlet müesseseleriyle kilise müesseselerini bir birinden ayıran bununla birlikte kilisenin ve dini kurumların haklarını ve faaliyetlerini teminat altına alan "lakliği" birbirinden ayırıyor. Bu ikisinin arasında Fuad Zekeriya yer almakta. O, laikliği hayatın diğer alanları söz konusu olduğunda sessiz kalarak din ve siyasetin birbirinden ayrılmasına bir çağrı ve aynı zamanda faydacı materyalist düşüncenin tasallutunu reddeden bir düşünce olarak niteliyor. O, maddi olanın karşısına "insani ve manevi değerleri" koymaktadır. Ve insan için maddeci bakıştan başka harekete geçirici unsurların olduğunu söylemektedir. Dr. Murad Vehbe ise Suriyeli yazar Haşim Salih, ferdin manevi ve metafizik bütün kayıtlarından azede olduğu, bilim ve deneye odaklanan mutlak akılcılığın ferdin gidişatı konusunda hükümran olduğu "total laiklik"in yanında yer almaktadır. "Sol İslam" nazariyesinin sahibi mütefekkir Hasan Hanefi cüz'i laiklikle kapsamlı laiklik arasında gidip gelmektedir. Onun düşüncesine göre laiklik, batıdaki tarihi tecrübenin bir sonucu olarak kiliseyi devletten ayırmaktır. Hanefi, laikliği; kainatta hayatın bütün alanlarını kapsayan bütüncül bir bakış olarak ve insana değerler manzumesi ve şümullü bir salahiyet sunan bir bakış açısı olarak değerlendiriyor. Diğer taraftan, Hasan Hanefi İslam'ın laik özünden bahsediyor. Aşağıdaki sebeplerden dolayı İslam'ı laik bir olarak görüyor: İslami tecrübe ruhbanlığın olmaması, diğer bir ifadeyle aracı dini kurumların bulunmaması anlamında laiklik üzerinde oturmaktadır. Beş şer'i hüküm (Vacip, mendup, haram, mekruh, mübah) insan fiilinin tabii katmanlarını oluşturur. İnsanın tabii fiilerini niteler. Varlığın merkezini tanrıdan insana nakleden laik hümanist düşünce bizim geleneğimizde, hikmet ilimlerinde saklı sahih bir akıl, tasavvuf ilimlerinde ruhu bir lezzet tecrübesi ve usülü fıkıh ilminde pratik bir yöntem buldu. İslam'ın laikliği düşüncesi, ruhbanlık ve dinin kesin bir biçimde devletten ayrılığının takriben bütün toplumlarda var olan bir durum olmasından dolayı reddedilebilir. Öyle ki hiçbir medeni gelişmiş toplumda din ve siyaset kurumunun aynileşmesi / birleşmesi mümkün değildir. Bu ayrışım gerçekte siyaset alanının dinden ayrışmasıdır. Ancak hükmedici değer ve nihai hükümranlık toplumun uhdesinde kalmaya devam eder. O mutlak bir değerdir ve dünyayı ve faydacı düşünceyi aşan bir hükümranlık kaynağıdır. Son zamanlarda "laiklik sonrası" kavramı ortaya çıktı. Bu kavramı ilk kullanan Prof John Kean ortaya atıp kavramlaştırdı. Burada "post/sonrası" kelimesi gerçekte son anlamı taşımaktadır ve hakim örneğin geçerliliğini yitirdiğine işaret etmektedir. Ancak henüz yeni bir örnekte onun yerini almış değil. O, laikliğin özgürlük ve eşitlik konusunda vaatlerine sadık kalamadığı üçüncü dünyada iflas ettiği ve laikliğin vaat edilen dünya cennetine ulaştırmadığı görüşünde. Bütün bunlar gördüğünüz gibi sadece Türkiye'de değil, Ortadoğu'da 3. dünya ülkelerinde dini kurumların ve yüce değerlerin toplumun ve insanların günlük hayatında etkin olduğu bir zaman diliminde meydana geliyor, gelmeye de devam edecek gibi görülüyor...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Yûşa Irmak, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |