..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür / Ve bir orman gibi kardeşçesine...
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Eleştiri > İş Dünyası ve Aile Yaşamı > Emine Pişiren




18 Şubat 2016
Yoksa Aklımız Firarda mı?  
Emine Pişiren
“Anneanne biliyor musun ?” “ Neyi yavrum?” “İclal hamileymiş…” “ İclal de kim?” “Yiğit’in karısı…” “Yavrum ben ne İclal’i ne Yiğit’i tanırım. Kim onlar?”


:AHDD:



Yaşadığım üst üste sorunlardan mıdır? Yoksa aklımı -Başıboş bıraktığımdan mıdır nedir?- neredeyse kaçıracaktım. Dikkatimi belli bir noktada toplayamadığım gibi sıklıkla –of off- solunumu yapmaktaydım. Bir de bu halimin üstüne unutkanlık baş göstermesin mi? Evdeki herhangi bir nesneyi nereye koyduğumu anımsayamaz olmuştum. Ben böylesi tinsel dağınıklık içindeyken beş yaşındaki torunum içsesime yetişti:

“Anneanne biliyor musun ?”
“ Neyi yavrum?”
“İclal hamileymiş…”
“ İclal de kim?”
“Yiğit’in karısı…”
“Yavrum ben ne İclal’i ne Yiğit’i tanırım. Kim onlar?”
“Aman anneanne senin bir şeyden haberin yok! Asla Vazgeçmem diyor Yiğit…”

Beş yaşındaki erkek torunum bir de şaşkınlığıma kıkır kıkır gülmez mi?
Yok, yok bende gerçekten bir şeyler başlamış görünüyor. Bu kadar unutkanlık da pes doğrusu! Şaşırmıştım. İçimden düşünüyordum: ‘İclal acaba üst veya yan komşuları mıydı? Yoksa torunumun sınıf öğretmeninin adı mıydı?’
Ben böylesi düşüncelere dalmışken torunum üçüncü ismi söylemesin mi?

“Nur da o pis kadının hamile olduğunu öğrendi, Yiğit’e çok kızdı.”

Torunum, üç yaşındayken “Pepe” adlı çocuk filmlerini izliyor diye çok üzülürdüm. Pepe’nin bağımlısı olmuştu. Hatta Pepe hangi roldeyse o rolü oynamak isterdi. Pepe berber miydi? Torunum da eline makas alıp geçerdi aynanın karşısına keserdi saçlarını… Pepe, mutfakta bulaşık mı yıkıyordu? Bizimkisi de doğru mutfağa koşar, bolca prili bir kaba boca ederdi. Vay o mutfağın haline! Annesi çığlık çığlığa kalırdı. Sonunda televizyon bozuldu, pedagog önerisiyle bizim torun okul öncesi kreşlere yazıldı, Pepe unutulmuştu.
Ben iki yıl öncesini düşünürken, bizimki odasından IPED’ini alıp bana uzatmaz mı?

“Anneanne, hadi yaz Youtube –Asla Vazgeçmem” diye…

Yüksek sesle düşüncemi söyledim: “Vay zamane çocuğu seni..!”

Söylediği iki sözcüğü yazınca dizi filim ekrana çıktı: “Hah işte bu filim. Bak İclal bu kadın işte. “

O an nasıl güldüm nasıl!

“Demek senin İclal ve Yiğit’in bir dizi kahramanları imiş…”

“Evet, anneanne, izle bak sende seveceksin bu diziyi. Hem de çok heyecanlı.”

“İzlerim tamam da annen baban bu dizileri sana izletmemesi gerekiyor. Bu diziler sana göre değil, büyüklerin filmleri…”

“Yok, ben büyüdüm anneanne… Onlar izlerken bende izliyorum. İzin veriyorlar.”

Sözün bittiği yerdeydim. Diziler çocuklara da bulaşmıştı. Bende merak edip birkaç bölüm izleyeyim dedim… Aa o da ne!
Hani hastane, gece nöbeti, hasta başı bekleme, vs. derken sonunda olan oldu: Boş vakitlerimi kitap okumadan başımı kaldırıp, (belleğim dolmuş ki) dizi filim izleme kervanına bende katıldım; can sıkıntısından tabi.
Evi elli metre ileride olan kızım geçen akşam bizdeydi:

"Anne, filim izlerken çekirdek çıtlatalım, seninle baş başa olmayı çok özledim." Diye önerince edince bende; onu kıramadım: "Olur" dedim.

Kızım uzaktan kumandayla bir süre gezindi kanallar arasında... Sonunda birinde durdu:

"Geçen hafta izlemiştim, güzele benziyor," dedikten sonra ana-kız ekrana yapıştırdık gözlerimizi. Tabi "çit çit" ay çekirdekleri sesleri fondaydı.
Neyse efendim sözü uzatmayayım, dizi filmin konusu yine aynıydı.

" ...Adam evli, karısı teyzekızı. Çocukları olmaz. Adam zengin tabi, kafa dağıtmak için bir eğlence mekânına takılır. Okulu yeni bitirmiş, iş bulamayan genç kız mekânda çalışmaktadır. İlk görüşte aşk denilir ya işte öyle bir şey. Alev alev yanarlar.
Sonrası malum...
Adamın evli olduğunu öğrenen genç kız hüngür hüngür, bir de hamile olduğunu öğrenir. Eh adamın mutluluğu tavan yapar. Lakin adamın karısı boş durmaz; günlerce kendisini okşamayan, yan bile bakmayan kocasından kuşkulanır. Onu takip eder.
Takip sonrasında gerçeği öğrenir, zengin babasından yardım ister.
Ve ortaya fakir genç çıkar bu arada. Öfkeli hamile çaresiz genç kadına sahip çıkar. Karnındaki bebesine ve kadına sonsuz sevgi vereceğinin garantisini anlatır, ama genç kadının aklı hala evli âşık olduğu adamdadır..."

---
Ekranlardaki dizi filmlerin temaları hep birbirinin tıpa tıp benzeriydi.

Evli erkek.
Bekâr genç kız.
Evli kadın.
Bekâr erkek.
Ve
İçlerinden biri gayri meşru bebek bekler.

Ardından intikam-kin ve kıskançlığa bağlı cinnet geçirmeler...
Toplumun en küçük birimi ailedir. Çekirdek ailelerin normal birliktelikleri toplumun sağlıklı yapısını oluşturur. Eğer ki, çekirdek aileler parçalanırsa, o toplum hastalıklıdır. Çürümeye yüz tutan besilerin üzerinde mantarlar biter ya...
İşte aile yapısı da bozulunca çocukların eğitimleri, inançları, yaşama bakış açılarında da değişimler başlar.
Sevgi firar eder; birliktelikler anormalleşir, yaşantı sıradanlaşıp doyum doyumsuzluk getirir.
Çarpık ilişkilerle toplumun normları bozulur; kısacası o toplum kanserleşir.
Şahsen ben bu tür dizilerle uyutulan çocuk, kadın ve gençlerimizin ruhsal renklerine baktığımda onlar adına endişelenip üzülüyorum.

Küçük torunum daha şimdiden dizi filim karakterlerinin adlarını ezberlemiş bile... Bana sıklıkla "Kiralık Aşk, Acı Aşk, Asla Vazgeçmem," gibi dizileri izlememi öneriyor. Saydıklarını izleyince yukarıdaki belirttiğim temaların aynısı. Sapık ve çarpık ilişkiler...

Acaba ne yapsak?

İtalyan film yönetmeni F. Fellini’nin Amarcort filmini anımsadım. Filmin küçük karakteriyle tıpa tıp aynıydı torunum. Ünlü yönetmenin basına verdiği bir röportajında; televizyonların topluma verdiği zararlardan bahsetmişti. Televizyonu "Yamalı Kutu" diye sıfatlandırmıştı. Şimdilerde kara kara düşünür olduk: Şu bizi ekranlara bağlayan, reklamlarla bunaltan TV'yi evlerimizin başköşesinden nasıl indirsek?
Sağlıklı nesiller yetiştirmek için hükümetin eğitim programında görsel medyaya yaptırımı yetersiz kalmış görünüyor. TV kanallarının programlarındaki sapık ilişkiler, abuk sabuk programların toplumun ruh sağlığını etkilemesi açısından denetlemesi gerekmez mi?
Evlilik programları, dizi filmlerle uyutulan, obez, gerçek yaşamı sorgulamayan, eve bağımlı umursamaz bir toplumuz vesselam...

İncirlik'te neler oluyor?
Ekmeğe ne kadar zam yapıldı?
Dış borçlarımız ne kadar ve hangi ülkelere?
Güneydoğu'da neler yaşanıyor?
Suriye ile savaşa girdik mi?
Rusya ve İran'la aramız neden bozuk?
Bu sorular kimin umurunda?

Çekirdek çıtlat, Bahar neden koca adaylarını kibarca reddediyor, Nevruz acaba perdeyi aralayacak mı?
Melek, Ali'yi sevecek mi, çocuğunu doğuracak mı?
Ali gerçek annesinin ölmediğini öğrenince babasıyla ilişkisi hangi boyuta taşıyacak?

Ama bu tür sorulara beş yaşındaki çocuk bile yanıt verebiliyorken yukarda yurdumuzu ilgilendiren, geleceğimizi belirleyen sorulara neden "aman bana ne!" diyebiliyoruz?
Bir zamanlar Amerika’da Dallas dizisi yayımlanmıştı. O dizi film, Amerikan halkının ruh sağlığını bozduğu gerekçesiyle derhal yayın yasağı gelmişti. Aynı dizi film; gençleri uyuşturucu ve alkol bağımlılığına yönlendirdiğini anlayan yetkililer, hemen o diziyi üçüncü dünya ülkelerine satmışlardı.

Peki, Dallas dizisi Türkiye’ye geldiğinde neler yaşandı?
Daha fazla Coco Cola içer olduk, Marlboro sigarasını daha çok içer olduk, kot pantolon ve oduncu gömlekleri dikim atölyelerinde daha fazla dikilip vitrinleri süsler oldu. Aşk sıradanlaştı. AİDS denen viral hastalık ülkemize giriş yaptı. Cinayetler, kavgalarda artış oldu.

Sonuç:

Düşünemez olduk
Cola tüketimine bağlı mide bağırsakta, gastrit reflü, gibi hastalıklar başladı.
Marlbora sigarası tüketiminden dolayı kanser, akciğer hastalıkları, vs. oluştu
Kot pantolonu, özellikle erkeklerde baskıdan dolayı kanalların tıkanması varikosel ameliyatlarının sıklığı…
Ve çekirdek ailede geçimsizlikler, eşlerin birbirini aldatmaları nedeniyle boşanmalar, cinsel hastalıklar ülkemizde baş gösterdi.
O gün bugün bizler uyuyakaldık. Bir türlü uyanamıyoruz.
Yoksa aklımız firarda mı?
O anda ürperiyorum: Yüreğimden dudaklarıma serpiliyor sözcükler:

Tanrım aklımıza sahip çıkalım ne olur..!


Emine Pişiren/ Gölcük




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın İş dünyası ve aile yaşamı kümesinde bulunan diğer yazıları...
Dile Benden Ne Dilersen...

Yazarın eleştiri ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Değerli Yazım Dostumuz Sayın...
Yarım Somun Yemek İçin Orospuluk
Entellektüel Kadınlar Nasıl Bir Erkek Arar?
Yoksa Canınız Hoşaf mı Çekti?
Allah'ın Laneti Üzerlerine Olsun!..
Eh, Burası Türkiye
Her İkisi de Bir Şairin Asil Yüreğine Sahiptiler
Havada Bok Kokusu Var Baba
Atatürk'e Duyulan Bu Öfke, Bu Nefret Nedendir?
Hadi Yıkayalım Ruhumuzu!..

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Adamdan Saymışız [Şiir]
Ah Ulan Istanbul! [Şiir]
7. Didim Şiir ve Şairler Buluşması [Şiir]
Çekinme Söyle [Şiir]
Yağmur Kuşu Suskunluğu [Şiir]
Hangi Dua İle Sana Gelelim? [Şiir]
İsterdim [Şiir]
Davetsiz Konuk - 1 - [Şiir]
Madem ki... [Şiir]
Git Demene Gerek Yok [Şiir]


Emine Pişiren kimdir?

Yazmayı, okumayı ve birikimlerimi paylaşmayı seven biriyim. Edremit'in yerel bir gazetesinin köşe yazarıyım. Bazı web sayfalarında da edebiyat adına paylaşımlarım yayınlanmaktadır. Sevgi ve ışık sizle olsun.

Etkilendiği Yazarlar:
Mehmet Emin Yurdakul, Nazım Hikmet, Aziz Nesin, Victor Hugo, Balzac, Leo Buscaglia, Eric Frrom, Irvın Yalom, Dale Carneige, Doğan Cüceloğlu, Haluk Yavuzer...


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Emine Pişiren, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.