..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
"İşimden büyük tat aldığımı söylemeliyim." -John Steinbeck
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Yaşam > sedat Yalçın




4 Mart 2012
Nüfus ve Çevre  
sedat Yalçın
Yedi milyara yaklaşan dünya nüfusunun çok büyük bir kısmı açlık ve safalet içerisinde acı çekmektedir Bunun nedeni de kendini düşünen, değerli, ve insani hasletlere sahip olduğunu ileri süren insanoğludur( açgözlü, doymak bilmeyen hırsa sahip olan insan).


:AHEI:


Yerküremizi, diğer gezegenlerden ayıran en önemli özelliği, üzerinde yaşamın mevcudiyetidir. Bu yaşam türleri arasında, insan türünün var olması, belki de onu ayrıcalıklı yapan en önemli olgudur. Ancak, bu türün (İnsan) yerküre üzerinde insana yakışır tarzda yaşaması, sanırım herkesin üzerinde hemfikir olduğu bir konudur. Günümüzde, tüm yeryüzünde yaşayan insanların, ne kadarınn insanca yaşadığı da hepimizce malumdur. Bu konuda yapılan yayınlar sayılamayacak kadar çoktur. İşte bu yayınlardan biri olan “B’nin öyküsü “ kitabının yazarı Daniel Quinn’ in (*), çarpıcı yaklaşımından alıntı yaparak başladığım yazıma, bende başka bir açıdan bakmak istedim.


Adem ve Havva’nın dünyaya teşriflerinden bugüne kadar geçen süredeki nüfus artışı aşagıdaki gibidir.

200,000 yıl önce Homo Sapiens ler dünyada yaklaşık 10 bin kadar olduğunu varsayarsak
10,000 yıl önce (Tarım devrimi) nüfus 10 milyon tahmin ediliyor.
------------------------------------------------------------------------------------
190,000 yıl 10 kat (10 bin den 10 milyona)
5,000yıl 2 kat 20 milyon
2,000yıl 2kat 50 milyon
1,600yıl 2kat 100milyon
1,400yıl 2kat 200milyon
1,200yıl 2kat 400milyon(İ,S,1200yılı)
500yıl 2kat 800milyon(1700 )
200yıl 2kat 1,5milyar(1900)
60yıl 2kat 3milyar (1960)
37yıl 2kat 6milyar(1997)
20 yıl 2 kat 12milyar(2020)

Ekoloji nin temel prensibi

1,Yaşam yeşilliklerle başlar. Yeşillikleri yiyen otcullar, otcullardan beslenen yırtıcılar, yırtıcılardan beslenen diğer yırtıcılar, oradan onların ölümüyle leş yiyenler, oradan toprak ve tekrar yeşillikler. Bu döngü kesilmeksizin devam eder. O halde yaşam eşittir beslenme diyebiliriz.

2,Toplulukların sayısı beslenme ile denge halindedir. Besin artarsa nüfus artar. Nüfus artınca besin yetmez, azalır. Besin azalınca nüfus azalır. Beslenen nüfus azalınca besin artar. O halde insan nüfusundaki bu artış, besinlerin artasından dolayıdır. Bu da 10 bin yıl önce yapılan tarım devrimi ile başlamıştır..

Örnekleme :
1,Genişleme özelliği olan bir kafese, 2 fare ve her gün 2 kilo besin koyalım. Tabiki , 2 kilo bu fareler için fazla. Ertesi gün artan besinleri alıyoruz ve tekrar 2 kilo besin koyuyoruz. Bunu hergün yapıyoruz. Kısa sürede fareler çoğalıyor 2-4-8-16-32...Sonunda kafese konulan 2 kilo besinin tamamen bitirildiği gün geliyor. Biz gene, hergün 2 kilo besin koymaya devam ediyoruz. Fare nufusundaki artış duruyor. Nufus 280-320 arasında değişiyor.Yani ortalama 300 cıvarında nüfus sabitleniyor.

2,Bu sefer kafes gene 2 fare ve 2 farenin doyabileceği bollukta yiyecek koyuyoruz. Ertesi gün ,2 fare ne yerse onun %50 fazlasını koyuyoruz. Kısa sürede fare sayısı 4 -8-16-32-64.... olarak çoğalmaya devam ediyor. Biz gene hergün tüketilen yiyeceklerin % 50 fazlasını koymaya devam ediyoruz. Sayı inanılmaz rakamlara erişiyor. 2000-4000-8000-16000-32000-64000...gibi tam bir nüfus patlaması yaşandı.

Şimdi şu işlemi yapalım. 64000 fare, günde, diyelim 500 kilo yiyecek tüketti. Ertesi gün %50 fazlasını yani 750 kg yiyecek koymamız gerekirdi. Biz bu işlemi durduruyoruz ve gene kafese 500 kg yiyecek koyuyoruz. Dün 64000 fareye 500 kilo yettiğine göre, bugün de yetmesi gerek. Biz artık hep 500 kg yiyecek veriyoruz. Açlık çeken fare yok. İsyan çıkmıyor. Tabii, doğumlar vede ölümler devam ediyor. Ama fare nüfusu artmıyor. Adeta sabitleniyor. Nüfus artışı besin artışı ile deteklenmek zorundadır. Ekolojinin başında kabul ettiğimiz temel prensibe göre; şimdi labaratuvarda 64000 fare çok, bizim ihtiyacımızdan fazla. Masrafları çok fazla . Aile planlaması da fareler için yok herhalde. Doğum kontrolüne ihtiyacımız yok. Ekolojinin temel ikinci kuralını hatırlıyalım. Besin ile nüfus doğru orantılı. Yani besin kontrolüne ihtiyacımız var.

Birde, şöyle bir işlem yapalım. 64000 fare için 500 kilo yiyecek koyuyorduk. Bu miktarı, ertesi gün 250 gram azaltalım yani, 499 kilo 750 gram yiyecek verelim. 64000 farenin herbiri için, bu azalma, onların dişinin kovuğuna bile gitmeyecek kadar az bir fark. Açlık yok, isyan yok. Bu işlem, hergün 250 gram azalma işlemi, devam ediyor. 1000 gün sonunda besin miktarı 250 kg’ a iniyor. Besindeki azalma nüfusun da azalmasına neden oluyor hepsi bu. Kafeste ise 64000 fare yerine 32000 fare yaşıyor. Ekolojik kural çalışıyor. Beslenen nüfusun, besin miktarına gösterdiği tepki sadece.

Daniel Quinn’in nüfus hakkındaki bu ekolojik yaklaşımı oldukça ilginç. Bu yaklaşım göz önünde tutularak dünyamızın geleceği hakkında biraz düşünce pratiği yapmak kehanet sayılmaz sanırım.

Doğanın kuralı gereğince her varlık doğar, büyür ve ölür. Her canlı türü de varolur gelişir vede yokolur. Er veya geç. Bundan kaçış olanaksızdır; belki geciktirebilirsiniz, ama, asla durduramazsınız. İnsanoğlu çok bencil. Kendi neslinin yok olma fikrini dahi kabullenemiyor. Ne yaparsak yapalım insan nesli yok olma zorunda, zamanı geldiğinde. Şimdi hemen itiraz edeceksiniz. Ne yapalım yani doğayı , çevreyi korumayalım mı ? İster koruyun, ister korumayın olacağı engelliyemezsiniz. Sadece geciktirirsiniz. Jeolojik devirlerde, dünyamız, insan nesli yok iken, bir çok defa küresel ısınma , soğumaya maruz kaldı ( Birinci ve dördüncü zaman jeolojik devirlerde) . Bir çok canlı türü yok oldu. O zaman insanoğlu “Küresel ısınmanın” nedeni değildi? Şimdi belki süreci hızlandırdı, o kadar. Doğayı korumamız sadece kirliliği önlemekle mümkün görünmüyor. Aşırı nüfus artışını da önlemek gerek. Nasıl ? Yukarıdaki örneklerde açıkça gözleniyor. Nüfusu sabitlemek. Çok acımasız geliyor bu yöntem. Bunu ya doğum kontrolü ile yapacaksınız ; ya da beslenmeyi kısma yöntemi ile. Nüfusu sabitlemek te yetmez azaltmamız gerek. Azaltmak ta acı bir reçete. Şu anda, eğer adil bir paylaşım olsa, dünyamız bugünkü nufusunu rahatlıkla besliyebilecek kapasitede. Ancak bu hiçbir zaman gerçekleşmesi mümkün olmayan bir ütopya. Dünyamızda hersene birçok canlı türü yaşam alanları gittikçe daraldığından dolayı yok olmaktadır. Belli bir süre sonra sıra insan nesline gelecektir. İster kabul edelim , ister etmeyelim.

Nüfusu sabitlesek veya azaltsak bile, dünyadaki bu değişimi durduramayız. Jeolojik açıdan ısınma dönemindeyiz. Buzullar/buzlar eriyecek, deniz seviyesi yükselecek- Jeolojik devirlerde deniz seviyesi değişimi (östatik hareketler) 170 m olarak ölçülmüş- iklimler kaymaya uğrayacak...vs. yani denge bozulacak. İnsanlar göçetmek zorunda kalacak. Daha elverişli yerlere kitle akınları olacak. Doğada sınır yoktur. Devletleri ayıran suni sınırlar parçalanacak. Belki gelişmiş ülkeler sınırlarını korumak için nükleer silah kullanacaklar...vs. Daha bir çok senaryo yazılabilir ( manyetik kutup noktalarının yer değiştirmesi gibi). Yaşam alanlarının daralması, kirlenmesi sonucu, insan nüfusu büyük ölçüde azalacak ; ya tedricen veya aniden ortadan kalkacaktır. Dini açıdan bakarsak, bu görüşümüzü kutsal kitaplar da desteklemektedir. Adem’ in yaratılışı sırasında, meleklerin Allah ile konuşmaları, Adem neslinden önce başka bir insan neslinin varlığını belirtir niteliktedir. O halde bugünkü insan nesli, ne ilk belki de ne de son dur. Zamanı geldiğinde – dini açıdan kıyametin kopması- bugünkü insan nesli ortadan kalkacaktır.

Çevreyi korumakla daha sağlıklı ortamlarda yaşayacağız, buna şüphe yok. Her aklı başında insanın yapması gereken bir husus. Ancak, doğanın dengesinin bozulmasının esas nedeni aşırı nüfuslanma, bunun sonucu aşırı kirlenme ( bu artan nüfusu besliyebilmek için endüstri devrimi). Dünyamızın besliyebileceği nüfus miktarının bir sınırı olması gerek. Nüfusu bu sınırda tutmanın reçetesi de, yukarıda anlatıldığı üzere oldukça acımasız görünüyor. Tabii bu acımasız tabiri bizim değerlendirmemiz. Doğada acıma diye bir olgu yoktur. Olması gereken ne ise o olur. Şimdi hemen itirazlar yükselecek . İnsanlar ile diğer canlılar arasındaki fark, insanların düşünmesi ve insani değerlere sahip olmasıdır denecek. Unutmayalım ki kendi çıkarı için, kendi zevki için - kendini doyurmak için değil- hemcinsini yok eden tek varlık insandır. Yedi milyara yaklaşan dünya nüfusunun çok büyük bir kısmı açlık ve safalet içerisinde acı çekmektedir Bunun nedeni de kendini düşünen, değerli, ve insani hasletlere sahip olduğunu ileri süren insanoğludur( açgözlü, doymak bilmeyen hırsa sahip olan insan).

Tüm insanlar çevre bilincine sahip olsalar dahi sonuca etkisi olmayacak ; sadece süreci geciktirecektir. Yanlış anlaşılmak istemem. Ben de doğanın korunması, temiz tutulması , hertürlü israfın karşısındayım. Sadece olaya değişik bir açıdan yaklaşmak istedim.
¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬__________________________________

*Daniel Quinn ; B’nin Öyküsü, Dharma yayınları







Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın yaşam kümesinde bulunan diğer yazıları...
Alışılmışın Dışına Çıkmak
Kutlamalar Hakkında
Din ve Ahlâk Üzerine (Japon
Ağlamak
Altın Diş
Mektubu Bitirmek
Saygı
Karşılaştırma/kıyaslama
Yoksula Yardım Etmek Mi, Yoksulluğu Ortadan Kaldırmak mı?
Kendi Hapishanemiz

Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Söz Gümüşse, Sükut Altındır.
Kamera ve Yönetim!
Sevgi Karşılıksızmıdır?
Yapay Hayatlar
Bayram Ziyaretleri
Aynalar
Neden Saçmalarız?

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Beyaz Yalanlar,siyah Yalanlar,pembe Yalanlar... [Eleştiri]


sedat Yalçın kimdir?

Yazılarımda çevremizdeki insan manzaralarını yansıtmaya çalıştım. Aslında tüm amacım belki de kendi kendimi yeniden yaratabilmek,zihinsel de olsa dinginliğe erişebilmek. Belki de hiç bir amacı yok. Sadece vakit geçirmek için belkide. Belki de yapmak isteyipte yapamadığım yaşanmamış hayatımı dile getiriyorum kimbilir. Bilemiyorum inanın.

Etkilendiği Yazarlar:
J.Krişhnamurti,A.schopenhauer,I.Yalom,H.Cibran,D.M.Ruiz.İ.Arabi.Y.N.Öztürk


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © sedat Yalçın, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.