Hata! Klavye bağlı değil. Devam etmek için F11'e basın... |
|
||||||||||
|
Her şeye yeni başlamış değiliz, ancak yeniden başlamak için geç kalmışta değiliz. Türkiye inişli-çıkışlı sağlı-sollu siyasi yelpazeler sergilerken, bazen tarihte ender sayılan fırsatlar da yakalıyor. İsrail açısından Türkiye’nin Gazze’deki insanlık suçuna karşı sesini yükseltmesi affedilir türden değil. Zaten Siyonizme göre İsrail’in mutlak değeri olan siyonizme karşı durabilecek ya da durmayı düşünen olası bir olgu mutlaka yok edilmeli! Türkiye’nin Ortadoğu’da ve özellikle Filistin sorunu ve bağımsızlığı ile etkili bir aktör olmaya tahammülsüzlüğü bu konuda girişimlerde bulunması, İsrail’in duyduğu rahatsızlık ile kendisini çok net yansıtıyor olmalı ki; hemen tehdit ve şantajlar serisinden kendine has olanı devreye konuluyor. Türkiye; 1996’da özellikle İslam dünyasının tepkilerine rağmen askeri ortaklık anlaşması imzalayan, bundan önce de Arap dünyasının tepkilerini önemsemeyerek 1949’da, İsrail’i tanıyan ilk Müslüman devlet olma ayıbını taşımaktan bugüne dek kurtulmuş değil. Bunlara rağmen; 2007’de İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad’ın İstanbul ziyaretinde de İsrail aynı küstahlığı gösterme cesaretinde bulunmuş, Türkiye’nin içişlerine müdahale etme küstahlığını her zaman olduğu gibi göstermişti. Oysa İran ve Türkiye Kasr-ı Şirin anlaşmasından bugüne dek sorunsuz komşuluk örneğini sergileyen ender ülkelerden biri idi. Böyle bir ülkenin Cumhurbaşkanını ağırlamaktan normal daha ne olabilirdi? Bu sorumluluk bilinci son dönemlerde kendisini daha bir hissettiriyor olmalı ki; İsrail’e ciddi endişeler taşıtıyor. Her iki ülke (İran-Türkiye) arasındaki yakınlaşma siyasi ve ekonomik bağlarla güçlendikçe İsrail’in tahammülsüzlüğünün de bir o kadar arttığını görmek ve söylemek mümkün. Türkiye’nin tavrını net ortaya koyamayıp, Batı’dan açıkça uzaklaşamamasına rağmen, Batıya olan güvenindeki sarsılmanın izlerini görmek de farklı bir yansıma olarak bir köşede dursun. Olmertli Siyonist İsrail hükümeti; Ankara’nın, Tahran ve Şam’la barış içinde ilişkilerini sürdürmesini kendisine karşı yapılmış gibi görmesinin arkasındaki kaygının nedeninin ve ne denli sağlıklı olduğunun tartışılması gerekir. Ancak şu kadarını söylemeliz ki; Türkiye İsrail’in (hinterland) arka bahçesi değildir. İsrail-Suriye sözde barış görüşmelerine arabulucu olan Türkiye’nin kendi kalesine attığı gol, ille de Gazze halkının ödediği acımasız bedelden çıkartılması da gerekmezdi! İkinci Filistin intifadası sırasında, AKP Hükümetinin Filistin halkından yana olan tavrından ötürü, Siyonist İsrail Türkiye’deki büyük elçisini geri çağırarak tepkisini net olarak belirtmişti. Pekâlâ; buna misilleme olarak bugün Gazze’deki vahşetten dolayı Erdoğan da Tel-Aviv’deki elçiliğini geri çağırarak misillemede bulunabilir. Türkiye: İsrail savaş uçaklarının eğitiminde kullanılan anlaşmaları ve sair askeri anlaşmaları iptal ederek Ortadoğu’da büyük bir çıkış yapabilme cesaretini göstermeli. Türkiye’nin; hava sahasını ihlal ederek, komşu Suriye’nin bazı tesislerine terörde bulunan İsrail’in, kendisi açısından da güvenli olmayan bir rejim olduğunu görmesinin zamanı gelmiştir. Erdoğan’ın; son Siyonist terör başladığından bu yana, Gazze ve halkının mazlumiyetini dillendirerek, İsrail terör eylemlerini durdurmaya çalışıyor olması. Bunun için Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün ve Suriye’ye sonuçlanmamış araştırma dosyalarından oluşan diplomasisi, İsrail’in devlet teröründen hangi biçimde, nasıl alıkoyacak? Yıllar boyunca İran, Irak, Suriye ve özellikle Türkiye’ye karşı kullanılan PKK kartının İsrail tarafından kullanıldığını görememek, Siyasi ebleh’likten başka bir şey olmadığını bilmenin zamanı gelmedi mi? İsrail kendi halkının mutlak refahı ve saadeti için her türlü terörü mübah görmenin verdiği sarhoşlukla, söz konusu ülkelerde yüz binlerce insan öldürdü/öldürttü. Bütün olasılıklara bakıp, geleceği de hesaba kattığımızda; Türkiye’nin demokrasi havariliği adına İsrail’e insan hakları konusunda ders verme zamanının geldiğini söylemek ve bunun başlangıcı olarak… Dünya Gazze’de yapılan teröre umursamasız bir tavır takınırken, Türkiye bölgede gelişen dengelerde yerini almak zorunluluğunu görmelidir. Siyonist İsrail silahlı kuvvetlerinin, “Dökme Kurşun” adlı devlet terörünü lanetlemek adına, Türkiye halkı bu zulme karşı saf tuttu. İstanbul’daki İsrail konsolosluğunun önünde on binlerce insan toplandı; yüz binler meydanlarda gösteri yürüyüşü yaptı. İstanbul Ankara, Diyarbakır, Elazığ, Malatya, Adana ve sair şehirlerde “Kahrolsun İsrail”, “Kahrolsun Amerika” Sloganları ile yürüyüşler vardı. AKP Hükümeti, bu halkın oyları ile iktidarını kazandığı ve halkın isteklerine göre siyasi tutum sergileme olgunluğunu gösterebilecek(mi) başbakan olarak Recep Tayyip’te, İsrail’in kendisini yıkıma sürüklemesine sebep olacak olan “insanlık dışı davranışlar” gösterdiğini keşfetmiş ki; “Zamanı gelince, Allah’ın masumların haklarına tecavüz edenleri cezalandıracağını” söylemesi takdir gören bir söylemdir. Bundan daha önemlisi üstüne düşen görevi yerine getirmesidir. Bunun en güzel örneği de İsrail ile ilişkilerin ilelebet son bulması ve askeri anlaşmaların iptalidir. Gazze’de yaşananlar insanlık ayıbı, tarih trajedisi ve medeniyetten, medeniyetler arası diyaloglardan söz edenlerin ayıbıdır. İsrail sadece Filistinlilere karşı değil, insanlığa karşı suç işliyor. Gazze: insanlık camiasının fıtratlardaki aynası olmuştur. İnsanlık bu aynada kendi gerçek kişiliğini görecektir. Hamas 2006 Filistin seçimlerinde birinci parti olarak çıktığında, Türkiye Hamas lideri Halid Meşal’e ev sahipliği yaparak demokrasi sınavında kendisini ispatlamıştı. Aynı değerlere hala inandığını savunan Türkiye, bugün de gereğini yerine getirmenin çabasını vermekle sorumlu olduğunu elbette bilmiyor değil. Nitekim; Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de: “İsrail’in yaptığı, vahşetten başka bir şey değildir.” diyerek insani olgunluğunun yanı sıra, kabul edilemez İsrail devlet terörünün vahşetini de ifade etmiştir. Türkiye’nin AB üyeliği arkasında yıllar yılı koşan “düşkün ülke’’ pozisyonundan çıkmanın kaçırılamaz tarihi fırsatını yakalamıştır. Türkiye; Doğu ve Batı arasında köprü görevi üstlenen “edilgen’’ coğrafya olmaktan çıkmanın bedelini ödemekle birlikte, haklı gururu taşımanın da zorunda olduğunu bilmeli artık. İran, Hizbullah ve Hamas üçlüsünün bölgenin dengesini yeniden belirlediği, Irak ve Suriye’nin tavırlarının yabana atılmaması gerektiği, bundan öte bölge halklarının alttan üste doğru dayatmakta olduğu kalıcı değerleri ile kendi menfaat ve çıkarlarını hesaba katarak, yeniden şekillenmelerin zorunlu olduğu bölgede etkili ve dengeli bir geleceğin arzusunda olan bir ülke olarak, üstüne düşeni yerine getirmek için en güzel zamanı ve tarihi bir fırsat olan anı tereddütsüz değerlendirmeli. Tabiidir ki ucuz seçim politikası gütmek isteyen, (…), düşünce mensubu politikacıların varlığı, Türkiye’nin önünde duran belki de yüzyılların şekillenmesindeki fırsatları art niyetli kimi vatan kahramanları; Vatan, Millet, Sakarya sloganını terennüm ederek karşı duracak. Şu halde; İsrail ile ilişkilerin kesilmesinde diklenmeden, dik duruşta burada sergilenmeli değil mi? Frankfurt/08.01.2009
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Muhammed CAN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |