Sanat hem bir coşma, hem bir yadsıma işidir. -Camus |
|
||||||||||
|
Öğrencileri Anlayabilmenin Önemi: Yapılan planı uygularken, kullanılacak yöntem çok önemliydi. Daha da önemlisi öğrenciyi motive etmek şarttı. Damdan düşer gibi konuya girilmezdi. Öğrencileri, dersi işlemeye hazırlamak gerekiyordu. Bunu başarmak için de, çocuğun dünyasına girebilmek, olaylara onların gözüyle bakmak gerekiyordu. Kendi öğrencilik yıllarımı düşündüm hep. Öğretmenimden beklentilerimi hatırladım. Çocukların yerine kendimi koydum. Kendime ve derse , onların gözüyle baktım. Çocuğun önce öğrenmeye istek duyması gerekiyordu. Dersi sevmesi, neyi niçin öğrendiğini bilmesi gerekiyordu. Bunu hiç gözardı etmiyordum. Derse bazen, öğrencilerin ilgi ile izlediklerini bildiğim bir televizyon dizisinden, bazen haftanın derbi maçından konuşarak başlayabiliyorduk. Derste sıkıldıklarını farkettiğimde, bir öğrenci kalkıp şarkı- türkü söylüyor, diğerleri müzik dinleyerek çalışmalarına devam ediyorlardı. Bazen sınıfta kısık sesle teyp çalıyorlar, bir taraftan da, örneğin yazılı anlatım yapıyorlardı. Mevsimin ilk karı yağarken derste isek, dersi bırakıp hemen bahçeye çıkıyor, yağan karın tadını çıkarıyorduk. Akşam evde yaptıklarından söz ediyorduk. İşte bunlar, öğrenciyi derse motive etmek için uyguladığım yöntemlerdi. Her derste , onların ilgisini çekecek, onları derse hazırlayacak bir yol mutlaka buluyordum. Bu, tamamen yetenekti. Zaten öğretmenlik bir sanattı. Böyle düşünüyordum. Öğretmene düşen görev, yeteneğini geliştirmek için çaba sarfetmekti. Başarılı olmanın, bilgiyle birinci derecede ilgisi yoktu. İstediğini öğrenciye verebilme yeteneği, onların seviyesine inebilme becerisi, bilgili olmanın hep önündeydi. Bir de çocukları anlayabilme ve onların gönlünden geçenleri sezebilme çok önemliydi. Çocukların anlayabileceği bir dille, etkili bir konuşmayla , onları motive etmek öyle kolaydı ki. Her derste, öğrencileri motive edecek bir şey bulmakta zorluk çekmiyordum. O anda aklıma geliveren sözlerle, günlük olağan konuşmalarla oluveriyordu. Bunu anlatması olanaksız. Yoksa onlarca örnek vermek gerekir. Özellikle birinci ve ikinci sınıflarda, ders zili çaldığında , öğrencilerin bazıları “Öğretmenim hiç ders yapmadan zil çaldı.” Diyorlardı. Hayat Bilgisi dersinin konusunu işlediğimizin farkında bile değillerdi. Oyun oynadığımızı, sohbet ettiğimizi sanıyorlardı. İşte , işin sırrı buradaydı. Ders , onların yaşamının bir parçası haline getirildiği için, ders gibi görmüyorlardı. Normal, günlük yaşantılarını sürdürüyor gibilerdi. Tenefüs zili çaldığında, birçoğu “Öğretmenim ne çabuk zil çaldı. Ders ne çabuk bitti.” Diyorlardı. Bu sözler, öğrencinin derste sıkılmadığının, hatta daha da ötesinde , derste eğlendiğinin bir işaretiydi. Yazı yazarken, özellikle resim yaparken, bir yandan şarkı mırıldanıyorlardı. Sanki evlerindeymiş gibi rahat davranıyorlardı. (Sürecek) KAYNAKÇA: İlkokul Programı (Milli Eğtim Bakanlığı Yayını) Öğrenci Tanıma Teknikleri ( S.Kantarcı) Rehberlik ( S.Karagöz) Psikolojik Danışmanlık (Milli Eğitim Bakanlığı Yayını)
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Kâmuran Esen, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |