Yaşama karşı sımsıcak bir sevgi besliyorum... -Dostoyevski |
|
||||||||||
|
Çığlıkları sürekli susturulmak istenen, ışıkları söndürülmek istenen ateşböcekleri... (http://www.izedebiyat.com/yazi.asp?id=109598) ******* Yer, Mersin’in Gülnar İlçesi, Büyükeceli Beldesi. Oraya nükleer santral kurulmak isteniyor. Akkuyu Nükleer Enerji Santrali. “Olurdu olmazdı” derken, ihaleyi bir Rus şirketi kazanıyor, inşaata başlanıyor. Rus şirketi deniyor ama sermayenin dünyadaki bugünkü yapısı, uluslarötesi bileşkenli olduğu için başka ortaklar da mutlaka vardır. Elbette Türkiye’den de ortaklar vardır. Olmasa bile, 20 milyar dolara yapılacak olan santralde, bugüne kadar 7 Türk şirketine, 50 milyon dolarlık iş verildiği belirtiliyor. Türkiye’deki firmalara, sadece çimentodan 250 milyon dolar, toplamda ise 2 milyar dolarlık iş hacmi öngörülüyor. Kimler yararlanacak, kimlerin ağzının suyu akacak, ihalelerde komisyonlar nerelere gidecek?... Çünkü AB normları derken, ihalelerin şeffaflığı ve güvenirliğine ilişkin yasa, normlar dışı kalıvermişti. Bölge insanına, binlerce işçi çalıştırılacağı vaat ediliyor. Bunlar bir yana... Yıllardır, çevreci ve nükleer karşıtı güçler, var güçleriyle eylemler yapıyor, bu santralin yapımını engellemeye çalışıyorlar. Bilim insanlarından, yenilenebilir enerjiyi savunanlar tümden karşı. Nükleer enerjiye kesin karşı olmayanlar ise seçilen yerin asla uygun olmadığını savunuyorlar. Denizden uzak, deprem riski az başka yerler öneriyorlar. Santral yapılıp da çalışmaya başladığında doğa harikası bir koy, yok olacak. Tarım arazileri, hava, yeraltı suları olumsuz etkilenecek. Nükleer Reaktör Mühendisliği ve Jeofizik Mühendisliği bilim dallarının ortak görüşünden derlediğim diğer sakıncalar şunlar: Seçilen yer kesinlikle güvenli değil. Biliyorsunuz, Japonya gibi depreme en hazırlıklı bir ülkede Fukuşima facianın eşiğine geldi. Kilometrelerce uzaktaki Tokyolular bile kaçtılar. Akkuyu’da deprem riski ve tsunami açısından daha büyük tehlikenin varlığından söz ediyorlar. Akkuyu’nun 25 Km uzağından 190 Km.lik Ecemiş fay hattı geçiyormuş. 6.3 büyüklüğünde deprem üretebilirmiş. Daha da tehlikeli olan ise, Osmaniye ve Antakya’dan geçen Ölüdeniz kırığıymış ki yeryüzünün en büyük depremlerini üretmiş. Diyorlar ki, “Ölüdenizkırığı, Kıbrıs yayı, Doğu Anadolu kırığı, İskenderun Körfezi ve Çukurova’da birleşiyor. Suriye, Lübnan ve Kıbrıs’ta oluşacak depremler de burayı etkiler. Geçmişteki büyük depremlerde oluşan süprüntü dalgalar, Antalya’ya, Fethiye’ye, Kaş’a, Rodos’a, Girit’e ulaşmış, Kıbrıs’ın tümünü süpürmüştür. Dalgalar 10 metreye ulaşmıştır.” Bu büyüklükte son deprem, 1822’de olmuş. Depremle oluşacak sarsıntı ya da çatlamalarla sızan nükleer enerjinin getireceği yok edici tehlikeyle olası 7,5’luk bir depremin yarattığı hasar bir araya geldiğinde, rüzgârları da hesaba kattığımızda, Akdeniz ve çevresinin, Anadolu’nun ve çevresinin vah ki vah haline... Çernobil faciasının can yakıcı etkileri bugün de Karadeniz’in iki yakasında görülmekte. Bu gerekçelerin yanısıra, çevreciler ve nükleer reaktörlerle ilgili bilim insanlarının bir endişesi daha var. Reaktörleri soğutmakta deniz suyu kullanılacak. Denizsuyu ısısının, Akdeniz’de soğutma işlemini yapacak yükseklikte olmadığını söylüyorlar. Bu durum, tehlikeyi daha da büyütüyor. Aynı zamanda, tesisin, nükleer enerji üretmek yerine, nükleer atık temizlemekte kullanılacağı kuşkuları doğuyor. İşte saydığımız hatta eksik bırakmış olabileceğimiz bu tehlikelerden ötürü yıllardır, ateşböcekleri Akkuyu’da çığlık çığlığa... Her yıl, yazın uzun süreli kamplar kurup, çadırlarda barınarak, imece usulü pişirip yiyerek, haftalarca, sıcağın altında seslerini duyurmaya çalışıyorlar. Anamedyada kıyıda köşede yer verilirse verilir. TV’lerde kolay kolay göremeyiz onları. Balıkçılardan, köylülerden, bisikletçilere ve neredeyse yerel tüm kuruluşların desteğini aldıkları halde... Çeşitli partilerden birkaç milletvekili bile destekliyor. Kulaklar da, yürekler de, ekranlar da sağır... Eyleme katılan kuruluşların platformu, Mersin Nükleer Karşıtı Platform Dönem Sözcüsü Sabahat Aslan, şöyle sesleniyor bizlere: “Nükleer santraller, tarih boyunca milyonlarca insanın ölmesine ve sakat yaşamasına, milyarlarca para değerinin heba olmasına neden olmuştur. Nükleer santrallerin insanlığa verdiği ekonomik ve sosyal zararlarının korkunç boyutlarını Çernobil ve Fukuşima’da gördük. Nükleer santrallerde üretilen nükleer silahların özellikle Ortadoğu da halkların öldürülmesinde kullanılması acımasızlığının da bilincindeyiz” Yürüyüşte binlerce, kampta her gece 75- 150 arası değişkenlik gösteren sayıda ateşböceği, 7 Temmuz 2012’den bu yana yine çakım çakım çakmakta... Çığlık çığlığa... Ömrümce, acı çığlıkları duymaktan hâlâ sağırlaşmayı başaramayan kulaklarım çınlıyor geceler boyunca. Gözlerim kamaşıyor çakımlardan. Gidemedim yanlarına, yatamadım çadırlarında... Karavanaya kaşık sallayamadım. Ben de karınca kaderince, şu cılız sesimle, o çığlıkları sizlere yansıtmak istedim. Duyan duysun, gören görsün... Ateşböceklerine buradan bin selam olsun!... 09.08.2012 Vildan Sevil
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Vildan Sevil, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |