"Leyla'nın işi naz ve işve; Mecnun'un gözü yaşı çeşme çeşme..." -Fuzuli (Leyla ile Mecnun) |
|
||||||||||
|
Bu ülkede, kitle iletişiminde, yalnızca yazılı basın ve bir adet siyah beyaz TV varken başlar öykümüz. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün ülkemizde ilk kez kutlanışı 1921 yılında oldu denir. Ama kimler, nerede, nasıl kutladılar pek bilinmez ya da ben öğrenemedim. 1921’den sonra, 8 Mart’ın adı duyulmaz olur. Taa ki 1975’e değin. İşte ben sizlere, kendi katılımım ve tanıklığımla gerçekleşen bu ilk 8 Mart kutlamalarından söz edeceğim. Kısacık Bir Tarihçe : 8 Mart 1857’de, New York’lu tekstil işçisi kadınların başını çektiği 40.000 işçi, vahşi sömürüye karşı, çalışma koşullarının iyileştirilmesi, erkeklerle eşit ücret için greve giderler. Elbette ve âdet üzere polisin kanlı saldırısına uğrarlar, yakılırlar. -Canavarlar ateşi neden çok sever?- Çoğu kadın 129 kişi can verir. O yıllarda, işçi ve emekçi haklarını, vahşi kapitalist sömürü düzeninin ilahi olmadığını, değiştirilebilinir olduğunu savunan komünist düşünceyle insanlık yeni tanışmaktadır ve bu düşünce Avrupa ve Amerika’da yeni yeni yayılmaya başlamıştır. 1910’da Danimarka’nın Kopenhag kentinde II. Komünist Enternasyonal toplanır. Alman Sosyal Demokrat Partisi önderlerinden, ömrünü emekçilerin hak arama savaşımına adamış Clara Zetkin, Amerikalı işçi kadınların ilk örgütlü direnişinin anısına, 8 Mart’ın Dünya Emekçi Kadınlar günü olarak kabul edilmesini önerir. Kadın hareketinin o günkü hedefi “Oy hakkı”dır. Kadınlar, seçimlere katılıp koşullarını düzeltmek için yönetimde yer almak isterler. Öneri kabul edilir. Şimdi darmadağınık olan, o zamanki Dünya Sosyalist Hareketinin önderliği ve bağımsız ülkelerin desteğiyle BM, 1975 yılını Dünya Kadın Yılı ilan eder. 1977’de ise BM, “Emekçi” sıfatından arındırıp “8 Mart Dünya Kadınlar Günü” olsun, diye karar verir. Türkiye: 1975: Taksim Gezi Parkının hemen arkasında, bir apartmanın köhne bir bodrum katı dairesinde, bir grup aydın kadınla birlikte, işçi ve memur kadınlar bir dernek kurarlar. İlerici Kadınlar Derneği (İKD). Amaç; işçi, memur, tüm emekçi kadınların, sömürüye karşı örgütlenip haklarını aramalarını sağlamaktır. Küçük, basit anlaşılır bir gazete çıkartılır, fabrika önlerinde bildiriler dağıtılır, geceli gündüzlü koşturulur, ev ev dolaşılır. 1976: 8 Mart ilk kez gerçek içeriği ve anlamıyla kapalı salon toplantılarında kutlanmaya başlar. Okuma-yazma kursları, işyerlerinde kreş istemli kampanyalar, eşit işe, eşit ücret, doğum izinlerinin düzenlenmesi, işsizliğe pahalılığa karşı tencereli tavalı eylemler, kadınları aşağılayan yasa maddelerinin kaldırılması kampanyaları, evlat acısına son yürüyüşleri, barış, demokrasi, ulusal bağımsızlık istemleri hemen aklıma gelenler... Bunlardan başka istemler, ayrıca yörelere özgü istemlerle donanmış kampanyalar saymakla bitmez. 1977: Kanlı 1 Mayıs... Derneklerinde şarkılar, türküler söyleyerek yoğurdukları hamurdan yapıp kırmızıya boyadıkları karanfiller, yakalarında açmıştır artık. Başlarında al çatkıları, Taksim’de, tam da kürsünün önündedir emekçi kadınlar. Kurşunlar vızıldıyor tepelerinde... Sular İdaresinden, İntercontinental Otel'in pencerelerinden yaylım ateşi... Yitip giden otuz yedi can. 1978: Artık 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde kapalı salonlar dar geliyor kadınlara. Ülkenin çeşitli kentlerinde, ilçelerinde kadınlar sokaklarda. Kendi özgül taleplerini de ikinci plana atıp, bağırıyorlar: Faşizme Geçit Yok, Evlat Acısına Son, diye. Sokaklarda kurşun sesleri... 1979: Kadın kısmının sokaklarda işi ne? Örtünüp, saklanıp tıkılmalı evine. Bir, üç, beş çocuk doğurmalı, başına vurulup, lokması alınmalı. Yedek ve ucuz iş gücü olarak dört duvar arasında bekletilmeli (!) 28 Nisan’da sıkıyönetimin emriyle kapatılır dernek. Bu tarih itibariyle, 15.000 üyesi, 33 şubesi, binlerce temsilciliği ve 30.000 satan Kadınların Sesi Gazetesi vardır. “Başüstüne komutanım” demez İKD’liler. İki koldan Ankara’ya doğru yollara düşerler. İzmir kolu, Ege’yi, İstanbul kolu Marmara’yı toplaya toplaya Ankara’ya yürürler. Her temsilcilikten, her şubeden gelenlerin katılımıyla... Barikatlar kurulur, Sivrihisar’da önleri kesilir. Ankara’ya sokulmazlar. Zarif bir bakan olan olan Hasan Fehmi Güneş Bey, biz temsilcilerle görüşür ama elinden bir şey gelmez. Karar sıkıyönetimindir. 1984’e kadar , bu ülkede 8 Mart kutlanmaz. Sonra, yavaş yavaş “sömürüye karşıtlık” vurgusu boşaltılarak, farklı istemlerle, çeşitlilikle yine salonlardan meydanlara bir akış başlar. Artık, yaygın bilinen adı, Dünya Emekçi Kadınlar Günü değildir. Sadece Kadınlar Günü’dür. Şimdi , mağazalar cicili bicili boyanmakta, promosyonlar dökülüp, saçılmakta artık. MSN’lerle, cep telefonlarıyla, internet grupları aracılığıyla, ekranda plastiği sırıtan cırtlak gül buketleri sunulur kadınlara. Artık 8 Martlar karanfil kokmaz. Devlet adamlarımız ve eşleri, pek önemserler bizi. Günün “mana ve ehemmiyetine uygun” kutlama demeçleri yayınlanır. Belediyeler şapşal şabalak konserler düzenlerler, göbekler atılır şen şakrak. Töre cinayeti, namus meselesi denir, kadınlar öldürülür bir yandan. Kafası bozulan sevgili, boşanmış eş, kıtır kıtır doğrar kadınları... Memeleri tomurcuğa durmamış kızlar, dedelere peşkeş çekilir, alınır satılırlar. Bahçedeki ağaçtan ya da bir tavandan sarkan ipin ucunda, ince güzel boyunları sallanır kızlarımın. Almanya’da bir baba, türban takmıyor diye, öldürür kızını. Bu ve benzeri olaylar, basından duyulabilenlerdir. Bir kentin, ileri gelen dindar ve muhafazakâr adamları, namazlarını eda edip, 15 yaşındaki N.Ç’ye kıza sıra sıra tecavüze dururlar. Yürekli basında ve internette; adları, işleri, bürokrasideki mevkileri, kayıtlı oldukları partiler çarşaf çarşaf yayınlanır, ses çıkmaz. Zihinsel engelli kadın tecavüze uğrar, bağıramaması nerdeyse suç sayılacaktır. Yargıçlarımız, tecavüzcülerin suçlarını hafifletir. Ölümle tehdit edilen iki çocuklu kadının, "rızasıyla” tecavüze uğradığını kabul ederler, suçlular tahliye olur. Kent ayağa kalkmaz, ülke ayağa kalkmaz. Dut yemiş bülbüle dönerek “Kimi kime şikâyet edeceksin ki” umursamazlığına bürünür tüm toplum. Yaşasın teknolojimiz!... Yaşasın derin ve dingin, kara kile bulanmış uykumuz (!) Yaşasın umut veren ileri demokrasimiz (!) Yaşasın, dindarlaşmaya, muhafazakârlaşmaya doymayan, doymadıkça susan, boyun eğen, değerlerini hızla yitiren toplumumuz !... Ne diyeyim?... Selam olsun (!) SONUÇ: Bu yazı, tüm güçleriyle ve içtenlikleriyle, kadına karşı ayrımcılığa, şiddete, cinayetlere son vermek için uğraşıp didinen, güzel yürekli, yiğit kadınları kapsam dışı bırakmaktadır. Onlar, tüm bunlara başkaldırdıkça, biber gazıyla dolar akciğerleri... Vücutlarında cop yaraları... Bu yazı, ısrarla yok sayılan bir tarihi, geleceğe karanfiller eken ve bu uğurda can veren, acı çeken nice kadını anmayı amaçlamaktadır. Genel Başkanımız Beria Onger’i ve başta, sevgili ablamız Nermin Çetiner olmak üzere aramızdan ayrılan arkadaşlarımızı da saygıyla anmak borcumdur. Bu yazı, anılan günlere kıyasla, BUGÜN, çok daha büyük tehlikelere maruz bırakılan kadınlarımıza, kadın sorunları için koşturan örgüt ve bireylere, 2012 8 Martında, ablalarından küçücük bir armağandır. (8 Mart Haftası nedeniyle, kadın ve kadın sorularını ele alacak olan yazılarım devam edecektir.) 04.03.2012 Vildan sevil
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Vildan Sevil, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |