..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Barışı bulacağız. Melekleri duyacağız, göğün elmaslarla parladığını göreceğiz. -Çehov
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > İlişkiler > adnan durmaz




10 Kasım 2011
Düşler de Ölür  
düşlerin yıldızdan elleri vardı ...ve yağmur yağmur kokuları

adnan durmaz


Kalbimizin o gizli yerinde, bize ait, sadece bizim bildiğimiz düş ülkeleri, düş bahçeleri...Umudun toprağına ekilen düşler daha bir bağlar bizi. Zaman acımasız elleriyle güzü savurduğunda, nice yapraklar dökülür kalbimize. Umut bitince nice düş ölür... Düş öldükçe, düşleyeni de yavaş yavaş öldürür Kalbimizin o gizli yerinde, bize ait, sadece bizim bildiğimiz düş ülkeleri, düş bahçeleri her defasında yeniden tarumar olunca, giderek kaybolur, bu dünyada isteklerini gerçekleştirme umudu. Bizden bir şeyler gider yaşamımızdan giden her insanla… Her kaybedişte bir şeyler kaybolur azmimizden, yeniden deneme kararlılıklarımızdan… Her gidenden bir şeyler kalır bize acıya dair ve hep kanayacak olan… Gecelerin ortasında yapayalnız kalırsın


:AHFJ:


düşlerin yıldızdan elleri vardı
ve yağmur yağmur kokuları
öpüşlerinden gece çatlardı
ay şaşırırdı sevişmelerinden
zamanın ve mekanın ötesindeydi vatanları
uçurumlar korkutmazdı onları
düşlerin masalsı gözleri vardı
ki ışıtırdı zındanları
körler görürdü onlar baktığı zaman
bir yaprak düştü
düş düştü
düş düşe düştü
düş-tü
düşleyeni öldürerek
düşler de ölür... (yerleşik gezgin’den/a.d)


Kalbimizin o gizli yerinde, bize ait, sadece bizim bildiğimiz düş ülkeleri, düş bahçeleri...Umudun toprağına ekilen düşler daha bir bağlar bizi. Zaman acımasız elleriyle güzü savurduğunda, nice yapraklar dökülür kalbimize. Umut bitince nice düş ölür...
Düş öldükçe, düşleyeni de yavaş yavaş öldürür
Kalbimizin o gizli yerinde, bize ait, sadece bizim bildiğimiz düş ülkeleri, düş bahçeleri her defasında yeniden tarumar olunca, giderek kaybolur, bu dünyada isteklerini gerçekleştirme umudu. Bizden bir şeyler gider yaşamımızdan giden her insanla…
Her kaybedişte bir şeyler kaybolur azmimizden, yeniden deneme kararlılıklarımızdan…
Her gidenden bir şeyler kalır bize acıya dair ve hep kanayacak olan…
Gecelerin ortasında yapayalnız kalırsın
Kendine umutlar kes makasla kâğıttan bir şeyler keser gibi…
Yazılmamış dizelerin acısı kanar bir yerlerinde; ya da söylenmemiş, bir türlü, içinden gelmemiş sözlerin. Bazan tam boğazına, dilinin ucuna gelmişken, karşındaki insanda o sözle örtüşmeyen bir ayrıntı keser yolunu cümlelerin. Kalbimizin o gizli yerinde, bize ait, sadece bizim bildiğimiz düş ülkeleri, düş bahçelerine ait değildir karşındaki insan. Sen de onun içinin saklı yaylalarına ait kişi değilsindir. Sürekli itirazlarla, karşı çıkışlarla birileri seni başka biri yapmaya çalışır, sen de onları başka bir insan. Kendini gerçekleştirmekti oysa sevda dedikleri. Kimsenin yanında kendi gerçeğini yaşayamamışlıkların son bulduğu yerdi.

Hasta sistemin, gelecek kaygılarıyla, geçim sıkıntılarıyla, reklamları, eğitim sistemi, gerçeği örtmek için var olan propaganda malzemeleri bütün insanlarını ve insan ilişkilerini de hastalandırır. Sosyal, kültürel, ekonomik, duygusal, cinsel ve bizi o toplumun ayrılmaz bir parçası yapan her tür ilişki, hastalıklıdır; eğer sistem hastaysa. Orada bireyler istemleri dışında kimliklere, kişiliklere, rollere büründürülmüş, ilişkiler de insani olmaktan çok, görev anlayışı veya gereksinim olarak vardır. Bağımlı, dışa bağımlı toplumun her bireyi de bundan payını alır. Geriye ise kalbimizin o gizli yerinde, bize ait, sadece bizim bildiğimiz düş ülkeleri, düş bahçelerinin hayali kalır.

Sana el uzatanın, kolundan tutanın bunun karşılığında bekledikleri olacaktır. Bunu aşanlar daha sağlıklı davranır ama haşerat gibi birbirini yiyen kitle, iyi niyeti kullanıp sahibini de enayi yerine koyar. Dostun, senin derdini paylaşmak için değil kendi yükünü zehrini sana kusmak için vardır. Her sevgili kendi geçmiş yaşanmışlıklarına göre yaklaşır sana. Her insanı var eden daha çok geçmiş yaşanmışlıkları değil mi.

Yine de karşımıza çıkan her insan bizim için farklı bir yaşama biçimidir. Kimi seçersen ona göre yaşarsın biraz da. Ama karşılıklı müdahalesiz bir arada olabildiğin daha çok sana dairdir.

Acaba herkes aldatır mı; aldatma isteğini ortaya çıkaracak olanı bulduğu zaman. Her zaman bir daha iyisi varsa dünyada, her insanın arayışı hep sürer mi.

Tüm yaşam bir aldanış bir yalandır belki. Boşu boşuna kovalar dururuz, kalbimizin o gizli yerinde, bize ait, sadece bizim bildiğimiz düş ülkelerini, düş bahçelerini. Belki de kendimiz için uydurduğumuz büyük bir yalandır bunlar. Kuşkusuz düş bahçeleri, düş ülkeleri sevdiklerinle birlikte yaşadığın kuru duvar dibidir. Ve orada yaşamın tüm zorlukları fazlasıyla vardır. Bunlara rağmen birlikte olabilmenin bahçeleridir o kuru duvar dipleri.

Herkes aldatır,sevginin yüksek kesimlerin makasıyla biçilen reçetelere göre yaşandığı yerlerde. İnsani değerlerin santim santim ölçülerek kullanıldığı, maddi değeri olan yerlerde.”Ben sana şunu almıştım…” Ben sana şunu vermiştim “ gibi lafların tartışmalarda malzeme olduğu yerlerde aldatır hesapla kitapla uğraşanlar. Yâri de alabilecekleri bir mal gibi görenlerin dünyasında, mal maldan, el elden üstündür.

Sistemin bize bıraktığı,adına da özgürlük dediği tutsaklık alanında,sınırlı ve birbirine benzer seçenekleri kendimiz belirliyoruz sanısıyla,hayal ettiğimizden bambaşka yaşamalara tutsak oluruz.Özgirlük sandığımız birer tutsaklık unsuru oluverir seçimlerimiz.Boşanma patlamaları bir zamanlar dünyanın en büyük aşkı sandığımız ilişkilerin sömürü ve tüketim toplumunda iflasıdır.Gerçi seçenekler,genelde aynı meslek grupları ve sosyal statüler arasında,denklik ilkesine göre yapılmıştır.Bu nedenle de hayalleri bile birbirine benzeyen milyonlarca memur ailesi,işçi ailesi, tükenip gidenler…Çocukları ve onları biçimlendiren eğitim sistemi,boşanma nedenleri,kavga nedenleri de aynıdır bu kişilerin özgür istemleriyle kurduklarını sandıkları ailelerde.En başta kendimiz aldatmışızdır.Kalıplara uygun olarak, benzerlerimizden bize en benzeri seçerek seçimler yapıp,ailelerimize onaylatırken.İnsanları meslekleri,kazançları ve diplomalarına göre kategorize etme eylemine canla başla katılınca,kurduğun birlikteliği aşk sanman,arkadaşlık,dostşluk sanman doğaldır ama bu yanılgı yaşamına malolacaktır.


Belki de tüm yalanları gerçek kılma savaşımıdır, yaşam; tüm düşleri, özlemleri insani ve yaşanılır yapma çabasıdır. Kişilerin, bu savaşımı korkunç derecede yorucudur elbette.
Bu ne deli bir kovalamaca
Kaçan kim
Kovalayan kim
Biz kimi kovalarken, bizi kim kovalıyor

Yine de bir karşılığı olmalı sevince umuda dair yaşanan; hastanesiz yollarda ölenlerin bunca acının çilenin yitirişin. Bir karşılığı olmalı, hiç sebeplerle, trafik kazasından, ya da yoldaki serseri kurşundan ölenlerin, sakat kalanların. Ama sistem kişilere asla acımaz. Umurunda bile olmaz. Ama insanoğlunun nimetleri yıldızlardan çok olan dünyada, gelir gelmez kandırılmaya başlayıp, ölünceye kadar aldatılışının bir hesabını soran bulunmalı.

İhanetleri, aldatılmaları ya dostlardan, ya akrabalardan yaşar yaşamımızın çoğunu onlarla uğraşarak geçiririz. Hep erteleyerek gider ömrümüz. Bir ömür güzel dostlar arayıp, her defasında bencilliğin duvarlarına çarparız. Her şey karşılıklı alışverişlerden ibarettir. Yaklaşınca senin üzerinde hak sahibi olanlar, davranışlarının hesabını sorar. Kıskançlık, hasetlik, çekememezlik, giderek kin, nefret bunlara benzer pek çok duygu sevgileri başlamadan boğar. Yaşamımızın büyük bir bölümünde ya bunların içindeyiz, ya yanında, ya karşısında. Birilerinin fazlalığı batar bize ama kendi eksikliğimiz umurumuzda olmaz. İçimizdeki bahçeler nasıl kurumasın ki.

Kimi insan koskoca dünyayı tek tek kişilerin batırdığı gibi düşüncelerden yola çıkarak, kendini kurtarma savaşımı verir. Böylesi bir dünyada, bu kadar zulüm içinde, kendi iç huzurunu yaratmak için çabalar durur. Dünyayı mutlu kılmak için herkes ibadet etse, acaba dünyadan kan biter mi. Kişilerin iç enerjileri, derin düşünme ve insanı kâmil olmak için çırpınır durur. Her gün dünyanın cellâtlarının o kadar çocuk, kadın demeden katlettiği insanlara kör kalarak. Bu dünyada huzur içinde yaşar ve ölürken de tekâmülünü tamamlamış bir ruh olarak tevekkülle gider. Burada mı, burada zulüm devam ediyor hala… İçimizde düş bahçeleri mutlaka olmalı, onlara dair umudumuz da olmalı. Onların var olması bir başkasının varlığına da bağlı olmamalı. Umudumuzu kaybedersek, içimizdeki bahçeler hep kurur...

Gelişmiş ülke nüfuslarının çoğunluğu uyuşturucu kullanarak, depresyon haplarıyla veya alkolik olarak yaşıyor. Bu dünyayı çözememiş insanın yalnızlığıdır. Yalnızlıksa insan için dehşet bir şeydir. Kim bilir belki de düş bahçelerimizin duvarlarını yalnızlıklarımızdan örüyoruz belki de. Kimsesizlik duygusu, nankörlük, alınıp satılan ilişkiler, ikiyüzlülükler kendine bir zırh örüyorsun, düzenin kurallarının dışladığı adamsın, sen de o kuralları zaten tanımıyorsun. Seni kimse anlamıyor, anlaşılamadan yaşamayı da öğrenir insan. Anlaşılma kaygısı taşımadan. Aşkına uygun biri olmadan ve böyle birini beklemeden yaşamayı da öğrenir insan. Bütün bunlar insanları sevmeye engel mi. Belki de asıl kendi değerlerimizle insanları sevmenin başlangıç noktasıdır. Karşılık beklemeden sevmek... Düş bahçelerinin duvarları olmaz zaten.

Şeytan ve melek; iyi ve kötü; fahişe ve masum; acımasızlık ve merhamet; daha bunlara benzer ne kadar karşıt duygu varsa, hepsi her insanda var. Hangi iradeli kişi yalnızca iyilikten ibaret hale gelmiştir. Kişisel olarak insani olandan yana içimizde büyümek, belki de o büyüme gerçekleştikçe yaşam güzel olacaktır her şart altında. Başkalarında olana haset etmeden, boyun bükmeden yaşamak, acı karşısında dik durmak.İçindeki sevgiyi ve umudun ormanlarını büyütmek için sonuna kadar çabalamak.
Biz istesek de istemesek de, her insan bir saman çöpü gibi savrulur sonsuz binyılların bir yerinde. Bu gün var yarın yoksak, yıldızlara bakarak gülümsemek gerekir. Nasıl olsa yaşamımızdan her giden bizi unutacak ve onun anısı olacağız. Biz kendi zemherimizde kalacağız yine. En iyisi sıkı giyinmek, içimizdeki insanlığa dair umudu üşütmemek için. Bir gün sonsuza karıştığımızda kimsenin haberi olmaz belki de geçmişte kalanlardan. Koltuklar, kazaklar giysiler eskir ve yırtılır,sırrı dökülür aynaların, saraylar da zamana karışır kulübeler de yıkılır, kentler de değişir baştan aşağı. Yapayalnız da olsan,nasıl ki kendinin en büyük sorgucusu ve celladı sensin,en azından kendin için daha da insan olmak bu kısa konuklukta aslolan,başkalarının belirlediği doğruların ötesinde…Yaşadım diyebilmek kendin olmaktan geçer…


Adnan Durmaz
06.12.2009




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın İlişkiler kümesinde bulunan diğer yazıları...
Yalnızlar Çağı
Kızılkıvrım
Hep Dönülmez Bir Yerleri Ararız
Bir de Işık…bir de Rüzgâr…bir de Yağmur…bir de Gece…bir de Su…

Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Bana Yalnızlığını Söyle/
Bana Yalnızlığını Söyle…
Aşk Devrimcidir
Aşk Atına Binen Sözün Zamanda Yolculuğu -
Aşkın Katili

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Günümüz Diliyle Mevlana'dan Rubailer - 1 [Şiir]
Yağmur Neyi Dokur Gülün Kalbine [Şiir]
Fırat ve Dicle [Şiir]
Biz ki Aşkı Sevmekten Öle Öle Öğrendik [Şiir]
Yol Çatında [Şiir]
Yürekte İz Koyar mı Akıp Giden Gözyaşı [Şiir]
Körler Panayırı [Şiir]
On İki Eylül Öncesinden Gelen Çocuk [Şiir]
Yürek Sözleşmesi [Şiir]
Günümüz Diliyle Mevlana'dan Rubailer - 2 [Şiir]


adnan durmaz kimdir?

HANGİ YAŞAM, TEK SAYFADA ANLATILIR; VE İNSANLIK TARİHİ İÇİNDE BİR TOZ ZERRESİNDEN DAHA BÜYÜKTÜR. İNSANIN KAÇ, PENCERESİ VAR YÜREĞİNDE, İÇİNİ IŞIKLARLA DOLDURMAK, DIŞARIYA IŞIKLAR SALMAK İÇİN; . . . . . . . . . . SEN ONA BAK. HEM HER YERLİ, HEM DE HİÇ BİR YERLİSİN; . . . . . . . . . . . EĞER ŞAİRSEN, İNSANİN VATANİ İNSANDIR BELLEMİŞSEN. . . YAZIP ÇİZMEK, SERÜVENCİLİK DEĞİL Mİ;YANİ KEŞFETMEK. BAZAN, DOĞDUĞUN BOZKIRIN ÇİLELİ ÇATLAKLARINDA ARARSIN GÜZELLİKLERİ;BAZAN, OTUZUNDA GÖRÜR GÖRMEZ VURULDUĞUN DENİZİN ÇIĞLIĞINA . . . . . . . . GÜN OLUR, BOZKIRIN EN KIRAÇ YERİNDE, BİR DERİN KUYU OLURSUN; GÜN OLUR, ARTIK HİÇ; BİR GEMİNİN UĞRAMADIGI, ISSIZ ADADAKİ YOSUNLU DENİZ FENERİ. . . . . . . BAZAN DA, SONSUZ GÖKYÜZÜNDE GİDECEK VER BULAMAYAN, GÖÇMEN BİR KUŞ. , . YALNIZLIĞIN DA, SEVİNCİN DE, HASRETİN DE TANIMLANAMAZ. AMA GÜZELLİK, KENDİ İÇİNDE YOKSA, OLUŞTURAMAMIŞSAN, ARAMAKLA BULUNAMAZ; BİLİRSİN. . . ADNAN DURMAZ FISILTILARLA DA OLSA SÖYLE (Arka kapak yazısı/1994, Ankara, saypa. yay. ) Not:Adnan Durmaz Ankara Afyon arasında haritalarda yer almayan bir köyde yaşamını sürdürüyor. Edebiyat öğretmeni. 46 yaşında, 5 şiir kitabı var 1-Fısıltılarla da olsa söyle(saypa yay. Ankara) 2-Yarın yeniden(gerçek sanat yay. İstanbul) 3-Ben gidersem ay sen-deler(art yay. ankara) 4- Ateş çiçeği ( Art Yaın-Ankara ) 5- Bilirsin aşk da serseri(art yayın-Ankara )

Etkilendiği Yazarlar:
başlangıçtan bu güne türk edebiyatı-dünya edebiyatı


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © adnan durmaz, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.