"Moda denilen şey o kadar çirkindir ki onu her altı ayda bir değiştirirler." -Oscar Wilde |
|
||||||||||
|
Sizlerle yine vakit bulduğum ölçüde Devrek ve çevresinin tarihi ile kültürel dokusu hakkında sohbetlerime devam edeceğim. Bu hafta sizin için bölge hakkında bilgi veren bir tarihçiyi seçtim. Bu tarihçi ne yazık ki bölgede unutulmuştur! Oysaki bölgenin tarihi dokusunu ne güzel anlatmıştır. Bu tarihçi Ereğli/Herakleia Pontika’lı Memnon’dur. İ.Ö. I. ya da II. yüzyılda yaşadığı düşünülen bu tarihçi Herakleia’nın, yani Ereğli’nin İ.Ö. 364’ten İ.Ö. 47 yılına kadar olan tarihini edebi bir dile yazmıştır. Onun, ‘Memnon’un Herakleia’sı’ adlı eseri, İ.S. IX. yüzyılda özeti yayımlanarak zamanımıza kadar ulaşabilmiştir. Bu eserde, bölgenin entrikalarla dolu olan ‘acıklı’ tarihi, Herakleia/Ereğli odaklı olarak kaleme alınmıştır. Biz, Memnon’un bu eserini okurken aynı zamanda dolaylı olarak Zonguldak’ın kıyı kesimleri ile birlikte iç ve komşu bölgelerin de tarihini okuruz. Zaten şimdi harita üzerinde Bartın ve Kastamonu ayrı iller olarak görülmesine karşın, bölgeyi tarihsel olarak ayıramayız. Yani bölge tarihsel devirler açısından doğuda Kastamonu, batıda Düzce, kuzeyde Bartın ve güneyde Bolu’nun çevrelediği coğrafi sınırlar içinde ele alınmalıdır. Ne yazık ki bölgenin tarihi dokusu şimdiye kadar incelenememiş ve bölge turizm ve arkeoloji noktalarında gereği gibi tanıtılamamıştır. Bölgenin arkeolojik dokusu üzerine tarihinin doğru bir şekilde anlatılması ile çok güzel projeler üretilebilir ve bölge turizmi canlandırılabilir. Bu noktada, Memnon’un eseri temel alınmalıdır. Memnon, Herakleia’nın -yani Amasra, Filyos/Hisarönü’nün- tarihini anlatırken bölgenin tiran/despot/zalim/zorbalarla yönetildiğini roman tadında ifade eder. Ereğli/Herakleia’daki bu tiranlar, zalimlikte ve haksızlıkta o kadar ileri gitmiştir ki bunlardan biri, on iki yıllık tiranlığı döneminde yaptığı zulümlerinin karşılığı olarak ölüm döşeğinde ‘daha önce canice öldürdüğü kişilerin ruhlarının gölgeleri’ ile kendisine verdiği rahatsızlıklar içinde duyduğu büyük acılar içinde can vermişti. Hatta başka bir tiranın, bölge insanına yaptığı zulümlerden dolayı kasığı ve hayâları arasında kanserli bir hücre büyümüştü. Vücudunun içinden dışarıya doğru yayılan bu kanserli hücrenin, bu tirana verdiği ızdırap yanında dışarıya akan cerahat da pis kokular yayıyordu. Tiranın çektiği bu acılar öyle dayanılmaz hale gelmişti ki tiran, ölümü şiddetle arzular olmuştu. Ama ölmeyerek sanki günahlarının ve yaptıklarının bedelini ödüyordu. Yani kısaca mazlumların ahı yerde kalmamış, aheste aheste çıkmış, ilahi adalet tecelli etmiş, zulüm ile abad olanın hayatı berbat olmuştu. Büyük İskender’in İ.Ö. 334 yılında ‘Doğu Seferi’ne’ çıkması ve Pers kralı Darieos’un ordusunu Babil’de mağlup edip ‘Asya Kralı’ unvanını alınca, Pers kızları ile komutanlarının evlenmelerinde öncülük yaptı. İşte, Herakleia/Ereğli’nin Helenistik tarihi bu evliliklerle başlamaktadır. Amasra kentinin kurucusu olan Persli Amastris, bu yıllarda önce Büyük İskender’in bir komutanı ile evlenir, ama kader onu bir şekilde Ereğli’ye atacak ve Herakleia tiranı Dionysios ile evlenecektir. Dionysios, Herakleia’nın diğer tiranlarına kıyasla daha merhametlidir. Konforlu bir yaşam sürmüş olan Dionysios, yaşamının sonlarına doğru görülmemiş bir şekilde şişmanlamaya başlar ve uykusuzluk problemi yaşar, ancak vücuduna batırılan çuvaldızlarla uyandırılmaya çalışılır. Amastris’ten iki oğlu ve bir kızı olur. Kocasının ölümünden sonra Amastris, bölgenin yönetimini ele alır. Ancak iki oğluna da bölgenin yönetiminde oldukça esnek davranır ve yönetimi yer yer oğullarına bırakır. Dul kraliçe bu kez Büyük İskender’in generallerinden Lysimakhos ile evlense de bu evlilik, Lysimakhos’un gönlünü başka birine kaptırması ile kısa sürer. Amastris, bu arada bölgede pek çok imar faaliyeti gerçekleştirir. Ereğli, Filyos ve Amasra’yı oğulları ile birlikte idare eden Amastris, Herakleia üzerinden kendi kurduğu Amastris/Amasra kentine oğulları ile birlikte deniz seyahati yapar. Bu seyahat ona hiç yaramayacaktır, çünkü Amastris, oğulları tarafından denize atılarak hunharca boğularak katledilecektir. Bölgenin yönetimini ele alan kraliçenin çocukları da çok kısa bir zaman içinde üvey babaları Lysimakhos tarafından öldürülür. Herakleia’nın ve bölgenin bu entrikalarla dolu yaşamı, ‘Memnon’un Kitabı’nda’ böyle devam eder… · Bölgenin hem yurt içinde ve hem de yurt dışında iyi tanıtılmasında, turizm kazandırılmasında bu hikâye ne güzel bir avantajdır! Bölge, bu hikâyeyi lehine çevirmelidir. · Hikâye, bölgeyi tanıtacak belgesellerde işlenecek ne güzel bir konudur! · Dolayısıyla bu konuda bölgeyi tanıtacak pek çok belgesel çekilebilir. Bu bağlamda Devrek’imizin baston belgeseli de acilen yapılmalıdır! · Hatta hikâye senaryolaştırılıp bir film ve dizi bile olabilecek güzelliktedir! Kalın sağlıcakla…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Güngör Karauğuz, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |