"Leyla'nın işi naz ve işve; Mecnun'un gözü yaşı çeşme çeşme..." -Fuzuli (Leyla ile Mecnun) |
|
||||||||||
|
Yukarıdaki cümlelerden hareketle ve bu ifadelerin ışığında, bir kente girdiğinizde, kentteki tarihi doku sizde, kent halkında ve burayı ziyaret edenlerde sizin ecdadınıza karşı güçlü bir muhabbetin kendiliğinden doğmasına vesile olacaktır. Yani kentiniz, tarihinizden ve ecdadınızdan bazı izler taşımalıdır. Sizi o kente çekmeli ve bağlamalıdır bunlar. Mesela ecdadınızdan arta kalmış bir saray, bir köşk, bir cami, bir han, bir medrese, bir türbe vs… Daha düne kadar Devrek, iki ya da üç katlı geleneksel mimari ile yapılmış evler ile doluydu. Ne yazık ki inşaat sektörünün fabrikasyona geçmesi ve insanlarımızın apartman dairelerine olan teveccühleri sebebiyle bu evler yıkılıp gitti. Fakat şairin ifade ettiği gibi sadece terk edilmiş, harap halde ve can çekişen birkaç ev kaldı, Devrek’te: Nerde Gide gide bitmeyen Mahya Yeri Püren kokulu Tefen yolları Ninelerimiz, dedelerimiz Ve üç katı aşmayan ahşap evlerimiz 5 Eylül 1887 yılından itibaren Hamidiye adı ile ünlenecek Devrek’te, 1860-1922 yılları arasında iki medresenin olduğunu Kastamonu vilayet salnamelerinden biliyoruz: “Merkez-i kazâda taştan ya da tuğladan yapılmış ve iki katlı on altı oda ve bir bölüm mahzeni içine alan hükümet konağıyla bitişiğinde taştan ya da tuğladan yapılmış üstte bir bölüm rüşdîye ve bir aded ibtidai mektebleri ve geliri eğitime aid olmak üzere beş aded dükkân ve kasabanın merkezinde beş camii, bir tekke, iki medrese ve iki hamam, oldukça muntazam bir çarşısı vardır.” M. 4 Ocak 1860 tarihli bir Osmanlı belgesinde de (A.}MKT.MVL.113/29) adı anılan ve Zaptiye müşiri İzzet Paşa’nın emri ile Devrek nehrinin taşması sonucu zarar gören medrese ve malikânesi ile birlikte köprünün (bugünkü Zonguldak köprüsü) de onarıldığı kayıtlıdır. Ama bugün ne tarihi rüşdiye ne medrese binası ne tarihi hükümet konağı ne de tarihi köprü var Devrek’te, maalesef yerlerinde yeller esmekte. Hatta yaşadığınız kentteki, kent mezarlığı -şimdi okuyamasanız bile- sayısız Osmanlıca mezar kitabeleri ile dolu olmalıdır. Bilindiği üzere mezar taşları, tarih ve sanat tarihi araştırmaları için çok önemli kalıntılardır. Çünkü mezar taşları, insanın öldükten bir zaman önce var olduğunun ve bir bakıma öldükten sonra da ölümsüzleşme arzusunun sembolüdür. Mezar taşları ile siz, bir bölgenin sosyal ve yönetim tarihini, bölgenin ne zaman kurulduğunu, yöneticilerinin isim ve unvanlarını, kişilerin mesleğini, okuryazarlığını, medeni durumlarını, meslek kollarını ve zanaatların izlerini sürebilirsiniz. Hatta ölümlerin hangi zaman aralığında ve sıklığında olduğunun istatistikî bilgileriyle, bölgedeki salgın hastalık olgusunu da tespit edebilirsiniz. Kısaca mezar taşları o kentin yaşayan tarihi ve o yörede sizin ne zamandır bu kentte yaşadığınızın ve kültürünüzün tabusudur. Şimdi Devrek ve çevresi maalesef bu saydığım tarihi ve kültürel değerlerden uzaktır ve uzaklaşmıştır. Devrek’te eski ile ilişkilendirebileceğimiz çok az tarihi ve kültürel mirasımız ayakta kalmıştır. İşte Tekke Camii yanındaki ve kent mezarlığındaki birkaç Osmanlıca mezar kitabesi, Vakıfçeşme sokaktaki ve Komşular Köyü’ndeki Osmanlıca çeşme kitabesi vs… Devrek ne yazık ki bu ecdat eserlerini bile koruyamamakta ve gereken önemi vermemektedir. Çünkü bilinçsizce hareket edilerek bu kitabelerin üzerleri gerek yağlı boya ve gerekse kireç ile boyanmak suretiyle tahrip edilmiş durumdadır. Oysaki kendisi için ikinci el bir araba satın almak isteyen biri, arabanın orijinal olmasına yani üzerinde sonradan bir boya olmamasına dikkat etmesi gerektiğinin idrakinde iken ecdat yadigârı bu eserlerimize gereken itinayı gösterememektedir. Hatta 1871 yılı Kastamonu Devlet Salnamelerinde bölge nüfusu 21 264 (Türk-müslüman), 419 (Ermeni) yani toplamda 21 683 idi. Peki bu nüfusun defnedildiği kent mezarlığındaki olması gereken Osmanlıca yazılmış bir bu kadar mezar kitabesi ne olmuştur ve şimdi nerededir? Devrek ve civarında mezar ve diğer kitabelere çok az sayıda rastlamamın sebebini Amasra tarihi ile ilgili kaleme aldığı eserinde Semavi Eyice çok güzel özetlemektedir zannedersem: “Türk devrine ait mezarlığı, 1930 yılına doğru aşırı gayretli bir idarecinin kurbanı olduğundan, beş yüz yıl boyunca bu kasabada yaşayan insanların kimler olduğunu belirtecek hiçbir iz kalmamıştır ‘Küçük Amasra Tarihi ve Eski Eserler Kılavuzu, Ankara, 1965 sayfa 41-42.’” Dolayısıyla Devrek ve çevresindeki mezar ve çeşme kitabeleri de, belki de, Amasra’daki kaderi paylaştı. Biz de şimdi bu insanları yani daha dün yaşamış dedelerimizin medfun olduğu yerleri bilmiyoruz. Ama gerçekten yaptığımız tek şey var! O da, ecdadımızın mezarları üzerlerinde geziyoruz, tepiniyoruz ama onlara gerekli saygıyı gösteremiyoruz. Dolayısıyla kökleriyle bağları kopmuş olan Devrek, ecdadını unutmuş görülmektedir. 1922 yılında, Türkiye Büyük Millet Meclisi Umûr-ı Sıhhıyye ve Muâvenet-i İctimâiyye Vekâleti’nin emri ile Dr. Abdullah Cemal’e hazırlatılan ‘Türkiye’nin Sıhhî-i İctimâî Coğrafyası: Zonguldak Sancağı’ adlı Osmanlıca olarak kaleme alınmış olan eserde, Devrek kabristanı ile ilgili olarak, sadece: “Devrek’de de şehrin cenûb ve cenûb-i şarkîsinde vâsi’ ve kadîm harâbe şeklinde bir kabristân vardır ki etrâfı açıktır.” ifadelerine rastlanmaktadır. Daha da vahim olanı Devrek’te, önceden kaymakamlık binası, sonra anaokulu binası ve şimdi de kültür merkezi binası olarak kullanılan alanda Şemsi Paşa/Camii Atik adıyla bir cami binamız bulunuyordu. Hatta bu mıntıkada ecdadın defnedildiği bir kabristan da mutlaka olmalıydı. Nitekim Devrek’te 1940’lardaki depremle birlikte hasar görmüş olan camiyi ve türbeyi Devrekli, tamir edeceği yerde ne yazık ki kökten yıkmıştır. Hatta burada bulunan yıkılan türbenin kitabesi, -ecdada saygıdan dolayı olacak ki bazı Devrekli büyüklerimizce- bugün Yeni Camii duvarına monte ettirilmiştir. Ancak türbede yatan “meçhul alperen” ise İsabeyli Köyü’ne yani yaklaşık on iki km. uzaklıkta Devrek-Ereğli karayolunun kenarına yeniden defnedilmiştir. Kitabe H. 891/M. 1486 tarihinden itibaren günümüze korunarak gelmişken ne yazık ki biz de -sözüm ona herhalde kitabeyi korumak amaçlı olarak!- üzerini yağlı boya ile boyayarak tahrip etmişiz. Oysaki bu cami ve buradaki türbe Devrek ve Devrek tarihi açısından çok önemlidir. Bu camii hakkında yine Dr. Abdullah Cemal’in 1922’de, kaleme aldığı ‘Türkiye’nin Sıhhî-i İctimâî Coğrafyası: Zonguldak Sancağı’ adlı çalışmasının 35-36. sayfalarında bilgiye rastlanmaktadır: “Devrek kasabası oldukça kadîmdir. Fakat ne zaman teessüs ettiğine dair hiçbir malûmât-ı mevsûka ve tarihiyye yoktur. Âsâr-ı atîka ve mebânî-i kadîme-i mu’tebereye tesadüf edilemiyor. Yalnız kasabanın şimâl tarafında Devrek karyesinin Cuma ve bayramları için musallâ-yı umûmîleri olan avâm beyninde câmi-i atîk nâmını taşıyan ve Mustafa Şemsi Paşa tarafından inşa kılındığı anlaşılan Şemsi Paşa Câmii Şerifi yakınında Devrek karyesinin bundan 130 sene evvel ufacık bir mahalden ibaret olduğu menkulâttandır. Bu câmii şerifin duvarında (H. 821) tarihinin mevcudiyeti, bu kasabanın velev ki karye halinde bile olsa o tarihte varlığına delil olarak gösterilir.” Ancak yukarıda söz ettiğimiz ve bugün Yeni Camii duvarına monte edilmiş olan kitabede ise 891 (M. 1486) yazılıdır. Eğer Dr. Abdullah Cemal kitabeyi yanlış okumadıysa burada iki kitabe söz konusu olmalıdır. Biri, yazarın ifade ettiği gibi, Cami-i Atik’e ait olan ve üzerinde 821 (M. 1418/1419) tarihi kayıtlı olan kitabe olup 1940’larda camii yıkılınca kitabesi de kaybolmuş olmalıdır. O halde Yeni Camii duvarındaki 891 tarihli diğer kitabe nedir? Bu kitabe, Cami-i Atik yanında bulunan türbenin kitabesi olmalıdır. Şemşi Paşa Camii (Cami-i Atik)’in yıkılmasından sonra bu türbe ve burada yatan zat, -ifade ettiğimiz gibi- Devrek-Ereğli yolu üzerinde İsabeyli Köyü yakınlarına taşınmıştır. Eğer bu söylediklerimiz doğru ise, bu kitabe de bu türbenin kitabesi olup, türbede yatan zat da Devrek’in ilk kurucularından biri olmalıdır. Ne yazık ki ‘türbesinin kitabesini arayan bu ismi meçhul alperen’ unutularak ve hem de Devrek’in merkezinden uzaklaştırılarak tecrit edilmiş durumdadır. Ancak Yeni Cami duvarındaki türbe kitabesinin buradan sökülerek ya da bir kopyası yapılarak –Devrek’teki orijinal yerine türbe tekrar taşınamayacağı için- bu ‘mechul alperenin’ şimdiki türbesine monte edilmesi çok elzem bir görev olacaktır. Böylece Devrekli az da olsa bu ‘alperenenine’ vefa borcunu herhalde ödemiş olacaktır. . Bizim kaleme aldığımız ve hâlâ basılmayı bekleyen “Devrek ile Çevresi Tarih ve Kültürü Üzerine Makaleler. Yerel Tarihte Kısa Bir Gezinti” başlıklı kitabımızda tüm bu konular ayrıntılarıyla izah edilmektedir. Ayrıca Devrek halkının · İstiklâl Savaşımızda gösterdiği kahramanlıkları, · Devrek nüfus müdürlüğünde bulunan ve Osmanlıca olan Devrek Vefâyâta Mahsus Vukuat Defterlerinin okunması ile vücuda getirilmiş Balkan Savaşları’ndan Millî Mücadeleye Vatan Savunmasında Şehit Olan Devrekliler, · Osmanlıca olarak yazılmış ve günümüz harflerine çözümleri sadeleştirilerek verilmiş Devrek kitabeleri ve mezar taşları, · Osmanlıca olarak kaleme alınmış ve günümüz harflerine sadeleştirilerek aktarılmış Kastamonu Vilayet Salnamelerinde Devrek/Hamidiye, · 1922 yılında, Türkiye Büyük Millet Meclisi Umûr-ı Sıhhıyye ve Muâvenet-i İctimâiyye Vekâleti’nin emri ile Dr. Abdullah Cemal’e hazırlatılan “Türkiye’nin Sıhhî-i İctimâî Coğrafyası: Zonguldak Sancağı” adlı eserin sadeleştirilerek günümüz harflerine aktarılması, · Başbakanlık Osmanlı Arşivlerine göre Devrek’in yaşadığı bazı önemli olaylar ve tarihleri (H. 1226-1330-M.1811/12-1911) maddeler halinde sunulmuştur. · Yıllara Göre hâlâ yaşayan ya da dâr-ı bekaya göçmüş Devrek ve sakinlerinin muhtelif fotoğrafları sunulmaktadır. Dolayısıyla kitabımızda, bugün Devrek halkı tarafından ecdadı ile ilgili olarak bilinmeyen pek çok bilgi sunularak Devrek’in kültürel ve tarihi sorunlarına çözüm yolları önerilmektedir. Ayrıca Devrek ve çevresinde ecdadımızdan bize intikal etmiş ancak günümüzde birkaç tanesi ayakta kalabilmiş eserlerimiz, bu kitabımızla kayıt altına alınmaktadır. Böylece gelecek kuşaklara en azından yok olmadan arta kalmış bu eserlerimizin ulaştırması hedeflenmektedir. Artık Devrek; tarihi, kültürü ve ecdadı ile buluşturulmalıdır. Bu eserimizin, Devrek halkı ile buluşturulması noktasında emeği geçecek her kim olursa olsun Devrek halkı onları unutmayacaktır! Şüphesiz su akacak ve mecrasını bulacaktır…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Güngör Karauğuz, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |