Ölümden önce yaşam var mı? -Duvaryazısı |
|
||||||||||
|
Bilindiği üzere ülkemiz, tarihi eser ve tarih cennetidir. Ancak ne yazık ki Anadolu toprakları bilinçli ya da bilinçsiz olarak bu manada yabancılar ve halkımız tarafından yağmalanmaktadır. Hatta pek çok eserlerimiz yurt dışına kaçırılmaktadır. Sonra Devletimiz kendi malı olan bu eserleri geri almak için çok büyük paralar ödemek zorunda kalmaktadır. Yani hem vatandaş/birey olarak hem de Devlet olarak çok büyük zararlara uğramaktayız ve uğratılmaktayız. Bilindiği üzere ‘arkeoloji’, batıda XIX. yüzyılda doğmaya başladı. Batılılar her şeyden önce kendi köklerini araştırmak, Tevrat’ta ve İncil’de geçen hikâyeleri doğrulatmak amacıyla arkeolojinin metodolojisini ortaya koymaya çalıştılar.Şüphesiz kendi köklerini ortaya çıkartmayı düşündükleri araştırmaları ile de, daha önce ‘o topraklarda yaşamış’ olduğunu ifade ederek, toprak talebinde bulunmalarını, hedeflerinden biri olarak söylemek mümkündür. Buna bir misal; Ermeniler’in dünya kamuoyu önünde ‘Doğu Anadolu’muz’ üzerindeki emelleri gösterilebilir. Onlar, kendi kökleri olarak Doğu Anadolu Bölgemizde yaşamış ve başkentleri Tuşpa/Van olan Urartuları, ataları olarak seçtiler; bu noktada dünya kamuoyunda da hatırı sayılır bir taraftar da buldular. Böylece, dünya kamuoyunu yanıltmayı da başardılar. Ancak bilindiği üzere kökleri olarak öne çıkardıkları Urartular, hiçbir şekilde Ermenilerin atası olamaz. Çünkü Ermenice, Hint-Avrupa dil ailesi içinde değerlendirirlerken, Urartuca ise Ural-Altay dil ailesi içinde değerlendirilir. Yani Uratuca, Türkçe gibi sondan eklemeli, bitişken bir dil yapısına sahiptir. Evet, bugün Anadolu’da Hint-Avrupa dil ailesine ait eskiçağ ulusları da vardır. Bunların başında Hititler ve Luwiler gelir. Ancak şurası bir gerçektir ki bu eskiçağ uluslarına, biz Anadolu insanı olarak, bir batılıdan daha yakınız ve hatta Hitit toplumu başta olmak üzere diğerlerini de en iyi biz anlayabilir ve yorumlayabiliriz. Hatta bir batılı Anadolu’da yaşamış eskiçağ uluslarını anlayabilmek için Anadolu kültürünü yani kültürümüzü iyi özümsemesi gerekir. İç güveylik, nevruz, çeyiz, başlık parası ve daha pek çok geleneğin, Hitit toplumunda da var olması, yukarıda anlattıklarımızın anlaşılması için güzel misallerdir. Tabii ki bu durum Osmanlı Devleti’nin son zamanlarında iyi etüt edilemedi ve arkeoloji ilmine hep uzak duruldu. Batılılar bir şekilde ülkemizde araştırmalar yapıyor ve elde ettikleri tarihi eserlerimizi ise yurt dışına kaçırıyorlardı. Osmanlı Devleti bu duruma, ilk zamanlar ses çıkartmıyordu. Ancak artık bir şeylerin değişmesi gerekiyordu ve Osmanlı Devleti eski eser yağmasının önüne geçebilmek için, önce 1858, 1869 yıllarında hazırlanan kanun ve yönetmelikler yayımladı. Bu yönetmeliklerle, yabancılar kazı izinlerini koparabilmişlerdi ama yönetmeliklerde buldukları boşluklarla ya da yasadışı yollarla ülkemizi talan etmeye devam ettiler. Yani kısacası tarihi eserlerimizin yağmalanmasının önüne bu yönetmeliklerle de geçilemedi. Hatta 1874 yılında Asar-ı Atika Nizamnamesi ve 1884 yılında da Osman Hamdi Bey’in hazırlattığı nizamname de bu talanların önüne geçememiştir; bu yasalarla alınan önlemler, batılılarca padişah fermanlarıyla hep delindi. Batılıların ülkemizden yağmaladıkları on binlerce eserden sadece bilinen birkaçını burada tekrarlamak istiyorum. 1846 yılında Lord Stradford Canning, padişah fermanıyla Halikarnassos Mausoleion’un frizlerini İngiltere’ye götürdü. 1865-1868’de Çanakkale’de Troya’da yaptığı kazılarda bulunan eserlerin tamamı Frank Calvert tarafından yurt dışına kaçırıldı. 1873’te H. Schielemann da Troya’da bulduğu sekizbinin üzerindeki tarihi eseri önce Yunanistan’a ve sonra da Almanya’ya kaçırdı. 1871’de C. Humann, Bergama Zeus Sunağı’nı Berlin’e kaçırmıştır, ama ne garip bir ülkeyiz ki bu şahsa, daha sonra ülkemiz tarafından bu harabelerde gömülme izni verilmiştir. Batılıların hiçbir zaman sönmeyecek bu yağmalama huyu, Irak Savaşı sırasında da harekete geçti. Bağdat Ulusal Müzesi’nde bulunan 165.000’in üzerinde eserin, 13.000 tanesi Amerika başta olmak üzere, Ürdün ve İtalya’ya kaçırılmıştır. 1973 yılında 1710 sayılı Eski Eserler Kanunu, 1983 yılında da 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu, 1987’de 3386 sayılı olarak yeniden düzenlenen kanun, 2004’te 5226 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu yürürlüğe girmesiyle düzgün bir kanuna ülkemiz sahip olmuştur. Bu yasalara ve yabancıların yağmalamalarına rağmen, bilinçsizce hareket eden taşra ve metropollerdeki yurdumuz insanı ne yazık ki yasa dışı yollarla yaptıkları kaçak kazılar, definecilik ve eski eser ticareti ile ülkemizi yağmalamaktadırlar. Hatta ülkemizde bu amaca hizmet eden ve tarihi eserlerimiz daha rahat talan edilsin diye(!) detektörler de fütursuzca satılmaktadır. Bugün ülkemizde sekiz yüz binin üzerinde detektör olduğu resmi kaynaklarca doğrulanmaktadır. Bu sayı oldukça ürkütücüdür; gazete ve televizyon reklamlarıyla halkımız maalesef detektör alımına daha da özendirilmektedir. Devletimiz acilen bu detektörlerin kullanımı ve alım satımı için gerekli düzenlemeleri yapmalıdır. Gömü bulmak umuduyla kazı yapan veya yaptıran hayalperest definecilerin ise aslında bulmayı umut ettikleri şey ‘kanuni olarak define aramak değil’, ören yerlerinin talan edilmesidir. Oysaki devlet definecilere kesinlikle “ören yerlerinde” kazı izni vermez. Bilindiği üzere bir yerde gömü olduğu düşüncesinde olan bir defineci, nerede define arayacağını, en yakın ilçe ya da il müze müdürlüğüne bir dilekçe ile müracaat eder. Müze müdürlüğü uzmanlarınca tetkik edilen arazide hiçbir kültür varlığına rastlanmadığı raporunun verilmesiyle, jandarma ekiplerinin de hazır bulunduğu bir kazı gerçekleştirilir. Bu izinli ve yasal bir kazıdır. Ancak, 1990 yılından itibaren on yıl boyunca vatandaşlara verilen bin beş yüzün üzerinde resmi define kazılarından, hiçbir şey bulunmadığının resmi verilerle sabit olması da unutulmamalıdır. Zonguldak Bölgemiz, Anadolu’muzun diğer köşeleri gibi tarihi eser bakımından oldukça zengindir. Ne yazık ki tarihi eserlerimiz defineciler ve halkımızca bilinçsizce tahrip edilmektedirler. Defineciler ve halkımız tarihi eserler noktasında bilinçlendirilebilirse bu tahribatların önüne geçilebileceğine inanıyorum. Yöre insanımız tarlasını işlerken bulduğu tarihi eserlerimizi “başıma bir şey gelir” endişesiyle kırmaktadır. Defineciler ise, taş ve mermerden imal edilmiş “tarihi eserlerin içlerinde altın var diye” eseri kırarak tahrip etmekte ya da eserlerimizi kaçakçılara yasa dışı olarak kaptırmaktadırlar. Böylece büyük bir suç işlemektedirler. Oysaki bu kişiler bu eserleri en yakın ilçe ya da il müzelerine teslim etmelidir. Böyle yaptıklarında, müze idaresi tarafından kendilerine, sadece bir bilgi maksadıyla, eseri/eserleri nereden buldukları sorulacaktır. Bu şahıslar eseri/eserleri müzeye hibe edebilirler. Hatta müze müdürlüğüne müracaat ettiklerinde, tarlasında bulduğu bu eseri/eserleri müzeye satabilirler. Bunun üzerine eserin/eserlerin teslim edildiği ya da daha büyük bir müzede oluşturulacak komisyonun değer biçtiği miktar bu şahsa/şahıslara ödenir. Halkımız ne yazık ki bu durumdan habersizdir. Bu konuda halkımız ve yöre insanımızın bilinçlenmesiyle, hem ülkemiz ve hem de vatandaşımız kazanacaktır. Tarihi eserlerimize sahip çıkmak umuduyla… Kalın sağlıcakla…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Güngör Karauğuz, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |