"Sevgi bilmekten doğar." -Mevlana |
|
||||||||||
|
Söğütlü Camii’nin ilk halini hatırlayanınız var mı? Şimdi benim hayal meyal hatırlayabildiğim kadarıyla; -ismiyle müsemma- önünde söğüt ağaçları vardı… Camiinin önü sal taşlarıyla döşeliydi. Az ötede tuvaletler mevcuttu ve tuvaletlerin altında açıktan arık dolusu bir su akardı. İlk tuvalet kabini banyo olarak ayrılmıştı ki; burası yirmi dört saat açık olup deliler ve kimsesizlerin banyo yaptığı bir yerdi. Ve şadırvanı, abdest alma yerleri vardı sıra sıra… Meydanın orta yerlerinden bir yerde soku şeklinde taştan mini bir su ambarı vardı ki; saraçlar ayakkabı derilerini bu taşın içindeki suda yumuşatmaya bırakırlardı. Bu yüzden, Söğütlü Camii’nin önünden ayakkabı derisi ve ayakkabı boyacıların boyası kokardı, hemen yanı başındaki çay ocağından içilen sigara dumanından çıkan yerli tütün kokardı ve Malatyalıların bir buluşma noktası olduğu için Söğütlü Camii’nin önü; kavuşma ve buluşmadan doğan sevgi kokardı, muhabbet kokardı, tüm çevre olumsuzluğa rağmen manevi bir hava kokardı.. Ve deliler… Bizim delilerimiz… Şimdilerde takvimlere geçen bizim deliler camiinin önünde cirit atarlardı… Camiinin asma katına, ahşaptan merdivenler çıkardı ve her bir merdivenin saçağında bir evsiz-kimsesiz insanın barınağı mevcuttu… Söğütlü Camii’nin dış görünüşü ile kafamda bıraktı izler bunlardı… Tamamen kerpiç ve ahşaptan müteşekkil camii, sanırım, iki kapılıydı. Bina uzuncaydı, dikdörtgen şeklinde; tek katlıydı ama bir de asma katı vardı. Camii’nin içi yazları serince, kışın sımsıcaktı… İlk namazımı babamla kılmıştım, yani babamın ellerine sarılarak girebilmiştim -şimdi tüm tarihi özelliğini kaybetmiş- bu şanssız camiye… Evet, yanlış duymadınız şimdi ismi var kendisi yok Söğütlü Camii’nin… Neden Söğütlü? Bileniniz varsa beri gelsin… Büyüklerimizin anlattıklarına göre; Söğütlü Camii çok büyük cenderelerden geçmiş. Malatya mimarisinin en önemli örneklerinden olan Söğütlü Camii, bazen memleketin en tanınmış Hoca Efendilerin vaaz-ı nasihatlerine şahit olmuş bazen de cezaevi olarak kullanılmış. Hatta bir zamanlar han olarak, ahır olarak kullanılmış olup, cezalandırılmıştır... Bu açıdan bakıldığında Söğütlü Camii, Cumhuriyet döneminin en büyük tanık eserlerinden biridir. Dünümüzü bu güne taşıyan bu tarihi dokunun aslında koruma altına alınması, yıkılmaması gerekiyordu… Ama maalesef yıkıldı!.. Hem de tüm gizemli tarihi izleriyle birlikte yıkıldı ve tarihin geri getirilemez çöp tenekesine atıldı. Şimdi Söğütlü Cami’den geriye bize ne kaldı desem, cevap olarak muhtemelen susacaksınız… Susacaksınız zira şu an beton yığınından başka hiçbir şey ifade etmeyen bu günkü Camiye kim Söğütlü Camii diyebilir ki… Şimdi siz, altı esnaf ve manifaturacıların küçük bir çarşısını andıran bu beton yığınının neresine Söğütlü Camii diyebilirsiniz ki… Deseniz bile tarih bunu, “Söğütlü Camii” olarak kabul edecek mi? Tarih, Söğütlü Camii ‘ye yapılanları affetmeyecektir çünkü Söğütlü Camii tüm o zengin tarihi bilgisi ve bulgusuyla kayboldu gitti… Şimdi Malatya’nın araştırmacı yazarlarına, tarihçilerine sorsanız (buna Sayın Celal Yalvaç da dâhil) Söğütlü Camii’nin geçmişiyle ilgili kaç delil ve kalıntı gösterecektir? Şimdiye kadar Camii hakkında yazılanlar,-çizilenler bu kaybettirilmiş tarihi yapıyı bizlere ne kadar hatırlatıyor? Malatya tarihçi ya da yazarlar, Söğütlü Camii ile ilgili tarihe ışık tutacak kaç tutanak tuttular? Ve şimdi aslı gitmiş ismi kalmış Camii hakkında ne kadar bilgiye sahibiz? Acaba Söğütlü Camii’nin yıkım kararını kim ve hangi zihniyet verdi? Söğütlü Camiye yıkım kararı verildiği zaman “Koruma Uygulama Denetim Bürosu (KUDEB)” yok muydu? Sahi unutmuşum, elbette yoktu. Ama Vakıflar Bölge Müdürlüğü de mi yoktu? Şimdi ne desem boş!.. Boş, çünkü artık Söğütlü Camii’nin minberinde haykırıp kükreyen vaiz Timurtaş yok. Müftü İsmail Hatip Erzen yok. Elazığlı Müftü Halil Hoca yok. Yok oğlu yok… Gönül istiyor ki, hafızalarımızda pek çok anıyı misafir eden bu ve bunun gibi kadim eserlerimiz korunsun, muhafaza edilsin, yeni nesle de bir şeyler fısıldasın… Yeni Söğütlü Camilere kıyılmaması dilek ve temennilerimle…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Şevket Başıbüyük, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |