Can Aldatmacası
(Münevver Saral) 27 Mayıs 2010 |
Bireysel |
| |
Korktum. Gözlerinin içinde, eski günlerimizin pırıl pırıl neşesine duyduğu özlemi görmekten korktum. Geç saatlere kadar oturup lafladığımız gecelere, “ yatalım artık, ” diyerek onu zorla odasına gönderişlerime, tam uykuya dalacağım sırada kapımı açıp “uyudun mu, bak aklıma ne geldi, “ deyip, yeniden başlattığı bitmek bilmeyen konuşmalarımıza, kahkahalarımıza ve ardından neşemize galip gelen yorgunluğumuzla birbirimize sarılıp, o daracık yatakta uykuya dalışlarımıza duyduğu özlemi… Sonra… Sonra birlikte uyandığımız cıvıl cıvıl sabahların keyifli kahvaltılarına, gün boyu durup dinlenmeksizin gezip tozmalarımıza, akşamları yorgunluğumuza iyi gelir bahanesiyle pişirdiğimiz iki fincan kahveye, kahve sonrası giriştiğimiz o koyu fal muhabbetlerinde üç vakte kadar sözünün arkasına sıraladığımız hayallerimize duyduğu özlemi… |
|
"Kelimelerin İçinin Boşaltılması" Deyimine Öznel Bir Yaklaşım
(Münevver Saral) 31 Ağustos 2009 |
Toplum |
| |
Güncele ilişkin okuduğum yazılarda sürekli karşıma çıkıyor; "içi boşaltılmış kelimeler" ya da "içi boşaltılmış kavramlar" deyimi. Cumhuriyet, demokrasi, laiklik, liberalizm, Kemalistlik, Atatürkçülük, sağcılık, solculuk... derken ta dinciliğe kadar bir çok kelimenin , "içi boşaltılmış" lığından dem vuruluyor yazılarda. Çoğu kez, yazının gidişatından; yazarın kendi doğrularına çarpıcı bir vurgulama yapma isteğinin, yazarı bu deyimi kullanmaya yönelttiği kanısına varıyorum nedense. Kendi doğruları etkenini biraz açtığımdaysa; "içi boşalltılmış" eleştirisine karşın, bahsi edilen kelimeye ilişkin yazarın da öznel bir yaklaşımının olduğunu görüyorum. İşte bu, kelimelere ilişkin öznel yaklaşımlar; kelimelere nesnel anlamlarının dışında pozitif ve negatif anlamlar yükleyerek bir anlam karmaşasına yol açıyor bence.
|
|
Ben ve Ötekiye Dair...
(Münevver Saral) 20 Ağustos 2009 |
Toplum |
| |
Şu son günlerde her "ben"in , "öteki" ile ilgili bir açılımı var neredeyse. Bireylerin, grupların, kurumların, partilerin, sanatçıların... açılımları, yol haritaları savrulup duruyor medyada bir süreden beri. Düşünüyorum da; her bir açılım, orijinalliğinin yanında ne kadar tarafsız ? Ya da tamamiyle tarafsız olabilmek mümkün mü bu tür açılımlarda ? Değil elbette ama bunun tamamiyle imkansız olması da, imkan dahilinde bir araya gelmeye engel değil.
|
|
Yörelerden Ziyade Yüreklerde Düzenlenmeli Festivaller
(Münevver Saral) 7 Ağustos 2009 |
Toplum |
| |
Bir kaç gün sonra düzenlenecek olan bir festivale ilişkin bir broşür var elimde. Broşürde yer alan fotoğraflar, festival programı, anlatım... o kadar albenili ki hani, "zaman geçse de, festival bir başlasa" diyesi geliyor insanın. Ne yok ki festival programında ? Kültürel etkinlikler, sanatsal etkinlikler, spor etkinlikleri, ekonomik etkinlikler... art arda sıralanmışlar göz kamaştırırcasına. Broşür göz kamaştırıyor kamaştırmasına da ya festival ? Festival de göz kamaştıracak kadar parlak geçecek mi ? bunu kestiremiyorum işte.
|
|
Selimiye' Ye...
(Münevver Saral) 30 Temmuz 2009 |
Sanat |
| |
Edirne' ye yaklaştıkça tarif edilmez bir heyecan sarıyor beni. Hele hele o, göğe uzanan minareleri uzaktanda olsa görür görmez içim içime sığmıyor. Edirne' de sanki bütün yollar Selimiye' ye çıkar misali, kendimizi Selimiye' nin önünde buluyoruz. Yabancısıyız Edirne' nin ama Selimiye ki; bir şaheser... Alıp götürüyor yabancılığımızı üzerimizden de onun yerine göz kamaştırıcı güzelliğiyle esir ediyor bizi kendisine. Her ne kadar Süleymaniye' den aşina olsakta Mimar Sinan' ın maharetine; yine de Selimiye' nin görkemi bir başka sanki.
|
|
Bir Kente ve Denize Tepeden Bakmak
(Münevver Saral) 21 Temmuz 2009 |
Doğa ve Dünya |
| |
Herkesin denizi kendine güzel elbet. Ama Karadeniz bir başka güzel sanki. Hele o an be an değişen yüzü daha da bir güzelleştiriyor onu. Havasından mıdır, suyundan mıdır bilmem; kararsızlığı üstündedir daima. Bir bakarsın sessiz, sakin, duru... Mavi bir çarşaf gibi uzanır gider göz alabildiğince. Bir bakarsın sebebsiz bir öfkeye bürünür. Bürünürde, öfkesinden laciverte dönüşür rengi... Sonra bütün hiddetiyle o kara dalgalarıyla döver durur kıyıyı. Bir de o nehirlerin bentleri yıka yıka, dağların bağrından taşıyıp getirdiği çoşkun sularla birleştiğinde... İşte! İşte o zaman korkmalı Karadenizin hiddetinden.
|
|
Araf Bir Mekan; Piyer Loti ve Eyüp
(Münevver Saral) 5 Temmuz 2009 |
İstanbul |
| |
Bir gök ki masmavi...Tıpkı gözlerimin önünde; iki yeşil kıyının ortasından akıp giden mavi su gibi... İşte o en tepede, oturmuş bir bardak tavşan kanı gibi çayı yudum yudum yudumlarken...Bir tarafta; o, ayağımın dibinden ta aşağılara kadar uzanan gülistan kabirler... Diğer tarafta bütün göz alıcılığıyla nazlı nazlı kıvrılan Haliç... Hani... Hani, bu iki ayrı mekanın tam da ortasında lamekan kalıyorum bir an.
|
|
Yaşama Verilmiş Kısa Bir Molada, Geçişlerin Önemini Kavramak
(Münevver Saral) 19 Haziran 2009 |
Yaşam |
| |
Sıcak... Çok sıcak ! Haziran ki; alışkın değilim bu ay da, böylesi sıcağa. Çünkü Haziran, tatlı bir geçiş ayı. Baharın, bir meltem yumuşaklığında yaza geçişi... Öyle olmasına öyle de fakat bu yıl; bir meltem yumuşaklığında geçmedik de bahardan yaza, yazın ortasında bulduk birdenbire kendimizi. Hem öyle ki; sersemletici bir sıcaklığın içinde... Ve zamansız bu kadar ısıttığına göre; anlaşılan, şu meşhur "Küresel Isınma" dan Haziranda almış payını. Hakikaten mevsimler ve aylar; bedensel ve ruhsal olarak ne kadar da çok etkiliyor insanı.
|
|
|
|