İnsan melek olsaydı dünya cennet olurdu. -Tevfik Fikret |
|
||||||||||
|
"Çocukluğum zor şartlar içinde geçti. Hep dayak yedim. Hacı Kadayıf efendiden, annemden, babamdan, sonra ilkokulda öğretmenlerimden dayak yiyerek büyüdüm. İnanın bu dayaklar belkide benim aklımı başımdan aldı.Bizi döverken adeta zevkten çıldırıyordu.Çok yaşlıydı ama dayak atmaya başladığında, bir genç kız oluyordu. Sınıfımızın yarısı şehirli çocuklar, yarısı da fakir çocuklardı. Bizleri döverken onları kollardı. İlk yalan söyleme huyum işte bu günlerde başladı. Dayak yememek için hep yalan söylüyordum.Öğretmenim gerçekten beni çok korkutmuştu. Bende bir etki bıraktı mı?Bilmem ki?Olabilir...Neden derseniz, sonra ben de yaşıtlarımdan ufak tefek olanları, zayıfları dövmeye başladım. Ben okulda yarı aç, yarı tok günler geçirirken, boş zamanlarımda dahi ayakkabı boyacılığı yaptım. Sonra kazancımı babama götürdüm. Annemin tarlada yaptığı gibi. Babam kahvehanede okey oynarken bana kızardı, üstelik bana tokat attıktan sonra."Az kazanmışsın ulan pezeveng" derdi. Kişiliğim belki de bu yıllarda bozulmaya başladı efendim. Çevreme bakıyordum. Herkes benim gibiydi. Babalar, anneler, okullar, öğretmenler hepsi aynıydı. İnanın sonra ki yıllarda bir çok arkadaşım tinerci dahi oldu. Sefil günler geçirdim efendim.Hemde ne günler.Biraz daha büyüdüğümde o şeyinde büyüdüğünü gördüm.Yani iç dünyamda ki vahşi cinsel açlığı farkettim. Komşu kadınlara kızlara bakıyordum. Kalkan aletim bir türlü inmiyordu. Hayal dünyamda sapık düşüncelerimle ne hayaller kurardım efendim bir bilseniz. İlkokulu zar zor bitirdikten sonra bir tornacı da çalışmaya başlamıştım. Ustabaşı da patronda dayak atıyordu. Babam haftalığımı daha haftasonu gelmeden patrondan alırdı. Ona derdi ki: "İtoğlu it yaramazlık yaparsa kırın bir tarafını, benden size müsade." Bunlara rağmen liseyi de ara da bir fakülteyi de çıkardım.Suçsuz yere karakolda polislerden dayak yediğim günler oldu. Semtin psikopat kabadayılarından bile defalarca dayak yedim. Gücü yeten yeteni eziyordu. Sonunda ben de hırçın, kavgacı ama korkak bir insan olmuştum. Camiye zorla götürürlerdi. Zorla oruç tuttururlardı. Üstelik bunu yapanlar ise babam, büyüklerim ve bana dayak atan insanlardı. Sonra da bayramlarda zorla nasırlı kirli ellerini öptürürlerdi. Ulusal törenlerden dahi nefret etmeye başlamıştım. Daha çocukluk yıllarımda bu nefreti kazanmıştım. Meğerse bizde askerlik ilkokulda başlıyormuşta haberimiz yokmuş.Size daha önce de anlatmıştım. Öğretmenlerimiz sopasıyla sıraya sokmaya çalışırdı.Küçük bir kuzu sürüsüydük. Kışın soğuktan, yazın sıcaktan, perişan olurduk. Saatlerce ayakta dikilmekten, beklemekten. Hele askere gittiğimde ise yirmi senede yediğim dayağı, iki senede yiyince tam perişan oldum. " "Efendim bu da darbenin son aşaması aslında. Yani bana kalırsa devletin gücünü gösterme sanatı da sayılabilir. Askerlik bende kalan cesaretin, güvenin, kişiliğin, kalan son kırıntılarını bile silip süpürdü. Sonraki yıllarda bunun farkına varabildim. Bİlinçli yapılan birşeydi zannediyorum.Bu yüzden bazen rüyamda bile hala--Kenan Paşa, Sen Çok Yaşa--As, As, As, diye sayıklıyorum.Hala da bu kabustan kurtulmuş değilim.Kişiliğimi kaybetmem bir yana, psiko, egomanyak, hastalıklı bir tip olmuştum. Bu toplum benim gibi askerden yeni gelen bu gençten daha ne bekleyebilirdi ki. Sonra bu özelliklerimle hayata atıldım. Bir iş yerine girip çalışmaya başladım. İnsanlara güler yüzlü davranıyordum ama bu bir maskeydi. Aslında içim kan ağlıyordu. Aslında herkesten nefret ediyordum. Kendim hariç. Kendimi seviyordum. Cinsel açlığımı, sapıklığımı giderebilmek için hemen evlendim, her Türk genci gibi. Evlenmemin tek amacı buydu işte. Bir yastık bir yorganla yatacağıma, yanımda bir de dişi olursa hani iyi olur diye düşündüm. Yani canım ne isterse, ne şey yapmak isterse artık serbesttim. Yoksa ben hayatımda bir kadınla iki kelime bile konuşmadım. Kadını kerhanede, pavyonlarda tanıdım. Benden bir kadın, bir çocuk nasıl sevgi beklerdi ki efendim. Babam nasıl yaptıysa, ne öğrendiysem ben de onu yaptım. Karşı çıkanlara ise öfkeyle cevap verirdim. Ne diyorsunuz ulan siz, biz anamızdan, babamızdan, ceddimizden ne gördüysek öyle yaşarız. Bu millet ne badireler atlattı. Viyanalara gittik, geldik. Avrupalı ne demek. Kahrolsun Ruslar, Ermeniler, Marslılar derdim. İnanın efendim dayak yemenin zevkine varan artık bundan sonra kurtulamıyor. Ben de dayak atmaya başladım. Tabii ki gücüm kime yeterse. Atalarımızın yaptığının aynısını yaptım. İlk kurbanlarım da eşim ve çocuklarım oldu. Yani her vatandaşın yaptığını yaptım. İş hayatımda başarılı olabilmek için patrona yağ çektim. İş arkadaşlarıma yağ çektim. Sevmediklerimi patrona ispiyon ettim. Çevrem beni parmakla gösteriyordu.Çabuk yükseldim.Amir oldum, müdür oldum. Cuma günlerinde cami avlusuna en önde fırlardım. Ulubatlı Hasan gibi. Cumhuriyet bayramında ellerimde bayrakla haykırırdım. İngilizlere, Yunanlılara veryansın ederdim. Bizi bu hale getirdikleri için. Ramazan ayı boyunca adeta evliya gibi yaşardım. Ama ne yapayım böylelikle çevremde gelişti.Yaptığım her işte büyüdüm.Önüme gelene kazık attım.Hatta babama bile.Belediye meclis üyesi bile oldum, hemşerilerimin sayesinde. Paramın gücüyle de olsa sayısız kadınla cinsel sapıklığımı giderdim. İktidara yakın beş partiye dahi üye oldum. Seçimi kazanan her partiyi, seçimi kaybedene kadar destekledim. Çevrem dostlarım habire gelişti. Bulunduğum ortamda, hangi siyasi fikir ağır basıyorsa, hemen çoğunluğa uyardım. Bu toplumda ayakta kalmak, yaşamak için bunları yapmak zorundaydım efendim.Benim yerime siz olsaydınız ne yapardınız? Yazarlığa nasıl mı başladım?İşte bu yaşam tecrübesinden, belkide yediğim kazıklardan, aldığım bu kültürden dolayı başladım.Bütün olanlara rağmen mutsuzdum.Çevreme dikkatle bakınca beni hiç kimsenin sevmediğini sonunda anladım.Eh foyamız meydana çıkmıştı.Ama bunu gayet normal karşıladım.Böyle "kel başa şimşir tarak" dedim.Elde ettiklerime rağmen bir hiç olduğumu farkettim.Aynaya baktığımda kendi suratımdan korktum.."Bu sen misin Allahın belası" dedim.Kendi kendime düşündüm.Sonunda nihayet bir karar verdim."Bu toplumun sana bu tecrübeye ihtiyacı var"dedim.Vicdan azabından olacak ki önce çocukluk anılarımı yazmaya başladım. Sonrada araya birkaç şiir sıkıştırdım.Kendimden utandıkça daha çok yazıyordum.Bir dostum kitap çıkarmamı tavsiye etmişti.İşte tam bu sıralarda teknoloji imdadıma yetişmiş oldu.Çeşitli edebiyat sitelerinde şiirlerim, yazılarım yayınlandı.Birden övgüler başladı.Meğer hiç de yalnız değilmişim.O kadar mutlu olmuştum ki sormayın gitsin.İşte birden o geçmişimden sıyrılmıştım.Yepyeni bir dünyaya adım atıyordum. Adeta yeniden doğdum doktor bey.Artık verdiğiniz ilaçları kullanmak istemiyorum.Lütfen ısrar etmeyin.Size kaç kez söyledim.Midemde ekşime yapıyor o lanet olası haplar.Rica ederim eğer ısrar ederseniz başka bir doktora başvuracağım.Ama tavsiye edeceğiniz siteler varsa onlardan alırım.Bu terapilerden artık sıkılmaya başladım, haberiniz olsun... Lütfen ama lütfen ısrar etmeyin...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Şenol Durmuş, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |