Türkiye Cumhuriyeti'nin temeli kültürdür -Atatürk |
|
||||||||||
|
O halde valiz neden böylesine büyük gözükmüştü gözüne. Karşısındakini yutmaya hazırlanmış bir canavar hayal etti bir an için. Yüzünde bir tebessüm belirdi fakat çok sürmedi bu. Aklına düşen şeyden utanmış olacaktı ki ciddileşti birden. Eee, nede olsa altmış yaşını devirmek üzereydi artık. Böylesi saçma sapan yakıştırmalarla oyalanacak çağda değildi. Ne bu türden bir laçkalaşmaya nede evden ayrılacak olmanın anlamsız duygusallığına yenik düşmemesi gerekiyordu. İlerleyen yaşla birlikte akılda da bir çözülme hali mi yaşanır nedir! İnsan kendini bir kere kaptırmayadursun bu akışa, nerede, nasıl duracağı ve sonrasında ise ne yapacağı hiç belli olmazdı. Bu düşüncelerle irkilerek kendine geldi. Valizin fermuarını çekip kapatırken zorlandığını fark etmedi bile. Akşam yemeği için alt kattaki yemek odasına indiğinde eşi Ayşe Hanım’ı sofrada kendisini beklerken buldu. İyi akşamlar güzelim dedi. Hemen, boş olan sandalyelerden birini çekip masada eşini iyice görebileceği bir yere taşıdı ve geçip karşısına oturdu. - Bakıyorum da çoktan başköşeye kurulmuşsun bile! Ev işlerini derleyip toparlamada inan kimse eline su dökemez. Bunca yıldır evliyiz, bugüne dek bir kusurunu bile görmedim! Haydi, söyle bakalım şimdi bana, hamurun neyle yoğrulmuş böyle senin? Agâh Bey gönül alıcı bu sözlerin etkisini merak ederek, başı önde uysal bir çocuk gibi verilecek olan cevaba kulak kesilmişti. - Evden, yine uzun süreliğine ayrı kalacaksın anlaşılan. Şu yaşa geldin hala dur durak bilmiyorsun! Anlıyorum sağlığına iyi geliyor bu koşuşturmalar falan ama ya bunun benim için ifade ettiği anlam! Hiç mi düşünmedin gerçekten bunu? Sitem dolu konuşmalarına alışkın olduğu halde Agâh Bey işittikleri karşısında önce şöyle bir yutkundu, bakışları hızlıca sofrada bulunan öteberi üzerinde dolaştı. Sonunda, aradığını bulmuşçasına nar gibi kızaran hindi dolmasına yöneldi. Çatallaşan ses tonuyla; - O kadar ısrara rağmen gelmemek için direnen sensin ama! Dedi. - Seninle gelsem n’olacak sanki! İşten başka bir şey gördüğün var mı ki senin? Kim bilir hangi ülkede yine hangi otele tıkacaksın bi başıma beni! - Ama seninle bu kez, önce St Morris’e uğrayacağız. Hem bak, orada kayak yapmayı falanda öğrenebilirsin. Bu yaştan sonra neme lazım kayak mayak demeğe kalkışma sakın, fena halde bozulurum vallahi. Adam dediğinin, biraz da ruhu genç olmalı canım! Ortamdan hoşlanırsak, birkaç gün fazlaca kalıveririz şu otelde. Sen eğlenirken, bende Frankfurt’ta ki semineri çıkarıveririm usulca aradan. Ayşe Hanım, aptallaştı duydukları karşısında. Kocası olacak bu adam ya anlamak istemiyordu kendisini ya da kuşkusuz düpe düz budala yerine konuluyordu. Söyledikleriyle yaşına küstahça gönderme de bulunmasaydı öncekilerden farksız kabul edecek belki alınmayacaktı bu sözlerinden. - Ruhu genç mi olacakmış! İyice saçmaladın artık ama sen. Şuna bak hele, kocamış yaşına bakmadan gençlikten dem vurmakta bizimkisi. Karşındakine gençlik iksiri önereceğine, iyisi mi şöyle hakikatlisinden genç bir dilber buluver yanına da olsun bitsin bu iş. - Abartmadın mı durumu sence de biraz! Neyi kastettiğimi bal gibi biliyorsun. Strestir zaten tüm hastalıkların nedeni. Hava değişimi eminim ki çok iyi gelecektir içindeki o sancılara. Bütün derdim koca bir ömür seni hep yanımda hazır bulabilmek. Şu bizim teras katından başın omuzlarımdayken boğazın o mehtaplı gecelerinde ufka dalıp, seninle gelecek hakkında türlü, türlü söyleşiler yapabilmek. Hizmetçinin girişiyle konuşmasına ara verdi Agâh Bey. Hizmetçi kadın ise tavırlarında ancak işe yeni başlayanlarda görülen bir şaşkınlıkla; - İsterseniz daha sonra geleyim, tabaklar olduğu gibi duruyor da beyim. Dedi. - Toparla ortada ne varsa kızım, aç değiliz biz bu akşam. Aşçıya söyle de alınmasın sakın. Yalnız, şu hindi dolmasını ise masada bırakıver. Öteberiyi toparlamakta olan zavallı kadının heyecandan benzi, al al olup, kırmızı tonların akınına uğramışçasına gül kırmızısından kiremit rengine ha bire sürekli yer değiştirip durmaktaydı yüzünde. Ayşe Hanım’ın dikkatinden kaçmadı elbette bu. - Yabancı sayılmazsın artık evimizde, bunca telaşlanacak ne var sanki kız! Rahat olmayı denesene biraz! Fakat ses tonu yatıştırmaktan çok kendisini azarlar gibi gelmişti hizmetçi kadına. Yüreğindeki çarpıntı ise iki kat artmış, sarsaklığı yüzünden çıkışta sendeleyerek tepsideki kristal bardaklardan birini yere düşürüp kırmıştı. Kimse ilgilenmedi bununla. Mutfakta ki o çokbilmiş şişko aşçı ve yüzündeki budala gülümsemesiyle aşçı yamağı bu kez aralarında yalnızca kikirdeşmekle yetindiler.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Aydın Akdeniz, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |