..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Uygarlık, gereksiz gereksinimlerin, sonsuz sayıda artmasıdır -Mark Twain
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Varoluşçuluk > Aydın Akdeniz




10 Mart 2011
Baştan Karaymış Baştankaralar  
Aydın Akdeniz
Ne kadar çok anlatacak şeyi de varmış diye geçti aklından. Çocuklarına mı anlatıyordu bu hikâyeleri yoksa içinde o yaşına dek bir yerlerde sakladığı çocuksuluğa mı? Neşeyle gülüyor, burnunu, kulağını yakalamak için uzanan solucan parmaklardan bir türlü sakınamıyor kendini. Bir vakitler saçlarına düşen aklara takılırdı bakışları, şakaklarının üzerinde gençliğinin henüz yabancısı olduğu bir renk iken, aklık. Siyahın zıddı, yağan karın sıcacık rengi. Ulu dağlara nasıl yakışırsa öylece yakışırdı şakaklarına. Yelkovanın akrebi kovalamacasın da zaman da erirmiş meğer ve beyazın aynı zamanda renksizliğinde adının olduğunu öğrendiği yıllar geldi peşinden. Parmaklardan sakınmaya çalışıyordu hala o baş kendini, omuzlarına tüneyen diğer torunu almaya çalışana gözdağı vererek.


:BCDD:
Ne kadar çok anlatacak şeyi de varmış diye geçti aklından. Çocuklarına mı anlatıyordu bu hikâyeleri yoksa içinde o yaşına dek bir yerlerde sakladığı çocuksuluğa mı? Neşeyle gülüyor, burnunu, kulağını yakalamak için uzanan solucan parmaklardan bir türlü sakınamıyor kendini. Bir vakitler saçlarına düşen aklara takılırdı bakışları, şakaklarının üzerinde gençliğinin henüz yabancısı olduğu bir renk iken, aklık. Siyahın zıddı, yağan karın sıcacık rengi. Ulu dağlara nasıl yakışırsa öylece yakışırdı şakaklarına. Yelkovanın akrebi kovalamacasın da zaman da erirmiş meğer ve beyazın aynı zamanda renksizliğinde adının olduğunu öğrendiği yıllar geldi peşinden. Parmaklardan sakınmaya çalışıyordu hala o baş kendini, omuzlarına tüneyen diğer torunu almaya çalışana gözdağı vererek. Yazı ve kışı bir anda iç içe yaşayan koca dağlardan sanki ne eksiği olacakmış kocamış bir insanın, aklına düşen şey işte tam olarak buydu o sıra. Bahçeye çıktıklarını gördü sonra, açılan kapı eşiğine düşen hareketli gölgeler çınara doğru kısalarak kayboldular ortalıktan. Küçük olan, gümüş ışıltıların yıkadığı yaprakların orada, çınar ağacının gri bulutlarla gölgelendiği yerde kımıldamadan, öylece duruyordu. Omuzlarına düşen eşarbı tutmasa, saçlarının savrulduğu yere uçup gidecekti. İnatçıydı, koşardı ama peşinden takılıp kalacağı çalılığa kadar, nefes nefese kalsa da. Parmakları arasında başının üzerine doğru kaldırır rüzgârda dalgalanışını izlerdi. Çocuksuluğun masumiyeti sinmişti kırmızı eşarbına, sarıldığında içine doyasıya çektiği.
Hasta demişlerdi; hem de çok, sayılı diyorlardı günleri. Yüzlerce kilometre kat ederek döndüğü sıla da karşılama cümleleriydi bunlar. Vakit hayli geç, kara ufuklar zemherinin nabzının attığı yere kararıp küçülmekteler. Gözünün karalığına yenik düşüyorlar yinede. Olmazı olmaz edip yorgunluk ve uykusuzluğunu unutmuş yollara düşmüştü yeniden. O’nun canına can katacak canlarda takılıp düşmüştü peşine. Yol boyunca iç içe karaltılar, ağırlığını göğün taşıyamadığı kasvetli bir fırtınanın kılavuzluğunda tepeye yükselerek daralan yollarda daralıyor nefesi. Yollar değil belki ama sıhhatinden yana umduklarıydı aslında tükenenler.
Beyaz toprakla sıvanmış asırlık kapı açıldığında bir sıcaklık yalayıp geçti yüzünü. Hastalık, yalnızlık dolu odadan kırağı yemiş acı patlıcan gibi buruş buruş, yılların eskitemediği sağlıklı bir yüzün hoş geldin karşılamaları arasında kıvrılmıştı pencere yanındaki köşeye. Yorgunluk çayları yudumlanırken karamsarlığın beslediği ölçüsüz sayıklamaları çoktan bağışlamış, hatta hesapta olmayan böyle bir mutluluğa neden olduğu için minnet dahi duymuştu. Gökte ilk ışımalar ile ayrıldı oradan. Avludan atılan bir avuç buğdaya baştankaraların üşüşerek çamurlu zemini didiklemeleri arasında çıktı yola.
Sonra fersah fersah uzaklarda, yüreğinde bir yerlerde sala işittiği gün gelmişti, hayra yoramasa da hayır olduğunu bildiği, ardından da beklediği haber, telefonda tanıdık bir ses. “Baş çeşme” mezarlığı değildi defnedildiği yer, yaşlı çınarın gölgelediği köy mezarlığının yola bakan tarafı.
İçeri girdiler, belli ki doymuşlardı oyunlarına. “ Gitmemiz gerekiyor artık” dedi. “ Kısmetse seneye tekrarı. ” Arabaya binerlerken küçük kız dökmüştü yola elindeki suyu. İncecik parmaklar bulutlara uzanmış tırmalar gibi her şeyi, el sallamaktaydı, durmaksızın orada.







Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın varoluşçuluk kümesinde bulunan diğer yazıları...
Kapela
Kömür Karasıydı Elleri
Sabri Bey'in Hikayesi
Kadeh Ustası
Virginia Woolf, Gölgesi Olmayan Kadın
Zühre"ye Kanat Çırpmak
Diasporada, Yalnız Bir Türk`ün Sevdası
Maça Kızına
Tabelacı
Düşleriniz "Ferrari" Kadar Ulaşılmaz Olmalı

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Sezonluk Fındık İşçilerinin Hayat Öyküsünden Bir Kesit
İsterik Kadın, Haydi Oradan Sen De!
Ayşe Hanım'ın Ölümü (1)
Deve Dikeni
Kuzey İkliminin Zemherisin de Bir Başkadır Anıları Düşlemek!
Telefon Kulübesinde, Ölüme Çeyrek Kala!
Ayşe Hanım'ın Ölümü (5)
Tac Mahal'de Med Cezir Manzaraları
Ahlatın Yanı
Ayşe Hanım'ın Ölümü (6)

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Hisseden Payıma Metafizik Aşklar Düştü [Şiir]
Mihenk Taşı [Şiir]
Mana İkliminde Seyrü Sülukun, Adam da Gaflet mi Bırakır A Gönül! [Şiir]
Aynanın Ötesinde Görünen... [Şiir]
Köşe Kapmaca Oynarken Ayrılık... [Şiir]
Dilemma [Şiir]
Faust ve Pan Arasında, Bir Garip Diyalog..! [Şiir]
Küçük Dedektifler Tavşan Adası`nda (Iı) [Roman]
Küçük Dedektifler Tavşan Adası'nda [Roman]
Politik İllüzyon ve Babil"in İskambil Kuleleri [Roman]


Aydın Akdeniz kimdir?

Yazı vazgeçemediğim bir tutkudur benim için. Vaz geçemediğim, kendimi sorguladığım anlardır, o anlar. Kendimi bulduğum, yaşama anlamını kazandıran o ya da bu şekilde duygu yüklü anlar.

Etkilendiği Yazarlar:
Dostoyevski, Puşkin, Tolstoy, Goethe, Stendhal, Shakespeare, Cemil Meriç


yazardan son gelenler

yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2025 | © Aydın Akdeniz, 2025
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.