Öyle yaşamalısın ki ölünce mezarcı bile üzülsün. -Mark Twain |
|
||||||||||
|
Falaka acısı bu kez, ayaklarından beynine geçmişti. Ama buna rağmen mutluydu. Nezarethanenin karanlığı, pis kokusu, şimdi onun için bir cennetti.En azından karakolun bodrum katındaki işkencehaneden daha iyiydi. Hırsız çocuk yerde bir cenin gibi kıvrınırken, , İstavrit Yaşar, hiç konuşmadan onu bir süre seyretti. "Ufaklık falaka, elektrik, askı hangisiydi?" Yaşar'ın sorusuna cevap veremedi. Düşündü. Dişleri hala titriyordu. Yaşar huzursuzdu. Niye konuşmuyordu piç kurusu. Birazdan sıra ona gelecekti. Biraz bilgi verse ne olurdu sanki. En azından ona göre hazırlık yapardı. İşkencede motivasyon önemliydi.Bunu çok iyi bilirdi Yaşar. Yılların tecrübesi vardı.O bu tezgahtan çok geçmişti. Ama şimdi danıştığı, yardım istediği, bu acemi piç hırsız nerden bilsin bunları. Tekrar sordu: "Koçum anlamadın galiba, muamele nasıldı, korkma anlatsana, hadi anlat." "Abi bilmiyorum, falakaydı herhalde. Ayağımı bir sopaya geçirdiler, sonra jopla vurdular... Sonra, sonra da?" Sustu. Yeniden sessizlik oldu. Şüpheli şahıs da kulaklarını dikmiş merakla bekliyordu. "Sonra ne oldu anlatsana iş istediler mi?" "Evet abi istediler.." "Peki verdin mi iş, verdin mi koçum söylesene." "Yok abi sonra kaldırdılar, yerde zıplattılar." "Bir he, bravo koçum. Bir he helal olsun sana. Hem de bu yaşta bu dayağa bir iş. Bak aslanım senin bu alemde istikbalin parlak. Buradan sıyrdıldıktan sonra Şen mahalleye gelip beni ara. Adımı söyle bulurlar beni. Sermaye benden, plaka işini sana veririm. O biçim yolunu bulursun, ilerde kendi başına da yaparsın. Bana senin gibi ağzı sıkı adam lazım. Bir he, vallahi bravo." "Hemşerim ne diyorsun sen, çocuğa esrar mı sattırmak istiyorsun. Görmüyor musun ne halde ağlıyor, hala ne anlatıyorsun." Yaşar ürktü. Şüpheli şahısın uyarmasıyla lafı değiştirdi. Adam kızgınlıkla Yaşar'a ve çocuğa bakıyordu. "Kızmayın canım abim, benimkisi sadece bir iş teklifi, kendi paşa gönlü bilir. Demek istemiştim, hırsızlıktan daha iyidir, kazası belası azdır sayın abim." ----------------------------- "Allahın belası sinek hala orada. Kemal senin de, yapacağın salatatında. Midemi ağrıttın mendebur herif." Düşünüyordu komiser hamdi, göbeğini ovuştururken uyumaya çabalasa da, mide onu bir türlü uyutmuyordu. Kapı vuruldu. Hiç umursamadı. Gelen Kemal di mutlaka.Ha sinek ha Kemal ne farkederdi. Gözlerini açmadan sordu. "Sorgu ne oldu Kemal." "Komiserim doğruymuş, ilk işiymiş. Portakal falan da çalmış ama önemsemedim. Ama ileride iyi bir hırsız olacak bundan eminim." "Boş ver Kemal ne bok yerse yesin. Ya şu köftenin içine ne koydun Kemal midem ağrıyor. Uyuyamadım. Zaman da geçmiyor.Sabahı yapmaya dört saat kaldı, ben uyuyorum, beni rahatsız etmesinler, söyle onlara." "Her zaman ki malzemeyi kattım komserim.Keşke sarmısak koymasaydım, bende de azıcık ekşime var, unutmadan söyleyeyim,şey komiserim, ekip az önce bir travesti getirmiş. Soymuşlar mı ne, sonra da işini halletmişler. Ne yapalım sayın komiserim ne dersiniz?." Gözlerini açması ile bir nara atması bağırması, böğürmesi saniye bile sürmedi: "Allah belasını versin ekip kere,o lanet olası şefin de.Onu uyarmadımmı ben.Anlaşılan bu gece bizi uyutmatacak bu adam.. Kemal kimmiş, nerden gelmiş çabuk alın getirin şu ibneyi." Komiserin uykulu gözleri patlamıştı. Sinirinden neredeyse gözler yuvalarından fırlayacaktı. Masada ellerini kenetlerken kemik sesleri çıkıyordu. Bekçi odaya girdiğinde travesti yanındaydı. Sinsi gülüşüyle konuştu bekçi: "Buyurun hanımefendi komiserime derdinizi anlatın artık." Beyaz bir etek, mor bir gömlek, ayağındaki yüksek topuklu, siyah ayakkabı ile manken gibi gözüküyordu travesti. Full makyajlı suratı parlıyordu. Dudağı patlamıştı. Gözündeki morluk ise gittikçe büyüyordu. Komiser travestiyi kısa bir süre izledi, alıcı gözlerle. Bekçi ise bacaklarını inceliyordu gülümseyerek. "Evet anlat bakayım ne oldu?" Travesti hıçkırarak da olsa ağlasa da kızgınlıkla, hırsla konuşuyordu: "Komiser bey Özgür olacak şerefsiz arkadaşlarıyla bana tuzak kurmuşlar. -Peki ne işin var senin buralarda, kim bu Özgür çabuk anlat işimiz gücümüz var- -O şerefsiz getirdi beni. Üç aydır tanışıyorduk. Beni çok sevdiğini, nişanlanacağını söylemişti. Orospu çocuğu duygularımla oynadı-" "Fazla uzun etme de olayı anlat" "Sultan Ahmette bir barda buluştuk. Sonra yemek yedik. Gel bizim eve gidelim sevgilim, babamlar düğüne gitti. Evde kimse yok." dediğinde ona inandım. Taksiyle buraya geldik. Apartmanın birine çıktık. Sonra tekrar aşağıya indi. Ahucum evdekiler gitmemiş bir aksilik olmuş. İstersen büyük parka gidelim. Hem temiz hava alırız, hem de mehtabı seyrederiz dedi. Ben de inandım. Parkın kuytu yerinde bir banka oturduk. Sonra ağaçların arasından sekiz, on kişi çıktı. Baş edemedim. Sırayla tecavüz ettiler. İki yüz dolarımı, altın zincirimi, yüzüklerimi aldılar. Bir de dövdüler. Komiserim şikayetçiyim onlardan, lütfen çabuk yakalayın." Travestinin feryat, figan verdiği ifadeyi gülümseyerek dinlediler. Komiser ile bekçi gülüyordu. Travesti sinirlense de hala, yalvaran gözlerle bakıyordu.. "Vah vah, inan çok üzüldüm. Soyadı neydi bu Özgür'ün." "Bilmiyorum komiserim." "Sen bilmeyecen, ben mi bileceğim. Sarı çizmeli Mehmet ağa, hayret bir şey yahu. Kemal bir devriye çıksın, şu parka bir baksınlar. Birileri varsa getirsinler. Şunu da arka odaya alın beklesin.Tövbe, tövbe.Çık dışarı çabuk" Travesti az da olsa ümitlendi. Bu komiser diğerlerine benzemiyordu. İnsan severdi.. Bekçi de yumuşamıştı. "Gel bacım, sen arka odada bekle. İnşallah o deyyusları yakalarız da namusun temizlenir" dedi gülerek. Travesti, çıldırmamak için kendisini zor tutuyordu. Nezarethanenin kapı deliğinden bakan bir göz onu gördü. "Biri geldi, kadın mı erkek mi belli değil, ama nonoş galiba. Sigara içiyor, istesek verir mi acaba.." Yaşar irkildi. Ayağa kalktı. "Bir bakayım sayın abim. Evet evet, nonoş bu. Sigara istesene belki verir." Şüpheli şahıs boğuk kısık sesiyle travestiye bağırdı: "Hey kardeş, bilader baksana.." Yaşar paniğe kapıldı. Şüpheli şahısı kolundan tutarak kenara çekti. "Aman abicim sen ne yapıyorsun. Öyle denir mi bu nonoşlara. Çekil bana bırak. Abla abla, hanımefendi" Travesti nezarethane kapısına ve koridor kapısına baktı. Sesin geldiği yeri anlayamadı. "Ne oldu kim o beni mi çağırdınız?"" "Evet hanımefendi, içerideyiz kapıya yaklaş lütfen. Sigaran var mıydı güzel ablam rica etsek." Sigara paketine baktı. Koridorda dolaşan iki polisi gördü. Polisler görmeden nezarethane kapısına geldi. Kalan sigaraları kapı deliğinden tek tek içeri soktu. "Allah razı olsun kraliçem, dünya güzelim benim. Şen mahalleye geldin mi beni ara, İstavrit Yaşar derler bana. Bu kıyağını unutmayacağım, harbiden." Hırsız çocuğa bir sigara verdiler. İstemedi... İkisi de büyük bir hasretle sigaralarını yaktı. "Yaşar eski kulağı kesiklerden olduğun belli. Helal olsun sana." Şüpheli şahısın övgü dolu sözleri ile biraz gururlandı Yaşar. "Sayın abicim bu alemde, bu alemin dilini bilicen. Yoksa krosi kefal olursun. Adamı harcarlar. Yerler bitirirler sayın abim... *********************** Parka bakan devriye ekibi, raporunu verirken travestiyi komiserin odasına aldılar. Komiser polisleri dinlerken kafasını sallıyordu. "Tamam oldu çıkın. Evet sana gelelim. Bak duydun, kimseyi bulamamışlar. Şikayetçi olacağın ne bir isim, ne de bir şahıs var. Şimdi buradan toz ol. Bir daha da seni bu mıntıkada görmeyeyim. Eğer görürsem bu defa seni bizim bekçilere teslim ederim. Sabaha kadar seninle oyalanırlar. Anladın mı?" Travesti yıkılmıştı. Umudunu kesmişti.Komiserin, bekçibaşının gözlerinden zaten ürkmüştü.Komiser doğruyu söylüyordu.Evvelki yıl Kasımpaşada ki bir karakolun yarı personeli sıraya geçmişti.Hatıralar, gerçeği söylerdi.. Artık başını daha fazla derde sokmak istemiyordu. "Komiser bey param da yok, nasıl eve gideceğim peki." "Nerede oturuyorsun?" "Tarlabaşında komiser bey." "Güzel o zaman sana yardımcı olayım. Şimdi burası Rami biliyorsun. Bu yokuştan aşağı iki kilometre kadar yürüyeceksin. Eyüp meydanına çıkarsın. Oradan da dümdüz gidersen, sahil yolundan dört kilometre sonra Unkapanı köprüsü çıkacak. Köprünün üstünden geçtikten sonra da iki dakikada Tarlabaşına varırsın. Şimdi anladın mı?" Tekrar bağırdı, kükredi. "DEFOL ULANNNNN YAVŞAK İBNEEEEE!" Travesti karakolun merdivenlerinden koşar adım kaçarken, nöbetçiler, karakolda ki bütün poliisler, bekçiler kahkahayla gülerken bazıları da göbeğini tutuyordu. ************************ Bekçibaşı kağıt oynayan polislerin, bekçilerin, odasına girdi. "Beyler canı sıkılan iki kişi yardım etsin de, sorgu var. Bir esrarkeşi konuşturacağız. Meraklısı varsa buyursun." Kağıt oynayanlar birden ayağa kalktı.Kısa bi süre kargaşa yaşandı. Altı yedi kişi birden sıraya girdi. "Ben geleyim ne zamandan beri katılmadım." "Olur mu be kaç aydır bir Allah'ın kulunu dövmedim.." "Sırayla hemşerim sırayla, kıdemine göre konuş." "Lan daha dün geldin karakola, bizden daha iyi mi yapıcan bu işi." Bekçi Kemal dayanamadı. "Yav arkadaşlar, önünüzde daha bir ton seneler var. Daha ne adamlar döveceksiniz ne adamlar, daha ne işkenceler yapacaksınız. Acele etmeyin. Bu iş biraz hassas bir iştir. Deneyim, tecrübe gerek. " Ayak sesleri yeniden duyuldu. Sesler gittikçe yaklaşıyordu. Şüpheli şahıs duvara yapışmıştı. Hırsız çocuk ile İstavrit Yaşar birbirlerine baktı. Hangisini alacaklardı? Kapı anahtarı döndü. Bekçi başının koca gövdesinin yanında iki bekçi daha vardı. Gülümsüyordu bekçi.. "Yaşar bey, lütfen sıra sizde. Gelin rica ederim, biraz laklak yapalım." Yaşar arkasına döndü. Hırsıza, şüpheli şahısa özlem dolu gözlerle bakıyordu. "Abilerim hakkınızı helal edin" diyebildi güçlükle. Sırtına yediği yumrukla nezarethaneden çıkarıldı. Diğer bekçi tekme salladı.Kolundan çekerek sürüklediler.. Bodrum kapısı açıldı. Bekçibaşının sert tekmesiyle merdivenlerden sendeleyerek indi. Sorgu odasına aldılar. Bekçibaşı kendinden emin bir şekilde klasik soruları tekrarladı: "Bana bak apaçi, şimdi bu esrarı kimden aldın, kimlere satıyorsun, tek tek anlatacaksın. Ne sen bizi üz, ne de biz seni üzelim anlaştık mı?" Diğer bekçiler falaka sopasını alırken, Yaşar yalvaran gözlerle bakıyordu. "Bakın memur abilerim. Ben içiçiyim, kimseye satmam. İnanmıyorsanız.." sustu. Birden ayakkabılarını, çoraplarını çıkardı. -Buyrun abilerim bu ayaklar sizden kıymetlimi.İstediğiniz kadar dövün.Helal olsun size-- "Ulan sen bu işlere antrenmanlıymışsın.." "Müsaade ederseniz kıymetli abilerim izah edeyim. Çocukluğumdan beri içerim, alışkanlık işte. Ne demişler, alışmış kudurmuştan beterdir. Boşuna söylememişler. Kaç kez içeri girdim bu meret yüzünden. Kaç defa narkotik aldı. Elektrik vere vere beni TEK'e çevirdiler. Takım elbise gibi askıya aldılar günlerce. Otuz dokuz olan ayağım kırkbeşe çıktı falaka yüzünden. Ama gene de bırakamadım. Artık kudurmuşuz biz aslan abilerim. O pamuk ellerinizi boşuna yormayın. Ben rezil, sefil, şerefsiz biriyim. Bana bir güzellik yapın." Elini cebine atarak bir miktar para çıkardı. "Burada beş yüz lira var, buyurun alın size helali hoş olsun. Buradan çıktıktan sonra da çok güzel iki tane gacı getireceğim sizlere. Şen mahalledeyim, delikanlı sözü. " "Gacı ne oluyor lan" "Karı sayın memurum, karı hem de manken gibi." Bekçiler birbirlerine baktı. Bekçibaşı: "Alın parayı dedi. Tamam sana inandık, bak verdiğin sözü yerine getirmezsen o ayaklarını elli numara yaparım bilmiş ol. Adın listemizde olacak ona göre. Arada sırada gel karakola, halimizi hatırımızı da sor tamam mı apaçi." "Söz kıymetli abilerim, söz bekçi baba." Sabahın ilk ışıkları karakolun camlarından süzülürken komiser Hamdi gözlerini ovuşturdu. Saatine baktı. Nihayet nöbet bitmişti. "Komiserim esrarcı da temiz çıktı, sadece içiciymiş. Buyurun şu üç yüz lirayı. Vatandaştan karakola hizmet." dedi gülerek. "Güzel böyle vatanını seven vatandaşlar olmasa harbiden halimiz haraptı Kemal. Hırsızı da, esrarcıyı da mahkemeye çıkartsınlar. Şüpheli şahısın kimlik kontrolünü yapın, sonra bırakın. Ne zor bir meslek yapıyoruz be Kemal.Bana kalırsa artık emekli olma zamanı geldi de geçti. Bir de kazası belası, şehit olma mevzusu var. Bir an önce emekli olsak da kurtulsak." --Çok haklısınız komserim, ne kadar hizmet etsek de bu millete yaranamayız.Bunların hepsi hain, vallahi billahi--
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Şenol Durmuş, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |