Gene gel gel gel. / Ne olursan ol. / ... / Umutsuzluk kapısı değil bu kapı. / Nasılsan öyle gel. -Mevlânâ |
|
||||||||||
|
Hala yüzüme bakıyordu. Elindeki şarap şişesini ağzına dikti, bir kaç yudum çekti, suratını ekşittikten sonra, yere önüme tükürdü. Şarabın artıkları bıyığından, sakallarından süzülüyordu. Yanındaki kısa boylu olanı ise daha da beter bir adamdı, bu kez o çıkıştı. "Fazla traş etme lan, Sami abin ne diyorsa o'dur. Hadi ilerle buradan, bizim canımızı sıkma." Şaşırdım. Sadece birisini sormuştum, "onu gördünüz mü?" . Ama aşırı sarhoş olduklarını da anlamıştım. Semtimizin en berduş psikopatlarından ikisiydi. Sami ve Mehmet...Semt ahalisi, hemen herkes bu ikiliden ve arkadaşlarından korkar, çekinirdi. Benim gibi yeni yetmeler ise, bunlara özenirdik. On sekiz yaş heyecanımla, tecrübesizliğimle cevap vermekte zorlanıyordum. Ürkmüştüm. Zayıf, çelimsiz vücuduma küçümseyerek baktıklarını hissediyordum. "Ama Sami abi" "Kes lan hadi ilerle, bizim canımızı sıkma." "Tamam abi gidiyorum." dedim. "Gideceksin tabi lan, siktir git hala ne duruyorsun.." Çaresizce yürüdüğümde hala seslerini duyuyordum. "Seni bir daha burada görmeyelim lan" "Akıllı ol aslanım" Yürürken ayaklarım titriyordu. Sinir, endişe, korku, gerginlik içerisinde dişlerimi sıkıyordum. Bu adamlar semtimize hakimdi. Belaydı bunlar. Meyhaneler, kahvehaneler bunların alanıydı. Bizler ise karanlık sokaklarda dolaşan yeni yetmeler, daha yeni yeni bunların arazisine giriyorduk. Yürürken kendimden nefret etmiştim. Neden selam vermiştim, neden boş yere birisini sormuştum. Özentiydi beni bu duruma düşüren.Kendime küfür ettim. Ama bunun hesabını bir gün soracaktım. Bilmedikleri bir şey vardı. Ya da göremedikleri.Bizi iyi tanımıyorldu bu adamlar. Bir kaç gün, geçmesine rağmen hala olayın etkisinden kurtulamamıştım.Geceleri dahi gözlerimi kapattığım da bu sahne yeniden oynuyordu.Sayılı günleri vardı Saminin.Çok geçmeden o günde geldi. Arkadaşım Tayfun ile karşılaştığımda elini sallayarak yanıma gelmişti. Elinde bir miktar para vardı. "Parayı buldum lan, haydi gidelim içmeye" dedi gülerek. Parasızlıktan yaklaşık bir haftadır içki içememiştik. "Nereyi soydun?" diye sordum. "Boş ver" dedi "Haydi içelim." Gaziosmanpaşa meydanında bir meyhaneye girdik. Votka söyledik. Kola, votka, meyve, hit içkimiz ve mezemizdi. Kanımıza yayılan alkol, vahşi duygularımızı harekete geçirmeye başlamıştı bile. Gülüyorduk, fazlasıyla gülüyorduk. Diğer masalardan bizi izleyenler vardı. Zaman su gibi geçiyordu. İçkimiz bitmişti. Artık gülmüyorduk. Tayfun ile göz göze geldik. Ona bakıyordum, teklif ondan gelse daha iyi olurdu. Saygısızlık yapmak istemedim, ödeyeceği hesabın hatırı vardı.İçimizdeki isyanın faturasını birileri ödeyecekti.Her zaman olduğu gibi; "Bugün hareket yapalım mı?" diye sordu. "Evet" dedim "Zaten bu teklifi bekliyordum. Gülümsedi.. "Kafama taktığım bir kaç kişi var, İdrisi biliyorsun, bir de Kadir ile Suat var. Geçenlerde okey masasında bana yanlış yaptılar. Onları indirelim mi?" diye sordu. Tanıyordum onları.Başka bir zaman olsaydı farketmezdi.Tanıdık olup olmamaları hiçte önemli değildi. Fakat benim önceliğim vardı. Cevap alamayınca tekrar sordu: "Hayrola ne oldu?" "Tayfun onları başka bir zaman hallederiz, geçen gün Sami ile Mehmet içki içerken onlara selam vermiştim. Metin'i sormuştum fakat bana ters cevap verdiler. Metin ile Sami galiba daha önceden kavga etmiş, benim de haberim yoktu. Metin'i sorunca uyuz olmuşlar demek ki, bana diklendiler." Tayfun'un yüz ifadesi asıktı. Korktuğunu hissetmiştim, tereddüt etti. "Bak bunlar biraz sakat oğlum, başımız belaya girer." Öfkeyle ayağa kalktım, "Korktun mu lan, sen gelme ben hallederim." dedim. Tayfun bozuldu. Korkaklıkla itham etmem zoruna gitmişti. Belki de korkmakta haklıydı. Aslında ben de biraz tedirgindim. Bu adamlar yetmişli yılların serseri takımıydı. Birçoğunun yaş ortalaması kırk civarı sayılırdı. Çıkardıkları olaylar, kavgalar hala meyhanelerde, kahvehanelerde anlatılırdı. Biz gençler ise bunlarla samimi olmak için, arkadaşlık yapmak için çırpınırdık. Bazen bizlerden bir kaç kişiyi yanlarına aldıkları olurdu. Tabii ki ihtiyaçları için olurdu bu. Gençleri bakkala içki, sigara aldırmak için gönderirlerdi. Adeta ayakçı olarak kullanırdı bu eskiler. "Git koçum şuradan on tane bira al gel bakayım. Manava da uğra, kalan parayla domates, biber al. Hadi aslanım.." derlerdi. Muhabbetlerini büyük bir hevesle dinlerdik. Onlar da eski kabadayıları anlatırdı. Onların da özendiği hocaları vardı. Ayı Sabri, Tophaneli Eşref, Arnavut Niyazi, Balatlı Kemal gibi isimlerin icraatlerini ballandırarak anlatılırdı. Bu isimler de ellili, altmışlı yılların bitirimleriydi. Delikanlı adam oldukları söylenirdi. Bıçak, silah taşımayan, sadece bilek gücüyle dövüşen adamlardı. Efsane isimlerdi.. Bir süre konuşmadan aynı şeyleri düşünmüştük. Sokaklarda sayısız kavgalarımız olmuştu ama çoğunlukla yaşıtlarımızla mücaadele etmiştik.Üstelik semtimizde bilinmezdik, tanınmazdık. Bu işi nasıl yapacaktık. Sessizliği bozdum: "Geliyormusun söyle" dedim. Sonunda gülmeye başladı; hem de kahkahalarla gülüyordu. Hoşuna gitmişti bu aykırı fikir. Ben de güldüm. Gaziosmanpaşa meydanında hızla yürürken şakalaşıyorduk. Minibüsten indiğimizde üç arkadaşımızı durakta otururken gördük.Bizi görünce ayağa kalktılar.Yüz ifademizden bir şeyler olacağını anlamışlardı. "Herkese haber verin, büyük parkta toplansınlar, kavga var. Kahvehanelere bakın, Sami ile arkadaşları nerede öğrenin." dedik.Haber kısa bir sürede sokaklarda yayıldı. Büyük parkta beklerken mesajı alanlar tek tek toplanmaya başladı. Tornacıda, kaportacıda çalışanlar, liseye gidenler, evden kaçanlar, işsizler, hatta tinerciler dahil tüm grubumuz toplanıyordu. Gelenler merakla soruyordu, gelenler bizden daha da sabırsızdı.Sorunlarımızı öfkemizi kusmak için yeni bir fırsat doğmuştu: "Hayrola ne oldu?" "Kim yanlış yaptı?" "Nereye gidiyoruz?" ;Kaç kişiler... Her zaman olduğu gibi klasik sorulardı. Sorulara ben ve Tayfun cevap veriyorduk. "Yanlış yapanlar var çocuklar. Bu semt bizim, onların işini bitireceğiz, artık bizi tanıyacaklar" Sayımız yirmiye ulaşmıştı.Yeterli miktardı.Diğerlerini beklemedik. Hepsi de hazırlıklı sayılırdı. Belinde sopası, demiri, döner bıçağı, odunu ile gelmişlerdi. Nihayet haber gelmişti. Sami, Mehmet ve üç arkadaşı boş arsada her zaman olduğu gibi şarap içiyordu. Semt çarşısına girdiğimizde esnaflar, yolda geçenler şaşkınlıkla bize bakıyordu. İlk kez böyle bir gençlik grubunu ve isyan yürüyüşünü görmüşlerdi. Önümüzden kaçanları görüyorduk. İnsanların bizden korkması, kaçması gururumuzu okşarken, bizleri daha çok cesaretlendirmişti. Ahşap binaların arasındaki içki içilen meşhur boş arsaya girdiğimizde Sami ve arkadaşları bizi gördüğünde adeta şok geçirdi. Sami ile göz göze geldik. Ayağa kalktılar: "Hayrola çocuklar bir şey mi oldu?" diye sordu Sami ürkerek. "Geçenlerde yaptığın kabadayılığı unuttun galiba Sami abi." dedim. Dondu, kaldı, adeta kilitlendi.Korktuğunu adeta gözleri haykırıyordu. Üstelik hala ona saygı gösteriyor, Sami abi diyordum.Şaşırdılar, neler oluyordu. Yanındakilerden birisi dayanamadı konuştu: "Ne oluyor lan, dağ başı mı burası, lan sen berber Nuri'nin oğlu değil misin? Seni de tanıyorum, Özcanın en ufak kardeşi değil misin?" İlk darbeyi konuşan adam aldı. Tayfun vurmuştu. Ben seyrediyordum. Sopa darbeleri, tekmeler yumruklar, küfürler, naralar birbirine karıştı. Bizden bir kaç kişi de yerde seriliydi. Kaza ile birbirine vuranlar oluyordu. Feryatlar, inlemeler bu koca adamlara hiçte yakışmıyordu. Bıçaklandılar, ayakları kolları kırıldı. İki kişi ise can havliyle kalabalığı yararakta olsa kaçmayı başarmıştı. Diğer üçü yerde seriliydi. Böğürmeye başladılar, ağızlarından kan boşalıyordu.Bağırdılar; --Vurmayın lan, size ne yaptık-- --Orospu çocukları-- --Çoluk çocuğumuz var, yapmayın lan-- Yalvardıkça daha da çok vurduk, fazlasıyla..Yan binalardan kadınların, çocukların feryatları, polis sesleri duyuluyordu. Temmuz 1984
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Şenol Durmuş, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |