..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Aşk eski bir masaldır ama her zaman yepyenidir. -Heine
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Gerilim > Barış Ünlü




1 Ocak 2010
Ölü Katilin Öyküleri - 8  
Barış Ünlü
Gizli gerçekler ve Ölü katilin babasından kurtuluşunun öyküsü...


:BCCC:
ÖLÜ KATİLİN ÖYKÜLERİ

8.ÖYKÜ

(Gizli gerçekler ve Ölü katilin babasından kurtuluşunun öyküsü...)

Akşam olmuş İstanbul’un üzerine çökmüştü kara bulutlar.Her yer karanlık olunca çıkmıştı yine ortalıklara Ölü katil. Geçmişin izlerini tekrar tekrar görmek isteyerek bildiklerini tazelercesine gelmişti babasının annesini zehirle öldürdüğü kendisine de öldürmek istediği eve.Hatıralar onu hüzünlendirse de mecburdu buraya gelmeye Ölü katil.Geçmişle hesaplaşmak istiyordu herkeslerden önce.Ve o yüzden burada evinin karşısında arabaların arasından kimselere gözükmeden kaldırıma oturup çocukluğunun büyük bir kısmının geçtiği eve bakıyordu.
Gözlerinden usul usul yaşlar dökülüyordu gamzelerine doğru ama artık aldırmıyordu hiçbir şeye Ölü katil.Gerçeklerle yüzleşme isteğini kıramayıp gelmişti herkeslerden saklandığı evinden eski evine.Kaldırımdan eski evine bakarken anıları aklına solucan gibi yapışıp kalır üzerine.Anıların içinde boğulacağını düşünerek kaçmak istercesine hemen çıkar eskilerin, yaşanmışlıkların içerisinden.Ama bu sırada bir araba sokağın başında gözükür.Arabanın farından çıkan ışıkları gören Ölü katil oturduğu yerden kalkıp bakmak ister ne geliyor diye.Baktığı yerde bir polis arabasının olduğunu görünce hemen çöker oturduğu yere.Kaldırımların ve arabaların arasına sıkışarak saklanır sokağa gelen polislerden.
Polisler ise Ölü katilin eski evinin de olduğu apartmanın önünde dururlar ve araba istop ettikten sonra teker teker iner 4 polis arabadan.Ölü katil olanları uzaktan gözlüyordu ve arabada birisinin daha olduğu görüp onunda inmesini bekler olduğu yerden.Polis arabasını süren Kamil indikten sonra yan tarafa geçip kapıyı açar amirine.Arkadan ise iki polis arabanın bagajını açıp tekerlikli sandalye çıkartırlar.Sandalye arabadan inecek kişinin önüne getirildikten sonra Kamil amirini kollarından tutup otutturur tekerlekli sandalyeye.Bu olanları gören Ölü katil ise sadece
‘’Başkomiser Celal...’’evet başkomiser Celal, Ölü katille yaptığı görüşme sırasında diz kapaklarına aldığı iki kurşunla yaralanıp hastahaneye kaldırılsa da iyileşmesi zor olduğu denilerek hayatının kalan kısımlarını tekerlekli sandalyede geçirmeye mahkum kalır bir suçlu veya zanlı gibi.Ölü katil gördükleri üzerine hayatı boyunca pek de üzülmese de bu sefer yüreğinin bir tarafı inceden inceye sızlar az da olsa.Başkomiser Celal’e bakarak
‘’Yanlış mı yaptım seni bu hallere düşürerek komiser.’’der ve az önce anıları için dökülen yaşları bu sefer başkomiser Celal için düşer önce Ölü katilin elbisesine sonra da yere.
Başkomiser Celal ise oturduğu tekerlekli sandalyeye bakarak der burada olsa da burada olmadığını düşündüğü adama Ölü katile için der adamlarına
‘’Bakın o pislik aldı her şeyi belki de hayatımı aldı; ama ben yılmayacağım bu halde de olsa savaşacağım onunla.’’ Yardımcısı Kamil ise
‘’Amirim keşke bıraksaydınız görevi.Bizler ve tüm emniyet zaten Ölü katili yakalamak için uğraşıyor.’’
‘’Olmaz beni bulmuş ve hayatımı belli ölçüde karartmış olan adamldan öcümü almam lazım.Hem buralara kadar gelmişken vaz mı geçelim?’’
‘’Tabi ki vazgeçmeyelim ;ama siz emniyette ya da evinizde çalışın bu iş için.Bizler sizin dediğiniz yerlere gidip bakar ve araştırır amirim.’’
‘’Olmaz Kamil.Benim işim bu.Görevimi bırakacaksam eğer bu işi çözmeden olmaz tamam mı?’’Kamil, amirinin kararını değiştiremeyeceğini anlayarak
‘’Peki amirim dediğiniz gibi olsun da şimdi niye buradayız?’’
‘’Niye mi olacak.Ölen 4 arkadaşı bilirsin değil mi Kamil?’’
‘’Evet.Serkan, Yavuz, Bora ve Müfit.’’
‘’Aynen.İşte bu dört arkadaştan olan Müfit’in yıllar önce bu geldiğimiz evde bir cinayet işlediği kesinleşti.’’
‘’Kimler ölmüş efendim?’’
‘’Karısı Zehra ve oğlu Engin.’’
‘’Öldükleri kesin mi amirim?’’
‘’Kayıtlar öldüler dese de.Sanırım Müfit’in oğlu hayatta.’’
‘’Bu kanıya nasıl vardınız ki?’’
‘’Tahminime göre o gün öldü diye gösterilen Engin isimli çocuktan birkaç yerde yurttan kalan çocuk buldum.’’
‘’Amirim bu isimde Türkiye’de birçok kişi var.’’
‘’Biliyorum Kamil ;ama ölen çocuğun soyadına benzer birisini buldum.’’
‘’Bu demek amirim.’’
‘’Ölen çocuk Engin Güzelyurt.Yurtlarda büyüyen Engin isimli bir çocuğun adı da Engin Güzeltepe.’’
‘’Yani...’’
‘’O çocuk bence o evden kurtuldu ve kaçtı.Sonra da soyadını değiştirtti .Belki de bunu o yaşında yapamasa da o gün gazeteler sadece ölen çocuğun adını yazmışlardı soyadlara pek dikkat edilmedi.’’
‘’Nasıl edilmesin amirim her ölenden sonra haberde ad da soyad da söyleniyor artık.’’
‘’O dönemler tek kanal devri.Bu o zaman pek belli olmazdı.Belki de dediğin gibi denmiştir ama yurtlar buna pek dikkat etmemiştir.Belki de bir yakını bu çocuğa yardım etmiş olamaz mı?’’
‘’Olabilir amirim.’’Başkomiser Celal daha fazla soğukta beklemek istemeyerek yardımcısı Kamil’e
‘’İki polis apartman girişinde kalsın gecenin bu saatinde kimseyi de rahatsız etmeyelim.Sen de diğer adamla birlikte yukarıya eve gel.Ev o günden beridir uğursuz denilerek boş bırakılmış anlayacağın harabe gibi bir şey.’’
‘’Tamam amirim.’’der demz iki polise işaret edip kapının başına koyar.Kendisi de amirine yardım ederek apartmana girerler yanındaki polisle birlikte.Uzakta olanları seyreden Ölü katil ise konuşmaları az çok duyup
‘’Ulen bunlar annemin ölümünü araştırıp benim kaçtım mı kaçmadım mı işini öğrenmek istiyorlar...’’dedikten sonra biraz düşünüp
‘’Eğer kaçıp dayımdan yardım aldığımı bilirlerse onunda beni parasızlıktan yurda verdiğini öğrenirlerse işim biter.Ne yapacağım ben artık.’’diye düşünür.Aklından türlü türlü kurtulma yolları geçiyordu ;ama hangisini seçeceğini kendisi bile doğru düzgün bilemiyordu.Böyle düşünceler arasında kalan Ölü katil, polislerin ve başkomiser Celal’in araştırma işine karışmayacağına kendi kendine bir yöntemle söz verip hatta yemin edip araştırmanın sonlandırılışına kadar soğukta tir tir titremeye mecbur kalır.Neredeyse bu ilginç yöntemleriyle kendisini eğitiyordu bir nevi.

5 katlı apartmanın 4.katına çıkmışlardı.Kamil, amirini kucağına alıp taşımıştı buralara kadar.Diğer poliste tekerlekli sandalyeyi taşımıştı 4.kata kadar.Öyle ya da böyle gelmişlerdi 4.kata ve yıllardır kapalı kalan evin önüne.Kamil, evin sahibinden aldığı anahtarla kapıya sokar anahtarı ve kapıyı açtığında ağır bir küf kokusu ve evin çoğu yerinde bulunan tahtaların havasızlıktan yarattığı kokuyla karşı karşıya kalır.Amirine dönüp
‘’Efendim bu ev kaç yıldır kapalı ya evin içinde çok ağır koku var.’’
‘’Sanırım 17 yıl kadar.’’
‘’Epey olmuş.17 yıl olduğu evdeki kokudan belli oluyor amirim.’’
‘’Tamam bırak konuşmayı da girelim eve.Araştırmamız ve görmemiz gereken çok şey var.’’Kamil tamam işareti yaptıktan sonra eve girer üçlü.Ev ise 2 oda bir salondan ibaretti.Odalara bakmayı sonraya bırakıp salona gelirler.Bunun nedeni ise Zehra’nın evin salonunda zehirlenmiş olmasıydı.Ve o ortama bakmayı istiyordu Celal.Salona gelip odada hiçbir şeyin olmadığını görür üçlü.Celal birden evin salonunu gördükten sonra ceketinin iç cebinden çıkardığı gazeteye bakar.Kamil, amirinin ne yaptığını anlamak istercesine
‘’Ne oldu amirim nedir o elinizdeki?’’Celal, gazeteyi göstererek
‘’Olayın olduğu günün bir sonraki gününde çıkan gazeteyi rica ettim ve gazeteciler beni kırmayıp verdiler araştırmam için.’’
‘’Ee! Ne yapacaksınız ki bu gazeteyle?’’
‘’Amacım olayın yerini buradan görüp boş odada hayal kuracağım anlıyor musun?’’
‘’Anladım amirim.’’diyerek salonun kenarlarına çekilir polis ile Kamil, başkomiser işini daha rahat yapsın diye.
Başkomiser ise gazeteyi karşısına alıp bakar odaya.Gazetede ise ‘’işte bu evde gerçekleşen vahşetle yitti iki can.’’diye yazıyordu ve altta evin salonunun resmi bulunuyordu.Resimde ise yerde bir halı bulunuyordu ve iki kanepe karşılıklı olarak durup sırtları duvara bakıyordu.Televizyon ise iki kanepenin orta hizasında üçüncü duvara dayalıydı.Kapıdan girilince zaten ilk olarak televizyon sonrasında kanepeler ve duvarların arasına açılmış olan dörtgen pencereler görülüyordu.
Başkomiser Celal olayı iyiden iyiye yaşamak istercesine gazeteye birkaç dakika boyunca iyice odaklanarak baktıktan sonra gazeteyi adamı Kamil’e alması için uzatıp olayı düşleyerek 17 yıl öncesine döner aniden.Akşam olmuştu yine İstanbul’da ve oğluyla birlikte oturan Zehra’yı görür karşısında.Ve yardımcısı Kamil ile polise olayı kendine göre ve duyduklarına göre anlatmaya başlar.
‘’İşte bir cinayetin hikayesi bu.İşte bir ailenin bittiği bir hikaye bu.Belki de bu olaydan kurtulan bir çocuğun tüm dünyaya küsüp azılı bir katil olmasına neden olay bu.Artık ne olduğunu kimse bilemez ;ama ben biliyorum.’’Kamil amirinin iyice moda girdiğini görerek
‘’Amirim ne oluyor neler diyorsunuz ya?’’Dese de başkomiser Celal artık onu duymuyordu ve tamamen olay endekslenmişti.Diğer poliste ne oluyor dese de Kamil anlamıştı olanları.Polis arkadaşına dönüp
‘’Endişe etme başkomiser olayın içine girdi artık.Ve o anlatacak olanları ve o gün yaşananları.’’
‘’Eee! Biz böyle duracak mıyız komiserim?’’
‘’Durmayacağız sadece başkomiserin dediklerini dinleyeceğiz o kadar.’’
‘’Anlıyorum.’’desede polis olanlardan pek anladığı gözükmüyordu.Başkomiser Celal ise olaya ve o günün akşamında yaşananlara gitmişti tam da 17 yıl öncesine.Ve anlatmaya devam ediyordu adamlarına
‘’Evet o akşamdı ve o akşam yitti bu kanepenin üzerinde ağzından köpükler gelerek Zehra.Oğlu ise belki de saklanmıştı babasından ya da annesi ben olmasam da bari oğlum kurtulsun diyerek saklamıştı oğlunu bir yerlere.

Yıl 1984’tü.Türkiye siyasi anlaşmazlık ve istikrasızlığın içerisinde yuvarlanıp gidiyordu.Dönemin başbakanı Turgut Özal, Devlet başkanı da Kenan Evren’di.Ortalık darbe olup bitse de hala karışıktı.Ve arkadaşlarından aldığı karın seni erkeklerle aldatıyor sözüne kanan Müfit dönüyordu evine.
Evde ise salonda oğlu Engin’le birlikte salondaki masanın yanında sandalyede oturuyordu Zehra.Oğluna son kez baktığını düşünerek kelimeleri satırlara döküyordu.Belki de belki de diye diye atlatmıştı kocasından kendisi hakkında konuşulanları.Ama bu gün kendisi de biliyordu ki kocası Müfit yine arkadaşlarıyla birlikte zıkkımlanmaya gitmişti ve yine dedikodulara kapılıp karşısına dikilecekti.Kocası bilmesede olanları, arkadaşlarının karısına neler yaptığını kendisi biliyordu kocasının yanında dost diye yanaşanları ne yılan olduğunu.
Satırlara kelimeler tek tek düştükçe sanki Zehra’dan da bir şeyler kopup gidiyordu.İstanbul’un üzerine çöken akşamda cabasıydı.Zehra artık her gün duyduğu dedikodulardan ve kocasının bir gün kendisine yapılan tecavüzü öğreneceğinden korkarak bu ölüm mektubunu yazıyordu yanındaki oğlu Engin’e rağmen.Bir oğluna bakıyordu bir kağıtta yazdıklarına bakıp ağlıyordu.Küçük Engin’de hiçbir şeyden haberi olmadan bakıyordu gözlerinden yaşlar gelen annesine.Annesinin ne yaptığını pekte bilmesede bakıyordu yine.Annesinin kendisini hep koruyacağını bilerek sarılıyordu annesinin ellerine ‘’Anne beni bırakma olur mu?’’dercesine.Zehra’da ‘’Bırakmayacağım seni biricik oğlum.’’dercesine sarılıyordu oğluna.
Yaza yaza bir sayfayı doldurmuştu Zehra.Ve daha fazla yazmanın gereği yok diyerek mektubu dörde katlayarak zarfın içine koyup oğluna döner.Mektubu oğlunun ellerinin arasına bırakıp der her şeyden çok sevdiği oğluna
‘’Beni üzmeyeceğine söz ver bakalım Engin’im?’’
‘’Ne oluyor anne?Ben seni hiç üzmem ki şimdi üzeyim anneciğim.’’
‘’Olsun sen ver sözünü.’’
‘’Tamam söz anne üzmeyeceğim seni.’’
‘’İyi o zaman şimdi de bu mektubu bana ne olursa olsun saklayacaksın olur mu?’’
‘’Ne mektubu bu anne?’’
‘’Bir gün açıp okuyacaksın oldu mu?’’
‘’Neden şimdi okumuyorsun ki bana yazdıklarını anne?’’
‘’Olmaz oğlum.Zamanı gelince herkes her şeyi öğrenmeli senden.O yüzden bana her ne olursa olsun saklayacaksın tamam mı bu mektubu söz mü Engin’im?’’Engin, annesinin gözlerinden dökülen yaşları görerek
‘’Tamam anne sen ağlama yeter ki.Söz veriyorum.’’diyerek sıkıca mektubu eline alıp sonra pantolonunun cebine sokar.
O sıralarda ise Müfit’in evden çıkmadan önce kendisine dedikleri aklına gelir Zehra’nın.Onlar ise şunlardı;
‘’Akşam eve geç gelecem hanım ;ama seninle şu dedikodu konuşup hesabını keseceğim duyduklarımın.Ya cezanı çekeceksin ya da kurtulacaksın.’’diyerek sarhoş sarhoş konuşup çıkıp gitmişti evden Müfit.Zehra bu düşünceler içinde kocasının artık kendisine inanmadığını ve elaleme ve en yakın arkadaşları olan Yavuz, Serkan ve Bora’ya inandığını hissederek kendisine bu gece çokça kötü şeylerin geleceğini hissedip önce mektubu yazmıştı ve sonra da oğlundan sözler isteyip vermişti mektubu biricik ve her şeyden çok sevdiği oğluna.Daha fazla vakit kaybetmek istemeyip masadan kalkıp yanın oğlunu da alıp salondan çıkarlar.Başkomiser Celal’de salondan çıkıp Zehra’nın oğlunu babasından sakladığını düşünerek karşılıklı bulunan iki odanın arasındaki duvarın karşısına gelir.
Zehra ne yapacağını düşünürken birden oğlunu saklaması gerektiği gelir ve elinden tuttuğu oğlunu odalara koymak yerine birkaç gün önce dedikoduların iyice arttığı günlerden birisinde kocasının evde olmadığı saatlerin birisinde eve bir usta getirtip iki odanın arasındaki duvarı oydurtup gizli kapı yaptırmıştı.Zehra ise bunları ev hanımı olduğundan değil gençliğinde üniversite de siyasal okuyup bir sürü ajanın yaptığı gizli numaraları hayatının ilerleyen zamanlarında kullanabilirim diye burayı yaptırmıştı.Ve oydurduğu yeride duvarın kalan kısımlarındaki renge boyayıp gizlemişti.Ve kocası bunu hiç bilmiyordu ve ömrünün sonuna kadar da bilemeyecekti bu sırrı.
Zehra yaptırdığı bu kapıyı hatırlayarak duvara elini atar ve çok ince yaptırdığı kilit eline gelir.Kilidi yana sürükleyip açar ve karşısına rahat 3 kişinin sığacağı bir yer çıkar.Engin bu yeri hiç görmediğinden annesine dönüp başını da yukarıya annesine bakmak için kaldırıp der
‘’Bu nedir anne ben burayı evde hiç görmedim?’’
‘’Burası senin için tamam mı?’’
‘’Benim için mi neden anne?’’
‘’Seni saklayacağım oldu mu oğlum?’’
‘’Neden ki?’’
‘’Nedeni var mı oğlum baban gelince saklanbaç oynayacağız ama sen evvelden saklanıp kurtulacaksın oldu mu?’’Engin durduğu yerde zıplayıp sevinir olduğu yerde.Annesinin gözlerinin içine bakıp
‘’Tamam anne de nasıl çıkacağım sonra?’’
‘’Çok kolay oğlum.15 dakikaya baban evde olur.Baban geldikten sonra çokça sesler duyarsan hep bekle burada herhangi bir şüphen olduğunda çık ve ardından da evden çıkıp dayının yanına git oldu mu?’’
‘’Ama giderim de sen olmayacak mısın yanımda?’’
‘’Olacağım anneciğim geleceğim sana.Sen bu arada dayının evini biliyorsun değil mi?’’
‘’Biliyorum.’’sonrasında Zehra, oğlu Engin’i küçücük odaya koyup kilidi çeker ve oğluna da nasıl açılıp kapatıldığını gösterip saate bakar.Saat 23:58’i gösteriyordu.Kocası hiçbir zaman geç geleceğim dediği günlerde olsa 24:00 sonra eve gelmemişti hep zamanında evde olmuştu.Zehra oğlunu sakladıktan sonra salona dönüp kanepeye oturur.Sonunu bekleyen asılmayı bekleyen suçlular gibi kolu kanadı kırılmış bir halde oturur.Ve tam 23:59:38’de zil çalar.Zehra yerinden kalkıp salondan çıkıp kocasına kapıyı açar.Kocası dediği gibi evden çıkmadan önceki hali gibi sarhoş dönmüştü evine.Zehra sesini çıkarmadan kesileceğini anlayan koyunlar gibi salona geçer kocasının arkasından yürüyerek.Siyasal okuyup sevdiği adam uğruna vazgeçmişti her şeyden ve hayallerinden.
Şimdi ise hayatının bitirileceğini hissediyordu.Yerine oturup kocasına bakar ne diyecek diye Müfit ise karısına bakıp
‘’Yattı mı oğlan?’’
‘’Yattı.’’der Zehra.Müfit ise karısına kötü kötü bakarak
‘’Aşağılık kaltak yine kimlerle düşüp kalktın lan?’’Zehra sesini çıkarmadan dinler kocasının dediklerini Müfit ise devam ediyordu ağır sözlerine
‘’Yine mahallede herkes seni konuşmuş artık namusum iki paralık oldu senin yüzünden.’’Zehra daha fazla dayanamayarak kocasına
‘’Ben ne yapmışım ki arkadman konuşuyorlar yüzüme diyemiyorlar mı dediklerini?’’
‘’Sus be pis kaltak.Artık senin kaçamaklarını dinlemek istemiyorum tamam mı?’’
‘’Ama ben bir şey yapmadım ki Müfit.Sadece seninim diye laf atıyorlar arkamdan.’’
‘’Atarlar tabi seni hep birileyle görüyorlarmış.’’
‘’İşte hep mışlı mışlı konuşuyorlar arkamdan anlasana seni benden almak isteyenler var.’’
‘’Yok...sen zaten benden gitmek istiyorsun ki başkalarıyla yatıyorsun.’’
‘’Ne yapacaksın artık.Bana değilde denilenlere mi kulak vereceksin ha! Öldürecek misin beni bu gün ve bu gece?’’Müfit, karısını çok severek evlenmiş olsa da dedikodular yiyip bitirmişti kendisini ve hem dedikodulardan kurtulmak için hem de karısının kendisini aldatmasını kendisine yediremeyerek oturduğu yerden kalkıp mutfağa yönelir.Zehra ise kendisini dilemeyip giden kocasına kızıp
‘’Nereye gidiyorsun şimdi?’’
‘’Bekle oturduğun yerde beni az sonra geliyorum yanına.’’diyerek yalpalaya yalpalaya ilerleyip mutfağa girer ve iç cebine sakladığı küçük şişe içinde zehiri bir bardak suya koyup geriye döner salona ve yerine oturup karısına bakarak der ki
‘’İç bu zıkkımı tamam mı?’’
‘’Ne bu şimdi konuşuyorken su da nereden çıktı?’’
‘’İç dedim sana tamam mı?’’diyerek bağırıp kızar karısına.
‘’Anladım beni zehirleyerek kurtulacaksın değil mi her şeyden hem de bir hiç uğruna?’’Müfit sarhoş olsa da her zaman kendisinde bulunan deli gücü harekete geçer ve yerinden kalkıp karısının üzerine gelerek karısının ağzına zorla bardağı uzatıp sudan birkaç yudumda olsa içirtir.Karısı bu duruma engel olmak istesede kocasının sinirlendiğinde deli gibi güçlü olduğunu bildiğinden fazla direnemez ve suyu içmek zorunda kalır.Üç yudum kadar yutar.Müfit ise geri çekilip oturur yerine.Karısına bakıp ilginç bir biçimde sırıtır karısına bakarak Zehra ise
‘’Ne oldu zehirledin bir de gülüyor musun?’’
‘’Gözlerimin önünde köpüre köpüre adice öleceksin pis kaltak.Ettiklerini bulacaksın herkes gibi.’’Zehra artık sonunun geldiğini ve hayatta birkaç dakikasının kaldığını anlayarak bekler sonunu koyunlar gibi.
Birkaç dakika sonra köpürmeye başlar olduğu yerde Zehra.Geçen her dakika da köpürmesi artan Zehra oturduğu yerden bilincini yavaş yavaş yitirmesinden ötürü yere düşüp kocasına bakar her şey olsada ve yalvarırcasına bakar ;ama artık kocam dediği aynı yastığa baş koyduğu adam tanıdığı adam değildi ve saçıyordu kendisine tüm kötülükleri.Zehra giderek kötüleşir ve yavaş yavaş bedenini kendisini almaya gelen azraile teslim eder.Müfit ise pis sırıtışlarını giderek artırıp karısı gözlerinin önünde ölürken hayatım dediği kişi hayattan koparken kahkahalar atarak güler alçakça.
Ve olan olmuştu artık.Her şey için geçti.Zehra’nın soğuk bedeni karşısında duruyordu Müfit’in.Müfit ise gülmesini kesip yerde cansız yatan karısına bakıp ağlamaya başlar birdenbire.Neden böyle bir şey yaptığını düşünür.Ve bir kere başlamıştı artık öldürmeye ve karısıyla ilgili hiçbir şeyin kalmaması için odasında yatan oğlunun yanına gider.Başkomiser Celal ise artık olayı yaşamıyor adeta olayı bizzat kendisi yönetiyor gibiydi.Ve Kamil ile polisi de peşinden sürükleyip karşılıklı olan iki odadan sağdakine girip bakar odaya ve Müfit oğlunun yattığı yatağa bakıp üzüle üzüle baktıktan sonra kapıyı ardına kadar açık bırakıp mutfağa gider.Engin ise birçok ses duyduğundan iyice şüphelenip çıkmak isteyerek sessizce açar gizli dolabı.Ve açıp atlar koridorun ortasına ardına dönüp hemen dolabı kilitleyip mutfakta birisinin sesler çıkardığını duyarak evin kapısına yönelir.O an muftakta tüpü çıkartıyordu Müfit.Engin ise küçücük yaşında da olsa aklını çalıştırıp evin kapısına yönelip bu ses hengamesinde evden çıkmayı düşünür.Müfit ise tüpü çıkartıp yavaşça açar ve açık bırakır.Sonra da mutfağın açık kalan iki camını kapar hava evin içinde kalsın diye.Engin ise çoktan kapıyı açmıştı ve sessizce kapıyordu.Küçücük de olsa bir şeylerin kötü gittiğinden annesini bir daha göremeyeceğinden korkuyordu.Ve bu halde de olsa çıkar gider evden.Müfit ise evin her odasındaki camları kapıları kapatıp sadece oğlunun yattığı odanın kapısını açık bırakıp oğlunun yattığı odaya son bir kez bakıp
‘’Elveda oğlum...’’diyerek döner ve evin giriş kapısına gelip kapıyı açıp bakar.O anda başkomiser Cela kimsenin hatta gazetelerin bile bilmediği ve sadece emniyetin bildiği bir şeyi paylaşır polislerine
‘’Size kimsenin bilmediği bir şeyden bahsedeceğim çocuklar.’’
‘’Nedir amirim?’’diye sorar Kamil.Celal ise
‘’Emniyet herkesten önce bu işi bildiğinden gazete ve halktan bir şeyi saklamıştı.’’
‘’Neyi amirim?’’
‘’Bunu bende bilmiyordum ta ki araştırana dek.Ama öğrendiğime göre o gün evden bir ceset çıkmış.Ve Engin denen çocuk kayıp olduğundan ve o akşamüstü çocuğu evin balkonunda görenler olduğundan o zamanın polis amirimi çocuğu bulamayız diyerek öldü demiş gazetecilere.’’
‘’Ee! Ama cenaze yapılmamış mıydı çocuk için?’’
‘’Evet yapıldı ;ama mezara konan oyuncak bir bebekti sadece.’’Kamil ve diğer polis duydukları üzerine iyiden iyiye şaşıp kalırlar öylece.
‘’Bu nasıl iş amirim olur mu böyle bir şey saklanır mı herkeslerden?’’
‘’Emniyet her zaman zaafiyet yaşadı ve o günlerde de böyle bir görevsizlik yapıldı ki saklandı ama tabi ki de bu bir hataydı Kamil.’’
Müfit son kez göreceğine evine balıp kapıyı kapatır ve kilitleyip gider.Ve böylece herkes küçük Engin’i öldü bilir. Araştırmada böylelikle biter.Celal, yardımcısı Kamil’e dönüp
‘’Ne o şaşkınsın?’’
‘’Neden böyle bir bilgiyi önemli şeyi en son dediniz ki bize?Ve neden o günkü emniyet sakladı böyle önemli şeyi?’’
‘’Tek diyeceğim o günkü şartlar.Ama bu bence Engin’e yaradı ve ona yardım eden birisi olmalı ki.Çünkü o yaştaki çocuk tek başına nasıl gidip soyadını değiştirecek ve kendini böyle bir işten kurtaracak ki.’’der ve salondan çıkıp evin kapısına gelip durur başkomiser Celal polislerine dönüp
‘’Peki her şey tamam da bu çocuk burada ölmeyip yaşadıysa nereye saklandı da kurtuldu ki?’’
‘’Babası yattığı yere bakmıştır herhalde.’’
‘’Karısına zehir içeren sarhoş olsa da bakmıştır herhalde.’’diyerek o gizli kapıyı ya da odayı göremeden evden çıkıp giderler ve birkaç parça da kanıt toplayıp ayrılırlar.kapıda bekleyen iki polis Kamil’i ve kucağındaki amirlerini görüp yardım ederler.Başkomiser Celal arabaya binmeden önce sokağın iki tarafına bakıp küçük Engin’in hangi yöne kaçtığını düşünüp
‘’Nereden gitmiş olabilir ki?’’der.Kamil ise
‘’Ne dediniz amirim?’’der.Celal ise konuyu değiştirip
‘’Acaba bu çocuğa herhangi birisi mi yardım etti yoksa bir yakını var mıydı Güzelyurt adında?’’
‘’İsterseniz araştıralım?’’
‘’Bu güzel fikir Kamil.Belki akrabasını bulabilirsek onun ağzını arayıp bulabiliriz Engin’in, Ölü katil olup olmadığını?’’deyip binerler 5 polis birden arabaya ve saniyeler içerisinde sokaktan geldikleri yönün tersine girip ayrılırlar. O an arabaların arasında oturup saklanan Ölü katil polislerin ayrıldığını görüp kalkar yerinden ve köşeyi dönen arabaya bakıp der ki kendi kendine
‘’Ulen bu polis dayımı bulursa ben ne ederim.Bütün foyam ortaya çıkar.Ve kalırım öylece hapishanelerin içerisinde... Derhal seni bulmalıyım dayı.’’diyerek son bir kez bakar evlerine Ölü katil. Ve o gün evden çıkıp polislerin geldiği sokaktan gittiğini hatırlayarak durur öylece.Ama o an sanki gözlerinin önünde gerçekten bir çocuk sokağın o tarafından gidiyordu ve dönüyordu köşeyi.Bu durum şaşırtmıştı kendisini ;ama yine de kendisini toparlayıp bakar önüne.
Artık tek çaresinin dayısını polislerden önce bulup kendisini bir an önce bu başkomiser Celal’den kurtarması gerektiğini düşünür.Adamı sakat bıraksa da bu duruma üzülsede Ölü katil, başkomiserin bu halinde bile kendisine bela olacağını düşünüyordu.Derin ve çokça düşüncelere dalmak yerine gitmenin ve dayısını arayıp bulmadan önce biraz dinlenmesinin gerektiğini hissedip polislerin gittiği yönden ayrılır çocukluğunun geçtiği sokaktan.
O an ise sokaktan ayrılırken bir an için gökyüzüne bakma ihtiyacı duyarak başını usulca kaldırıp bakar.Ve annesinin son gördüğü andaki sulueti belirir gözlerine ve yine birkaç damla yaş düşer yere.Durdurmak için ellerini kullansa da ağlamak ister annesi için.
‘’Ulen hayatta kimse için ağlamadık hiçbir olay için ağlamadık.Bari annem için annemin öldürülüşü için tuttmayayım gözyaşlarımı yerlerinde de salayım gitsin nereye kadar gidecekse.’’diyerek gözyaşları döke döke annesini son gördüğü anı hatırlaya hatırlaya yalnız başına gecenin karanlığına yuvası, evi olduğu karanlıkların ve kötülüklerin içerisine girip, karışarak kaybolur gider yine bir başına ve yalnız.Artık onu durdurabilecek miydi başkomiser Celal, yoksa Ölü katilin dayısı her şeyi ortaya mı çıkaracaktı?Bir soru içinde aklı karışan başkomiser Celal ve Ölü katil artık zamanın kendilerine ne getireceğini bilmeden iki ayrı yoldan giderler evlerine ;ama ikisi de aslında tek bir şey düşünüyorlardı.Artık birbirlerinin düşmanıydılar ve ikisi de birbirini alt etmeye kararlıydı.Ama bu arada gece iyiden iyiye çökmüştü İstanbul’un üzerine ve soğukla birlikte gidiyordu iki düşman evine...



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın gerilim kümesinde bulunan diğer yazıları...
Ölü Katilin Öyküleri - 1
Ölü Katilin Öyküleri - 9
Ölü Katilin Öyküleri - 3
Ölü Katilin Öyküleri - 7
Ölü Katilin Öyküleri - 6
Ölü Katilin Öyküleri - 4
Ölü Katilin Öyküleri - 5
Ölü Katilin Öyküleri - 11
Ölü Katilin Öyküleri - 10
Ölü Katilin Öyküleri - 2

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Yakalım Bedenlerimizi [Şiir]
İçinde Senin Olduğun Sevişmeler [Şiir]
Hayallerdeki Sevişmelerimiz [Şiir]
Toprağa Düşen Yitik Hayatlar [Şiir]
Bir Mezar [Şiir]
Bir Sevda [Şiir]
Aç Kalbini Yüreğime Doğru Güzel Kız [Şiir]
Issız Yürek... [Şiir]
Deniz Gözlüm [Şiir]
Kısa Bir Söz [Şiir]


Barış Ünlü kimdir?

Ben Barış Ünlü. 1990'dan beridir hayatla bir olup yaşayıp gidiyorum. Herkesin yazar olması için destek olmaya ve de kendiminde yeteri kadar hatta yeterinden daha fazlasını yaparak sizlere ve bu siteye üye olan ya da olmayıpta bu sitede dolaşan herkese güzel şiirler, denemeler, öyküler ve de romanlar yazarak sizlere güzel şeyler yaşatmayı umuyorum. Bu yüzden buradayım ve de burada olmaya devam edeceğim. Ben sizlere ve sizin gibi okur severlere açılıp oradan da hayalim olan yazarlık serüvenine katılıp büyük ve adı her daim söylenen hatırda olan bir büyük yazar olmayı hedefliyorum.

Etkilendiği Yazarlar:
ORHAN VELİ'DEN BAŞKASI ASLA


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Barış Ünlü, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.