İnsan melek olsaydı dünya cennet olurdu. -Tevfik Fikret |
|
||||||||||
|
Yüzüme bir el değiyor, sırılsıklam olan bir çift göz taşıyorum uykularımda ve sen ellerimi durmadan öpüyorsun, biliyorum; yüzüme senin elin değiyor. Uykumda konuşmaya başladığımda oniki yaşımdan gün almaya başladığımı hatırlıyor, uykumda konuştuğumu iddia edenlere son sürat küfürler edip kendimi bu iftiraya karşı inanılmaz bir cengaverlikle koruyordum. Uykusunda konuşan bir çocuk değildim ben biliyordum, uykusunda konuşacak kadar derin bir çocukluk yaşamıyor -ki bu konuda kendimi inanılmaz şanslı görüyordum. Lakin derin uykulara dalıyor bazan onbeş bazan yirmi saat uyuduğum oluyordu. Benden ve uykularımın derinliğinden korkan sığ beyinli arkadaşlarım ütopik bir sevda yaşayan aşığa bakar gibi bana uzun uzun bakarlardı. Bildiğimiz oyunların tamamını uykumda oynadığımı hatırlıyorum mesela. Ezber ettiğimiz tüm küfürler ağzım köpürürcesine yankılanıp duruyordu dudaklarımda, üstüm başım sırılsıklam uyandığımda başucumda onlarca akrabamın tedirgin ruh haliyle beni izlediklerini, anlamlı anlamsız suratıma baktıklarını yalnız ve yalnız babaannemin beni sarıp sarmaladığını hatırlarım. Kişiliğimin çok derin bir yerlerde kaldığını düşünürdüm uyandığım vakitler, ben büyümüş tekrar küçülmüş kendimce oyunlar oynayarak insanları test ediyor bir havadaydım. Okula başladığım zamana eşdeğer bir zamana denk geliyor tuhaf zamanlar silsilesi ve yalnız karanlık efsaneleri. Uyumadan içtiğim sütlerin, yediğim yemeklerin dokunmasından endişelenip uzun bir zaman, uykuya dalmaya saatler kala içmekten ve yemekten kesilirdim. Babaannemin kalın ve tok sesinden aşk öyküleri dinler kendimce bir zaman yolculuğuna çıkar, o yolculuklarda bilmediğim yüzlerin ifade zenginliğine kendimce yorumlarda bulunur, karakter aradığım her gözde renksiz mutluluk heyecanları yaşardım. Hikayelerin tamamı gerçek idi yalnız ve yalnız dinleyen biz çocuklar arasında ben bunların farkındaydım, illa ki bir akrabamın beni soyut gibi duran bu hikayelerden etkilendiğim için azarladığını dalga geçtiğini hatırlar şimdiki halimle onu aciz bir insan vasfıyla yad ediyorum. Bazan olur olmaz kazalar yaşanıyordu rüyalarımda; bir gün okul servisimiz taklalar atıyor, herkes içinde paramparça olurken ben burnum dahi kanamadan servisten dışarı çıkıyor ve bir tablo izler gibi servisin yamuk yumuk halini dakikalarca izliyordum. Bazan sıra arkadaşlarımın aksine tüm ödevlerimi eksiksiz yapıp ilkokul öğretmenimin tatlı tebessümüyle kendi ruhani düyamda hazların en kıdemlisini yaşıyordum. Bazan babaannemle yemyeşil kırlarda elele dolaşıp ona sevdiği papatyaları topladığımı görür, o yanımda diye kendimi mutlulukların en sarhoş halinde farzeder, aşk adını ona ikinci bir isim olarak yakıştırırdım. Bazan o yaşta araba kullandığımı, herkesin beni gıpta ederek izlediğini, bir düyük adam edasıyla köy yolundan hızlıca tozu dumana katıp geçtiğimi görürdüm. Uykumda konuşmaya başlamam ise tamamen çocukluk kavgalarımızın can yakan noktalarında ve ayrıntılarında gizlidir. Amcaoğullarım en yakın arkadaşlarım idi ve en yakın arkadaşlarımın benim çok dışımda insanlar olmaları tuhaf karşılayabileceğim bir ayrıntı olarak beni esir alırdı. Beraber büyüdüğümüz, herşeyi beraber yaşadığımız insanlar nasıl olabiliyordu da benim dışımda benden uzak birer çocuk olabiliyorlardı. Uzaklık veyahut yakınlık derecesine göre sevmezdik birbirmizi, en yakınımızdaki en uzağımız olabiliyordu bazan, en uzağımızdaki en yakınımız. Bazan uyanıp saatlerce ağladığımı, gördüğüm rüyalardan etkilendiğimi hatırlarım. Bazan bir ninni dinler gibi babaannemin sesini dinler ne söylerse söylesin ders alır kendimce bir sonuca varırdım. Bir gece rüyamda büyükbabamı gördüm mesela; ben bir yaşındayken kaybettiğimiz büyükbabam bana oyuncak tabanca alıyor ve ellerimden tutup çarşı pazar gezdiriyordu. Bir gece; büyükbabam babama nasihatlarda bulunuyor, o an’da babamla büyükbabam yer değiştiriyor ben babam oluyordum, babam büyükbabam. Uykumda konuştuğum tüm zamanlar ve değişik rüyalarla uyandığım tüm vakitler aşk dolu gözlerle karşılaştığım doğru. Hergün delirdiğim üzerine rivayetler dolaşıyor ve ben bu rivayetlerden çok uzak bir ruh halinde kendi dünyamda savaşıyordum. Karanlık zamanlar yaşıyordum, soba sıcaklığına uzak geceler, kendimle konuştuğum uzun vakitler sonucu babaannemin bana tedirgin bakışlarıyla biten akşamlar. Oniki yaşın ne anlama geldiğini elbet ki çocuğum olduğunda daha iyi anlayacak, onun rüyalarında daha bir anlam bulmaya çabalayacak ve kendimce onun rüyalarıyla özdeşleştirilecek bir hayat yaratacağım. Yüzüme bir el değiyor, sırılsıklam olan bir çift göz taşıyorum uykularımda ve sen ellerimi durmadan öpüyorsun, biliyorum; yüzüme senin elin değiyor. Yıllar sonra aynı kabusları görüyorum, bir kadın durmadan ağlıyor rüyalarımda, ağlayan bir çift göz taşıyorum uykularımda ve sen ellerimi durmadan öpüyorsun, biliyorum; yüzüme senin elin değiyor. Gözlerime senin bakışların değiyor, çocukluğuma kadar uzanan bir hatıra taşıyorsun cebinde ve ben çocukluğumdan hatırlıyorum bu tadı. Uykularımın en derin kadını, en güzel gözlü ağlayanı, ellerimdeki sıcak öpüşlerin sahibi, uzatmadan söylemeliyim ki; yıllar yılı yaşadığım beden sana ait. Senin için taşıyorum sanki tüm bu yorgunlukları, senin için geziniyorum bu kainatı ve ben sana kavuşmak üzere görevlendirilmiş eski bir zaman savaşçısı. Rüyalarıma giriyorsun olur olmaz sonbahar akşamları, mevsimleri karıştırıp beni harcamaların da cabası. Uykumda konuştuğum tüm zamanlar geride kaldı farzederken sen karşıma çıkarak alaşağı edebildin. Yok edebildin mevsimsiz bedenimi, güneşsiz gözlerimi kör edebildin, susuz toprağa benzeyen tenimi karış karış gezip üzerinde hüküm sürebildin. Ellerimi ellerin farzedip herşeye ikna edebildin, beynime bir böcek girmiş gibi delirtebildin, kalbimi sudan çıkmış bir balık gibi işkenceyle yokedebildin. Yıllar sonra aynı kabusları görüyorum, rüyalarımda ağlıyorsun, ben gözlerini taşıyorum avuçlarımda ve sen durmadan sevişiyorsun benimle, bedenimle. Ruhsuz bir halde sadece izleyebiliyorum seni, gözlerime hakim olamayıp seni hayranlıkla süzebiliyorum. Çocukluğuma geri dönüyorum, uzun soluklu sevişmelerimizde; sen hayalimdeki kadın oluyorsun ben oyuncağıyla oynayan mutlu bahtiyar çocuk. Sonra yine karanlıklar başlıyor, gece esir alıyor yokluğunda beni ve ben kendimi babaannemin hikayelerine teslim ediyorum. Sonsuz bir aşkla dinliyorum, kulağımda yeni bir şarkı gibi sözleri yankılanıyor, karşımda ne sen ne de babaannem. Rüyalarımda ikiniz, biri hayatı bahşeden kadın, öteki hayatı aşkla dolduran kadın. Yüzüme bir el değiyor, sırılsıklam olan bir çift göz taşıyorum uykularımda ve sen ellerimi durmadan öpüyorsun, biliyorum; yüzüme senin elin değiyor. Harbiye 30/10/09 Saraç..
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © seyfettin araç, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |