Dünya hayal gücünün tuvalinden başka birşey değildir. -Henri David Thoreau |
|
||||||||||
|
Uluslararası bir turizmcisiniz, yüzlerce kilometre öteden bu Akdenizin pek bilinmeyen küçük kasabasının 15 kilometre dışındaki çam ormanlarıyla kaplı nefis bir tatil köyüne gelmişsiniz. Göreviniz, tatil köyü yöneticilerinin, yapmış olduğunuz anlaşmalara uyup uymadığını, firmanızın gönderdiği yabancı turist gruplarının rüya gibi bir tatil yapıp yapmadıklarını ve tatil köyü yöneticilerinin aldıkları ekstra ücretlerin karşılığı hizmeti gerçekten verip vermediklerini ve gezginlerin bir şikayetinin olup olmadığını, yerinde gözlemlemektir. Bu yıllardır her gittiğiniz ve size bağlı otel ve tatil köylerinde uyguladığınız rutin bir iştir aslında. Yüzlerce kilometre öteden gelmişsiniz, durmadan direksiyon sallamışsınız, bayrama yetişmek zorundasınız üstelik ve annenizin çatık kaşları," Yine nereye kaçıyorsun, bari bu bayram evde kal!" diyerek çıkışması, kız kardeşinizin yeşil gözlerinde gördüğünüz derin hüzün sizi de üzmektedir, ancak bu her zaman yaptığınız bir görevdir, zorunlusunuz gitmeye...Yorgunsunuz ve barda iki tek atıp program izleyeyim diyorsunuz. Odanızdan bara iniyorsunuz. Dans eden turist gruplarını, gürültülü müziği dinliyorsunuz bir süre, sevecen bir çift göz de yoktur size bakan. Aklınıza bir şey takılır aniden: "Benim burada ne işim var?" Kumsala inersiniz gecenin karanlığında, martılar size çok uzaktır; kim bilir nerededirler diye düşünürsünüz, dalgaların mırıltılı hışırtısından denizin kumsalı öptüğünü anlarsınız. Denizde yakamozlar, gökte ay ve yıldızlar da yoktur, zifir gibi bir gecedir geçirdiğiniz ve annenizin gitme diyen bakışları gelir gözlerinizin önüne, yetmedi mi yıllardır üzdüğüm dersiniz içinizden ve bu işe bir gereksinim de yoktur aslında, yaptığınız sadece birilerinden, bir yerlerden, bir şeylerden kaçmaktır, korkunuz gözbebeklerinizin karanlığında gizlidir. Bu tek başınalık daha ne kadar sürecek bu yalnızlık diye içinizden geçirirken kız kardeşinizin bu defaki mahzun bakışı takılır aklınıza...Ömrünüz kentten kente, kasabadan kasabaya, otelden otele dolaşmakla geçmektedir. Yılın yedi ayını yalnızlık içerisinde geçirirsiniz, kalanını da yine değişik yerlerde. Evinizde bir yılda üç ay kalmazsınız topu topu ve bu yaptıklarınızın ailemize yakışmadığını haykırmaktadır anneniz yüzünüze,"... artık altmışıma gelmek üzereyim, gel işlerle sen ilgilen, ailemize yakışan bir evlat ol!" Sakin bir yüzle annenize bakmaktasınız, hiç böyle şikayet etmezdi eskiden dersiniz içinizden. Demek ki annem de soğukkanlılığını yitirdi, oysa çelik gibi bir iradesi vardır, çok güçlü bir kadındır. Seni kaybetmekten korkuyorum, yeter diye sürdürülür konuşma. Sesinizi çıkaramazsınız... Şimdi bu gecenin karanlığında bu deniz kenarında böyle yalnız ve ağlamaklı düşünmeye başlarsınız: "Benim burada ne işim var?" Yeni anlaşmalar yapmak, yeni sözleşmeler imzalamak üzere yollara düşersiniz. Size gönderilen teklifleri inceler, Fransa'ya, genel merkeze gönderirsiniz ve raporunuzu eklersiniz,"... otel/tatil köyünün hukuki belgeleri, ruhsat, kredi ve mali kayıtları ile personel seçimi, bilgi ve becerileri yerinde incelenmiş ve ilkelerimize uygun olduğu saptanmış olup, turizm politikamızın yararına olacağı düşüncesinden hareketle onaylarınıza sunuyorum..." Otelin odalarını, mutfaklarını, restoran, bar, disko ve kumsalını, denizini, personel seçimini, bilgi ve becerilerini incelerken, çeşitli kişilerden bilgiler alırken bir yalnız adamsınız aslında. Bu, "benim burada ne işim var?"lar yaşamınız boyunca karşınıza çıkar. Nedeni, kiminiz varken kimsesiz olmaktır, her şeyden ürkmek, kaçmaktır, gizli bir isyandır yaşama karşı, belki de gizli bir intihardır, sizin fark edemediğiniz ancak, annenizin farkında olduğu ve ‘seni kaybetmek istemiyorum’ diye haykırdığı... Dudaklarınızda bir yarılanmış şarkı, bir yarılanmış roman gibi hayat, bitmemiş bir dans, yüzünüzde buruk bir gülümseme, tekrar arabanıza binersiniz, koyulursunuz dönüş yoluna, bayrama yetişeceksiniz, anneniz, kız kardeşiniz sizi beklemektedir. Bursa'ya dönüş yolunda direksiyona sıkı sıkı yapışırsınız ve başlarsınız çocukluğunuzdaki oyunu oynamaya: Siz ünlü bir piyanistsiniz, büyük bir salonda konserinizi binlerce kişi izliyor ve sizi ayakta alkışlıyorlar... Gözlerinizde bir hüzün, bakarsınız yollara: "Benim burada ne işim var?" ERDEN ERKİN... BENİM BURADA NE İŞİM VAR?
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © ERDEN ERKİN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |