Dengeli bir rejimde yemeğin yeri çok önemli. -Fran Lebowitz |
|
||||||||||
|
Kendimle kavga etmeninde artık bir faydası olmayacağına karar verdim. En son ne zamandı hatırlayamıyorum ama sevmekten vazgeçtiğimden beri, şimdi artık düşünmekten de vazgeçiyorum. İçimi acıtan o şeye yavaş yavaş varmak üzereyim nihayet. Ağlamazdım eskiden, ağlatamazdım derdim, derdim yokken… İçinde bulunduğum bu inanılmaz iç acıtan ve burun sızlatan şeyden kurtulmanın yollarını ararken, kendimi bir şekilde kaybettiğimin de farkına varıyorum üzülerek. Her hareket, her konuşma, her dokunuş kalbime hızla fırlatılan bir hançer gibi saplanırken, ben yinede ayakta durmaya çabalıyorum. Tüm bunları yaşarken içimde, bir de dışımın beni sürüklediği maceralarda tökezliyorum zavallı bir çocuk gibi. Bir faydası dokunmadı. Ne yazık ki her elimi attığımda karşımda bir yabancı. Renkleri hep farklılaşan gözümün şeklinde bile yer değiştiren adeta fırıldak gibi. Kime nasıl davranacağımı bulamıyorum, çözmek için çaba sarf etmekten bıktım artık. Kendime yenilmekten hep korktum ve kendime yenildim. BAŞKA BİR GÜN… Sadece konuşulanlarla görebildiklerimizi engelleyerek nice gerçekleri beyinlerimizin arkasına iteriz.Bize zor gelir gerçeği kabullenmek.Kabul edemeyişimiz kendimize yenildiğimizi açık ve net bir şekilde ifade edememekten değil,içimizdeki korkuların bir gece boğazımıza yapışacağından ürktüğümüzdendir aslında.Korkularımızla yaşar,onlarla var oluruz.Bir adım dahi atamamak yer bitirir bizi,ayaklarımızın dibinde hep bir engel vardır. Bu geceleri siner sinsice ve yavaşça yüreğimizin üzerine. Başını yastığa koyarsın, gözlerini kapar gibi yaparsın, birden aklına onu unutamadığın gelir. Korkuların seni yeniden esir alır birden bire, bir ömür boyu onu unutamayacağım sahiden de, içimdeki bu acıyı bir türlü atamayacağım biliyorum… Gözlerini biraz daha sıkarsın açmamak için. Açmak istemiyorsun gözlerini, tıpkı benim gibi, işte o an içime çöreklenip duran bu sinsi acı tekrar hortlar ve gözlerimi açarım odanın karanlığında. Odam karanlık ve sessiz… Karşımda da odamın kocaman camı var. Karabasan üzerimden gitsin diye gözlerimi sabitlediğim noktadan cama yönlendirdim. Bu gece farklı bir şey yapmalıydım, ya şimdi yâda hiç… Bu şeyler aklımdan birer birer geçerken ben kalbimin atışlarını duyabiliyorum, güm, güm, güm… Ya tansiyonum fırladı, ya da ben öteki dünyaya gidiyorum. Ateşim kırkın üzerine çıktı zannedersem. Vücudumun fonksiyonları bu şekilde değişmeye başlayınca içimde darmadağın filizlenen bu duydu seli, bir sigara içmem gerektiğini haber veriyordu sanki bana. Canım sıkılıyordu gecenin üçünde, karşımda silueti bile olmayan biri yüzünden bu kadar dağılmıştı düşüncelerim. Bir yanım gözlerinden uyku akıyor, sabah erkenden kalkıp işe gideceksin uyu, derken diğer yanımsa,’’boş ver geceyi, kalk otur koltuğa ve canının çektiği gibi davran’’diyordu. Sonunda ikinci yarıma yenik düşmüştüm. Gerçi diğer yanımın söylediği şeyi yapsaydım da yenilmiş sayacaktım kendimi ama… Bir korku filminin içindeymişim gibi. Ani bir refleks ile yorganımı fırlatıp, gözlerimden uyku aka aka sınırlarımı zorlamaya karar verdim. Ayağa kalktığımda iki dakika kadar olduğum yerde bekledim. ‘’Patt’’diye çakmağı ateşledim, sigaranın ucu karanlıkta bir yandı, bir de söndü. Ayaklarımı koltuğun başına dikip, soğuk olsa da dışarısı camı açıp araladım. Gökyüzünü izlerken de içim içime sanki sığmıyordu. Derin derin nefesler alıp veriyordum. ‘’Ne olacak benim bu sonum’’.kim bilir bu kaçıncı gece böyle geçirdiğim. İçtiğim hiçbir şey unutturamamıştı, çektiğim hastalıklarda içtiğim ilaçlarda çektiğim acıyı dindirememişti, yemek dahi yiyemiyordum. Beni acıtan şeyin onun yokluğu olmadığına karar vermiştim sonunda. Bunu kabul etmek bile hayli zamanımı almıştı. Yokluğu beni bu kadar acıtmıyorsa neydi o zaman? Özlemişim… Yatağımdaki gibi gözlerim kapanmıştı aniden, sigaram bitmiş kollarım da soğuktan donmuştu. Gözümden sicim gibi dökülen yaşlara engel olamıyordum kahretsin ki! Kahretsin! Aç şu gözlerini, aç da bak şu koskoca dünyaya. İçime kan damlıyordu, kan. Ayağa kalkıp camdan başımı çıkarmış dışarıyı izliyordum. Hayat bütün acılarıma rağmen devam ediyor, dünya dönüyor, gecenin üçünde bile insanlar arabalarıyla bir yerlere gidiyor ya da oralardan geliyorlardı. Bir tane daha sigara yaktım… Bir şey fark ettim yine, ağlamam bu gece kısa sürmüştü, son damla göz pınarıma yapışıp orada kalmıştı ama ben susmuş ve hatta inanılmaz bir şekilde kaşlarımı çatabilmiştim uzun zaman sonra… ‘’Yok, yok ben özlemedim. Özlem değildi bendeki bu acı. Özlemiş olsaydım bu kadar nefret etmezdim ondan. A aa yine bir kavram öğrendim, nefret… Ben ondan nefret mi ediyorum? Bu korku nefret etme duygusunun vermiş olduğu bir haykırışın sonucu mu aslında? Canımın içine bile sokmaya kıyamadığım, dokunmaya, koklamaya kıyamadığımdan mı nefret ediyorum?’’ O GÜN… Soğumuş havaya bir de şimdi yağmur eklendi. Yağmur o kadar güzel yağıyor ki, bilerek Perşembe gününü hatırladım. Adına şiir bile yazmıştım. Bu şiiri hatırlayınca gülümseyiveriştim nedense. O gün de saat bire geliyordu ve ben eve gitmemeye ant içmiştim. Dışarıda serseriler gibi dolaşırken bardaktan boşanırcasına yağmur yağmış, ben o yağmurda uzayan kaldırımlar boyunca yürümüş ve aynı zamanda ağlamıştım, hem de hıçkıra hıçkıra. Gecenin karanlığında bazı açık dükkânların önünden geçerken içeride oturanlar da bana acıyan gözlerle bakmış ve işin en ilginç tarafı da ağladığımı hiç kimse anlayamamıştı, çünkü zaten o gün gökyüzüyle birlikte ağlıyordum. Nefret hiç değildi benimkisi, bu ayrılığı hazmedemiyordum. Gururumun incindiğini keşfetmiştim nihayet, evet gururum incinmişti benim. Yokluğundan çok şey öğrenmiştim, acısından ve özleminden, bütün bu duyguları bana yaşattığını hiç bilemeden gitmişti. Kanatmıştı kanatlarımı, beni yaralamıştı, işte bütün hırsım, ağlamak istemem belki uçamayışımın verdiği ezikliğimden kaynaklanıyordu. Şimdi farklı bir şey keşfetmiştim. Ben gurur yapsaydım onu aramazdım, onu merak edip halini hatırını sormazdım, gurur değil bendeki… Bunda gurur olmazdı zaten ben biliyordum, yapamam da. Bunun nasıl olduğunu bile bilmem ki! Neden kendime haksızlık ediyorum? Gurur değilse peki neydi bu? Uykum kaçmıştı, saate baktığımda saatin beş olduğunu görmüştüm. Nasıl olur? İki saatten beri düşüncelerim beni alıkoymuş durumda ha! Zaten uykumda kaçmış, kül tablasına baktığımda on beş tane sigara içtiğimi de görüp gözlerime inanamıyorum. Paketi yeni açmıştım sadece beş tane sigara kalmış. Ortalık yavaş yavaş aydınlanmaya yüz tutmuştu. İki saat sonra iyice hava açılır, bir banyo yapıp sonra da hazırlanayım bari. Bu günlerimi kabul etmiştim zorla da olsa, nihayet o gün yaşadığım son krizden sonra onun resimlerine bakmıyordum, bana yazdıklarına bakmıyordum, sevgi sözcüklerine ihtiyacımın olmadığını da görmüştüm. Kabullendim. Sonunda yokluğunun acısının da bittiğini görebileceğimi kabullendim. İçimde büyüttüğüm her ne varsa, onun sayesinde onunla birlikte bitmişti. O da benden kurtulmuştu ama SONSUZA KADAR… Onun için ağlamayacağımı da kabullendim. Yanıma oturduğunda eskisi gibi ellerine dokunmak gelmemişti içimden, gözlerine bakıp gülümsemek ya da gülümseyişinde içimdeki sevinme dürtüsü de yok olmuştu, hatta yanımdayken başkalarını bile düşünüyordum, başka şeyleri. Hayattan ve gerçek hayatın içinden, şuan da yaşadığımda hayatın gerçekleriydi. Ben kendi acılarımla onu bitirmiştim kalbimde, bunu yine bir gün başımı yastığıma koyduğumda anladım. Arkadaşım bile olamayacağını kanıtlamıştı kendisi bana, kurşuna dizilmekten bıkmış duygularım yeşeremeden filizinde kurumaktan, kendine geç kaldığını itiraf edebiliyordu da, ben hala konuşmuyordum. Eriyip biten şu şeylerin bir ocak ayında başlayıp yaz mevsiminde bir kar tanesi olabileceğini göz ardı edişimde unutulmamalı. Sabah banyomu yapıp, üzerimi giydim ve işyerindeyim. Her acımın içindeki çocuğu büyüttüğünü anlayıp ta işime koyulduğumda gece olmaya çok vardı ve yanımda aslında ondan başka HERKES vardı ama O yoktu. Çünkü GİTMİŞTİ… 05 Şubat 2007 Pazartesi Dün yine aradı… Uyku düzenimin bozulduğu dönemde yatağımda bir dua etmiştim Allah’a, kalbimdeki sevgiyi bitir Allah’ım, bir daha acı çekmek istemiyorum. Anlatılanlardan artık etkilenmek istemiyorum diye. Dünkü konuşmamız beni hiç etkilemedi. Allah ü Teala bana sabır verdi. Allah’a yakardığımda bir cümle daha kurmuştum ve o da gerçek oldu. Bunu duyunca şok geçirecektim neredeyse. İşin garip tarafı benim bir iddiam vardı, evlendikten sonra beni evine o ısrarla çağıracak diye, evet bu da gerçekleşti. Beni eşi İngiltere'ye gittiğinde evine davet etti. Ben de söz veremem, verirsem eğer tutmak zorunda kalırım dedim. Benimle konuşurken hep ağlamaklı oluyor nedense. Allah işte, benim canımı yaktığın için ceza çekiyorsun farkında bile değilsin işte. Herkesin yolu açık olsun, ben suçlarımın günahını sende yaşadım, sen de ben de ettiğin suçları çekeceksin ne yazık ki! Dünyanın kanunuymuş bu. Gitmek ya da gitmemek işte bütün mesele bu! Aslında gitmeyi düşünmüyorum ama gidersem de o istediği için değil, kendim istediğim için gideceğim. Telefonu açar açmaz şöyle dedi; ‘’ben neden seni bu kadar çok özlüyorum, neden bu kadar çok rüyama giriyorsun sen? Bir şey mi oldu ha, söyle bana?’’ Ben de ona; insanlar karşılıklı birbirlerini düşündüklerinde, aralarında ne olursa olsun kesinlikle birbirlerini unutamazlarmış, dedim. Ne kadar uzak olursak olalım ben seni çok düşündüğüm için sen de beni düşünüyorsun dedim. Senin bütün sıkıntılarını içimde hissediyorum, içime doğuyorsun ve boğazıma bir düğüm düğümleniyor seni düşününce dedim. Çok doğru söylüyorsun dedi sonunda. Telefonu kapatmak istemiyorum ama maalesef kapatmalıyız dedi sonra ve kapattık. Üzülüyorum aslında. Böyle olmamalıydı, ben böyle yaşamamalıydım ve o bunları kesinlikle hak etmiyor. Yalnızca bunu biliyorum.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © YETER ÖZHAL, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |