Herkes cennete gitmek ister ama kimse ölmek istemez. -Joe Louis |
|
||||||||||
|
Bence hemen “Pisagor mu, ne alakası var şimdi?” dediniz. İnkâr etmeyin duyarım ben Neyseki hemen açıklayacağım, çok fazla meraklandırarak zaman öldürmek istemiyorum. Bütün başımıza gelenleri düşününce neler olduğunu kendi kendinize soruyorsunuz. Evet evet, hepsinden bahsediyorum. Yeni dünya düzeni, ekonomik sistem, gizli örgütler, gizemli öğretiler ve ona inanan tarikat üyeleri, dünyayı kıyamete zorlayan ülkeler ve dinler, mehdi, mesih, savaşlar, yıkımlar vs. Yuhhh dediğinizi de duyar gibi oldum. Biliyorum, dünyanın çivisinin çıkmış olmasıyla, Milattan önce 570 yıllarında yaşadığına inanılan, bakın “inanılan” dedim, bir adamın ne alakası var, hem de Pisagor diye sayıkladığınızı biliyorum. Durun, sakin olun ve sabırla yazımı okuyun. Sizin de bildiğiniz gibi herkes Pisagor'u dahi bir matematikçi olarak bilir. Pisagor Teoremi diye bir teorisi vardır. Geometri ile ilgili azımsanmayacak bilgiler vermiştir. Ama bunların yanında farklı şeyler de yapmıştır. Mesela güney İtalya'daki Croton denilen bir liman kentinde kendine özgü bir okul kurmuştur. Okula "Kolej" demiştir. Fakat orası bir okul değil, bir tarikat eviydi. Öğretilerini müritlerine verirdi. Pisagor’un müritleri ikiye ayrılıyordu. Birincisi dinleyiciler, ikincisi de matematikçilerdi. (Bu bilgiler size hepimizin yakından tanıdığı bir cemaati hatırlattı mı? 15 Temmuz diyeyim, siz anlayın.) Bu insanlar tarikata girdikleri ilk 5 yıl kesinlikle konuşamazlardı. Ne kendi kendine ne başkalarıyla ne de rüyalarında! Bunun sebebi de yine Pisagor'un öğretileriyle ilgiliydi. Çok konuşanı sevmezdi. Çünkü çok konuşmak boş konuşmaktı onun için, okulda verdiği gizli öğretilerin bir başkası tarafından öğrenilmesini ya da dışarıya dağıtılmasını istemiyordu. 5 senelik sessizlik kanununu başarıyla geçenler arasından en zeki gördüklerini matematikçi yapardı. Başarısız olanlar ise dinleyici olarak hayatlarına devam ederlerdi. Pisagor, kendisini öylesine kaptırmıştı ki bu tarikat olayına artık normal insanlarla muhatap olmak şöyle dursun, onlarla yüz yüze gelmeyi bile istemiyordu. Öğrencilerine ders verirken yüzünü kimsenin görmemesi için aralarına perde koydururdu. Onun yüzünü görenler nadir kişilerdi. O yüzden konuşan kişinin bazen Pisagor olup olmadığı bile tartışılıyordu. Müritlerinin de aynen kendisi gibi takıntılı olması için elinden ne geliyorsa yapıyordu. Tarikatın kendine has kuralları vardı. Bu kuralları tabii ki Pisagor koyuyordu. Mesela fasulye yenmesinin yasak olması gibi. Sol el ile yemek yenmezdi, eşikte durulmazdı, ana yollardan değil, kaldırımlardan yürünürdü, horoz yenmezdi, dar yüzük takılmaz, hayvanların rahmi yenilmez, erkeklerin seks yapmasını istemezdi. Pisagor’la yüz yüze konuşabilen öğrencileri cinsel ilişkiye girmemiş erkekler olmalıydı. Çünkü cinsel ilişkinin erkeklerin ruhlarını güçsüz bıraktığına inanırdı. Vücutlarından çıkan her sıvı ruha aitti ve ruh güçsüz kalmamalıydı. Çok zorda kaldılarsa bu isteklerini kış aylarında yapmalarını isterdi. Yaz aylarında cinsel ilişkiye girmeleri yasaktı. Pisagor'un bu garip takıntılarının sebebi 22 yıl boyunca Mısır’da yaşayıp, bazı tarikatlardan edindiği bilgiler olduğunu düşünmekteyim. Mısır’a giden bir adamın genellikle üçgenlerle ilgili master yapmaması hiç olası bir şey değildir zaten. Zira kendisi Mısır, Babil,ve Hindistan’a uzun süreli (34 yıl kadar) seyahatler yaptığı için, ister istemez buralarda gördüğü şeyleri kopyala yapıştır yapmıştır. Bunların yanında Galler bölgesine gitmiş, Druidler'in sırlarını araştırmış, buna ilaveten Mezopotamya gezisindeyken Keldani astrologlardan detaylı dersler almıştır. Savunduğı ve ileri sürdüğü bütün savlar ve buluşlar, tamamen doğu ülkelerinden edindiği bilgilere dayanıyordu. (Ben şahsen onu bilgi hırsızı olarak görüyorum, sizin ne düşündüğünüzü de merak ediyorum açıkçası.) Genellikle doğu ülkeleri dünyaya buluşları veren, Avrupa ülkeleri de o buluşları çalıp "Biz bulduk!" diye ortalığa düşenlerdir. Hep böyle olmuştur, doğu ülkelerinde 34 yıl kadar yaşamış, seyahat etmiş, çeşitli tarikatların içine girmiş, gizli öğretileri öğrenmiş Avrupalı kaşifler (bana göre hırsızlar) bu ülkelerin bilgilerini çalıp kendi ülkelerine götürmüş, kitaplar yazmış ve sonra bu isimler dünya literatürüne "buluş yapan kişi" olarak geçmiştir. Konuyu fazla dağıtmadan, Pisagor'un sayılarla ilgili bir takım görüşlerini anlatayım. Pisagor, sayılara çeşitli anlamlar yüklemiştir. Örneğin; 1: Bütün sayıların oluşturucusudur. 2: Düşünce 3: Ahenk 4: Adalet 5: Yaratma 6: Gezegenler . . . 10: TANRI Hint inançlarını bilenleriniz ya da araştıranlarınız bilir, bu Babil için de Mısır için de geçerlidir. Hatta biraz geriye gidelim, Sümerler için de aynı şey geçerlidir. Her sayının evrende bir karşılığının olduğuna inanırlar. Sayıların karşılığına yükledikleri anlamlar vardır. İnternetten araştırma yaparsanız, hangi inancın hangi sayıya ne anlam yüklediğini kolayca bulabilirsiniz. Yani Pisagor’un sayılara yüklediği anlamlar da çalıntıdır. Pisagor matematikte başka neler ortaya koymuştur? Mesela irrasyonel sayılar. İrrasyonel sayıların ortaya nasıl çıktığını biliyor musunuz? Pisagor, katı bir şekilde "tam" sayılara inanırdı. İnanmak kelimesini şu şekilde açmam gerekiyor, Pisagor'un hayat felsefesi, onu dünyaya tanıtan, bir bilim insanı olduğunu düşündüren yegane fikri tam sayılar ve onlarla ilgili ortaya attığı teorilerdir. Düşünsenize, bir okul kuruyorsunuz ve bu okul bir anlamda tarikatlaşmaya başlıyor. Bu okulda yegane tek şey "inanmak" Şeyhlerine inanan, daha doğru bir ifadeyle tapan bir sürü insan var orada. Tam sayılarla ilgili ortaya attığı teoriler çürütüldüğünde yıllarca emek emek oluşturduğu tüm temeller depremde yıkılan binalar gibi paramparça olmaz mı? Çünkü tarikatın en büyük inancıydı tam sayılar. Bu yüzden sayıların kesirli olabileceğine asla inanmazdı. Fakat ortaya attığı teorilerden birisi olan “Dik açılı üçgende dik kenarların karelerinin toplamı, diğer kenarın karesine eşittir” teorisini tümünden yerle bir eden öğrencisi Hippasus olmuştur. Utana sıkıla derse girer. Elinde yazıp döktüğü kağıtlar vardır. Pisagor'dan söz alır ve ona şu soruyu sorar "Sayın Pisagor, iki dik kenarı 1 br olan üçgeninizin hipotenüsü kaç br'dir?" Pisagor öğrencisinin sorduğu soruyu günlerce düşünür. Kendisinin ortaya attığı “Dik açılı üçgende dik kenarların karelerinin toplamı, diğer kenarın karesine eşittir” teoremine tamamen terstir. Çünkü sonuç kesirli çıkmaktadır. Öğrencisi haddi olmayan bir konuya temas etmiştir. Eğer Pisagor bu soruya cevap verirse, yıllardır emek emek örgüdüğü tarikatın amacı bir anda yerle bir olacaktı. Ona inanan ve güvenen kitleler hayal kırıklığına uğrayacak, yıllarca ortaya atmış olduğu "tam sayıları tanrısallığı" ilkeleri ortadan kalkacaktı. a2 + b2 : c2 Hippasus der ki, “Kök iki sayısı, iki sayısının oranı şeklinde yazılamaz. Mutlaka irrasyonel şeklinde olur.” Yani bu ne demektir? Ve böylece sevgili dâhimiz Pisagor, en akıllı öğrencisi ve aynı zamanda irrasyonel sayıları bulan Hippasus’un boğazından yakalar, onu sıkar, başını göle sokar ve ölünceye kadar acımadan çırpınışlarını izler. Zavallı Hippasus irrasyonel sayıları bulduğu için sevinsin mi, üzülsün mü bilemez çünkü adam oracıkta tarikat lideri tarafından öldürülmüştür. Bu olay tarikat üyelerinin tamamına bildirilmez, ceset tarikat müritleri tarafından denize atılır edilir. Gördünüz değil mi? Tam sayıların her zaman mümkün olmadığını, kesirli sayıların da olduğunu söyleyen öğrencisine nasıl da tahamülsüzlük gösteriyor? Hatta tahamülsüzlüğün ötesinde onu ortadan kaldıracak, hayatını sonlandıracak kadar gözü dönebiliyor. Bütün tarikatlar ve şeyhler de aynı değil midir? Oradan buradan aşırdıkları ve derinlemesine irdelemeden insanlara "benim keşfim" diye sattıkları bilgiler kökünden sorgulandığında ve dahası yerle bir edildiğinde ne hale gelebiliyorlar? Pisagor, mükemmel sayıyı bulduğunu iddia ederdi. Nedir bu mükemmel sayı? Taptıkları 10 mu? Hayır hayır, bu 6 rakamıdır. Yani dişi olarak gördüğü çift rakam J 1+2+3: 6’dır. 6 rakamını 1, 2 ve 3’e böldüğünüzde hep tam sayı verir. Buna da “Bölenlerinin toplamı kendisine eşittir” ilkesi denilir. Pisagor'un tam sayılara olan aşırı takıntısının bir tezahürüdür. Matematiğe kattığı iyi şeylerden bir tanesidir. Pisagor’un müzik konusunda da neler yaptığını bilmek istersiniz diye düşünüyorum. Aslında Pisagor ve müzik konusu çok farklı bir başlık altında toplanabilecek ve gerçekten ciddi bir toparlama yapılması gereken bir konu. Şimdi bu konuyla, bahsettiğim konu birbirinden farklı olmasa da bu başlık altına değil, farklı bir başlıkta incelemek istiyorum. İnanın bana müzik konusuyla ilgili hiç ummadığınız bir noktaya gidildiğini, nelerin tetikleyicisi olduğunu öğrendiğinizde küçük dilinizi yutacaksınız. Gerçekçi olmak gerekirse, yazımın da başından beri ifade ettiğim gibi ben Pisagor’u zamanının bilgi hırsızı olarak görüyorum. Zeki adammış Pisagor ama bunu değerlendirmek için masum insanları kandırması, onları kullanması beni gerçekten sinirlendiriyor. Bizim şimdiki zamanda ortaya çıkan, kendilerine mehdi ya da mesih diyen insanlara benziyormuş. O dönemin cahil insanlarını öğrendiği bilgilerle kandırarak kendine bir tarikat kurmuş olması, kurduğu tarikatın tamamen gizli olması zaten her şeyi açıklıyor. Pisagor, bizim bildiğimizin aksine sadece matematikçi falan değildir. O, aynı zamanda zamanında gizli bir örgüt, ya da az önce söylediğim gibi bir tarikatın şeyhiydi. Garip inançları ve kuralları vardı. Bildiğiniz gibi her tarikatın kendine has garip, bir o kadar da gizli kanunları mutlaka olur. Pisagor da Mısır, Babil ve Hindistan’da öğrendiği bilgileri "kendine ait gizli öğretiler" diye insanlara yediriyordu. Tibet’in dini lideri Dalailama gibi sürekli yeniden doğduğunu, her dünyaya gelişte farklı bir bedende ve formda buraya geldiğini iddia ediyordu. Müritlerine yaptığı bazı kehanetleri vardı. Hatta geçmiş yaşantılarından birinde bir fahişe olduğunu bile iddia etmişti. Müritleri de onun için hiç ölmeyecek, ölse bile yeniden dirilecek gözüyle bakıyorlardı. Pisagor’un matematikçi olmasının yanı sıra aynı zamanda felsefeyle de uğraştığını biliyoruz. Fakat yukarıda sürekli dile getidiğim tarikat oluşumuyla felsefenin aynı yerde olamayacağını hepimiz biliriz. Felsefe düşünce sistemini özgürce tartışmak, evrene dair fikirler ortaya atmak, onu açıklayabilmektir. Bütün filozofların evrenle ilgili, yaratılışla ilgili bir düşüncesi vardı. Pisagor da evrenin sadece sayılardan ibaret olduğunu iddia ediyordu. Yani koskoca evreni salt rakamlara indirgiyor, dar bir çerçeveden bakıyordu. Üstelik bunu yaparken, ortaya attığı fikrin salt doğru olduğunu, tartışılamaz bir yasa olduğunu düşünüyordu. Felsefe fikirlerin özgürce tartışılabildiği bir bilimdir. Fakat Pisagor’un dünyasında her şey özgürce tartışılamazdı. Onun getirdiği kurallar kesin ve katiydi, tartışılamaz ve değiştirilemezdi. Günümüzün tarikatlarında işleyen biat kültürünü düşünün, sizce bu kültürün içinde yetişmiş birisinin özgürce düşünebilme imkânı var mıdır? Müritlerin kendi fikirlerini ortaya atması, ya da şeyhinin tezlerine anti tezle cevap verebilmesi mümkün mü? O yüzden Pisagor’un kurduğu okulun matematik ve felsefe yönünden kuvvetli olması çok zor bir olasılık. Pisagor kendisini peygamber olarak görürdü. 10 rakamını Tanrı’nın rakamı olarak görürdü. Hatta 10 rakamı onun için öylesine büyülü ve kutsaldı ki, tarikatındaki müritlerine her dersten önce mutlaka kendi uydurduğu duayı okuturdu. Müritler derslere başlamadan önce hep bir ağızdan şu duayı okuyordu; “Tanrıları ve insanları yaratan sen, kutsal ve ilahi sayı. Engin ve saf birlik ile başlayan kutsal rakamı, kutsal rakamı 4 gelinceye kadar, hepsini yaratan, hepsini içeren, hepsini bağlayan, ilk doğan, asla vazgeçmeyen, asla yorulmayan, kutsal 10’a…” Bu duayı yaptıktan sonra üçgen üzerine tapınmak, ona inanmak ve yemin etmek zorundaydılar. Bütün bu tapınmaların ardından tetraktik matematiği onlara öğrettiği için Pisagor’un ta kendisine yemin ediyorlardı. Bir tanrı gibi! En en başta söylediğim, başımıza ne geldiyse bu Pisagor’un yüzünden geldi cümlesini hatırladınız mı? İşte en son kurduğum cümleyle birlikte sizi 1 dakika düşünmeye davet ediyorum. Bakın bakalım şu anki dünyada olup biten olayların temelinde ne yatıyor? Gizli örgütler? Üçgene tapanlar? Piramit? Her geçen gün kılıktan kılığa girip hayatımızı darma duman eden tarikatlar? Gizli ve saçma sapan öğretiler? Bazılarınız hemen anladı. Şimdi bir de ben söyleyeyim. Pisagor, Avrupa’ya Doğu ülkelerinin mistik öğretilerini gizli bir teşkilatlanma yöntemiyle getiren ilk kişidir. Avrupa’da daha önce gizli örgütler yoktu. Pisagor’un doğu ülkelerini gezip, oralarda gördüğü her şeyi taklit ederek, kendisini peygamber ilan etmesi (tıpkı doğu ülkelerindeki gibi) sonrasında gizli bir tarikat kurması sonucunda, şimdiki dünyada ortaya çıkan masonik tarikatlar ve onların türevleri çıktı. Şu anda dünyada savaşları çıkaran, devletlerin içine sızan, ilaç sektörünü ellerinde bulunduran, enerji kaynakları yüzünden milyonlarca insanın ölmesini umursamayan, insanları ülkelerinden göç etmek zorunda bırakan, hasatalık yayan, ekonomik sistemi ellerinde bulunduran herkes, Pisagor'un okulundan çıkmış müritlerinin soyundan gelir. O gizli teşkilatlanma hala sürüyor. Hala saçma sapan inançlara sahipler. Mısır'ın ikonik piramit görsellerine takıklar ve bununla ilgili her yerde karşımıza çıkıyorlar. Bütün bunlardan dolayı Pisagor aslında yalnızca bir matematikçi değildir. Masonik tarikatlara ilham veren bir insandı. O, Mısır'da geçirdiği 22 seneyi şeytani inançlara sahip tarikatların içinde geçirdiği için, şu anki Şeytani inançların kurucu babasıdır.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Yeter Özhal, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |