..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Ama gene de dünya dönüyor! -Galilei
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Sanat > Aynur Uluç




31 Ekim 2008
Adı Konmuş Biçimin Okuyucuya Etkisi  
Aynur Uluç
Nasıl demişti hem; Martı Jonathan zirveyi zorlarken: “Özgürlüğü kısıtlayan ne varsa kaldırıp atmak gerek”


:BCCE:
Yaratıcı drama çalışmasında kullanılan bir yöntem vardır. İki kişilik mini gruplar oluşturulur. Kişilerden biri A olur, diğeri B. Önce A hamur olur, B heykeltıraş; sonra tersi. İlk şekilde B, A’yı dilediğince yoğurur ve hamurunun kıvamının hazır olduğunu hissettiğinde ona şekil vermeye başlar. A, B’nin kendisine yaptırdığı hareketlerin bedeninde duruşuna tamamen uyum göstermek zorundadır. Başka bir deyişle kendini B’ye bırakır. A’nın B’yi yoğururken düşüncelerinde oluşan hikâye, gittikçe belirginleşir. B, hikâyesi doğrultusunda A’ya son şekli verdiğini düşündüğünde onu o formatta bırakır. A kendisine verilmiş son durumunu sabitleyerek bir heykel gibi hareketsiz kalır. Bu çalışmayı yapan tüm mini ekipler heykellerini bitirdiğinde çalıştırıcı, teker teker heykellerin etrafında gezinir. Herhangi birinin omzuna dokunur. Dokunduğu kişi kendisinin hangi hâl içinde olduğunu düşünüyorsa, ona uygun olacak şekilde doğaçlama yaparak durumunu canlandırmaya başlar. Ancak, “Ben şuyum ” diye değil de doğrudan o kişi olarak. İşte bu bitirilmiş son pozisyonla, konuşmaya başlanma noktasına kadar geçen sessiz aralığa kocaman öyküler sığar.
Çok ilginçtir ki, tam bir yoğunlaşma ile çalışabilmiş ekiplerde hamur konumundaki kişinin kendi bedenine verilmiş şekle oldukça uygun olacak biçimde davrandığı görülür. Tam da kendisine yüklenen temaya ve onun yarattığı psikolojiye çok yakın bir öyküyü barındıran tutumlar sergiler, o kişi.

Farklı olma durumunda ise, bu o kadar da önemli mi sizce? Bu durumda hamurun düşüncesi mi gerçek olandır, heykeltraşınki mi; yoksa o çalışmayı izleyen çalıştırıcının gözünde canlanan öykü mü? O safhada hangi öykünün gerçek olduğuna kim karar verecektir? Konuya somut olarak bakıldığında; ortada sadece netleşmiş bir beden duruşu vardır ve sonrasında söylenmiş birkaç cümle. İşte oradaki duruşlarda, gülümseyişlerde, alındaki bir çizgide, kaldırılmış bir kolun havadaki edâsında şiirsellik vardır. Duruşun içinde şiir, o şiirin içinde gizli öyküler vardır. Tanımlanmamış, sınırları çizilmemiş bir aralıkta dans eder, orada sanat. Bu örneği edebiyat üzerinden düşünürsek, edebi form veya belli akımlara göre beklentisini önceden belirleyen okuyucuda ürüne karşı doğal olarak oluşan ön yargı yoktur bu aralıklarda. Dolayısıyla “ Tanımla ve sıkıştır”ların daraltılmış bakışı da.

“Düz yazı kolonyaysa , şiir parfümdür” denir. Doğrudur, ancak bu noktalarda öyle ince bir ayar var ki. Bir ürüne baktığımızda bunun biçiminin sorgulanma noktası birincil bazı oluşturuyorsa özü kaçırmak, mümkün olabiliyor çoğu kez. Edip Cansever’in yer yer epik tiyatro gibi süren, yer yer yunan tregedyalarına benzeyen “Ben Ruhi Bey, Nasılım” isimli şiirini nereye koyacağız bu ölçütlerin süzgecinden bakarsak? Ya da İsmet özel’in “Ils Sont Eux” isimli şiirini okudukça şiirde Andrei Tarkovsky tarafından çekilmiş bir filmin karelerini görür gibi olmaz mıyız?. Peki buna dayanarak “Bu şiir değildir, açıkça öykü anlatır” mı diyeceğiz? Amaç, yaşama değen ürünleri paylaşmaksa, değdiği noktayı bırakıp bunun anlatıldığı şeklin adını mı tartışacağız, edebiyat çevrelerinde? “Güzelmiş ama doğrusu; bu duyguyu böyle anlatmanın modası geçti artık ” mı diyeceğiz? Hala Karacaoğlan’ın sözlerinden için için etkileniyorken, bir yandan da riyâkarlık takınıp onu demode mi bulacağız?

Oysa yanıt açık: Bütün içinde parça, parça içinde bütün vardır.Yargılarımızdır düşünme süzgecinden geçip dilimize düşen cümle. Bakış açımızın derecesidir, beğenilerimizi oluşturan. Elbette sözün hangi biçimde ve o biçim içinde ne yetkinlikte kullanılacağı önemli. Ancak önem ölçüsü, sözün belirlenmiş bakış açıları içinde ne ölçüde yer aldığı değil, derdini insana değme noktasında en etkin nasıl anlattığıdır.Öz ve biçim arasındaki ilişkiyi doğru yerden tanımlamak gerekir bu noktada. “Öz biçimi belirler, biçim özü etkiler. ”

Edebiyata, hayattan damıttığımızı harflere akıttığımızdır, diyebilir miyiz? Dersek, hayatla kurduğu ilişkisi içinde kendini nasıl açımlar edebiyat? Bazen sıkıştırılmış bir disket görüntüsünde, bazen sadece ayna, bazense olanları seyreltip aralarını açan bir büyüteç gibi mi işlev görür? Hayat açısından “aslı” ve “gibi”si arasındaki farkları ne kadar bünyesinde taşır? Hangi noktalarda kesişir yolu birbiriyle, hangi noktalarda uzaklaşır? Sanırım, yan içindeki ying, akla karanın kardeşliği, zıt kutupların birbiri içindeki uyumu, bütünselliği gibi olur edebiyata gerçek yaşamlardan yansıyan da.

Edebiyat tarihine göz attığımızda akımların var olanı kendince bir adım daha ileri götürmek için oluştuğunu fark ederiz. Ve görürüz ki; eklektik çıkışlar hariç her akım, çoğu kez ilk iş olarak, yeniyi kabul ettirebilme adına eski kuralları yıkması gerektiğini düşünmekle başlar işe. Ama bu kez de o, yeni kurallar koyar. Ve zaman içinde, onun koyduğu kurallar edebiyat dünyasını bağlayıcı işlevler yüklenir. Sonuçta formatların ne şekilde olursa olsun kısıtlayıcı etkisinden tamamen kurtulmak için sınır olabilecek her faktörü iyi incelemek ve bu bakışla düşünce üretmek, yapılabilecek en uygun yaklaşım olacaktır. Yazımın çıkış noktasına dönersek; formatı ister sinema olsun, ister tiyatro, ister edebiyat; sanatın ortak paydasını bulmaya kalktığımızda tek bir şeyle karşılaşırız. O ortak payda, “insan”dır. Bu yüzden sınırları insanın çağlar boyu gelişim / dönüşüm çizgisinin ele avuca sığmaz zikzaklarında aramak gerekir.

Nasıl demişti hem; Martı Jonathan zirveyi zorlarken:
“Özgürlüğü kısıtlayan ne varsa kaldırıp atmak gerek”

Aynur Uluç

Karşın 2008 / Sayı 7

.Eleştiriler & Yorumlar

:: TERCÜMAN
Gönderen: ESRA VIZVIZ / , Türkiye
4 Kasım 2008
Edebiyat kuramları ile ilgili söyleşilere, akımlarla ilgili sorulara biraz da suyarsız kalmış gibi görünmemin temelinde kalemimin bencilliği olduğunu düşünürdüm hep..Aslında anlatmak istediğimin tam da bu yazıda çok güzel özetlediğiniz şey olduğunu farkettim.Hangi sıradan çıkarsan çık başka bir sıraya eklemleniyorsun ama yine yerinde duramıyorsun. Yazarkenki tekilliği kalabalıklaştırmak hayatın hep bize yaptığı çerçevelere sığmaksa yazmak fiiline karşıt bir duruş oluyor sonuç.Kalemini akıma esir etmek. Bence güzel düşünüp güzel ifade etmişsiniz tebrikler.




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Yolculuk Var
Martının Kanadından Sızan Güneş
Vatandaş Mustafa
Kurtlar Sofrasında Gelincik Yemeği
Çekmeceleri Düzenlerken
Yeşil Cennete Yolculuk
Yeraltı Dizeleri
Artık Beni İstemiyor, Bu Şehir
İhanet Her Yerde
Şiddet, Her Yerde mi Yoksa?

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Kesişme [Şiir]
Meriç'in Şiiri [Şiir]
Şaşı Bir Şehre Şerh [Şiir]
Bir Nisan Yağmuru [Şiir]
Kana'da Kan [Şiir]
Asılı Çamaşırlar ve Beklenen An [Öykü]
El Sallarken [Öykü]
Edebiyatta Görsellik - Edebiyat ve Görsellik [İnceleme]
Dilim Dilim Oldu Dilim [İnceleme]


Aynur Uluç kimdir?

http://www. aynuruluc. blogspot. com/

Etkilendiği Yazarlar:
.


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Aynur Uluç, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.