Her şey ancak sevgiyle satın alınabilmelidir. -Andre Gide |
|
||||||||||
|
Ara isyasyonda aramıza katılan yeni yolcuya eliyle biraz ötedeki boş yeri gösteriyor, oturmakta olan bir yaşlı yolcu. Başka kaç kültürde daha kalmıştır, bir diğerinin oturabileceği yeri zaten birazdan kendi de görebilecekken gösterme şeklinde, bu kadar “diğeriyle ilgililik hali” diye düşünmeden edemiyorum. Ya da bu adamın yaşıyla mı doğru orantılı sürecek acaba bu tür davranımlar? Yeni kuşaklarda oluş-turul-muş her şeyi kendine yontan düşünce şeklini nasıl atacağız, onların üzerlerinden? O sırada bir kadın “cüzdanım çalınmış” diye bağırmaya başlıyor. Kadına yönelmiş “çok mu vardı içinde?” soruları eşliğinde, insanlar kendi aralarında da şehrin artık iflah olmazlığına dair konuşuyor. Bir uğultu çıkıyor toplamda. Havayı yararak giden hareketli vagonda hareketsiz, hararetli bir uğultu. Kadın, durulan ilk istasyonda iniyor trenden. “Bu şehir, bizi uzak kılıyor” diye söylüyor ya Candan şarkısında...Bu şehrin gelgitleri, gittikçe üzerimize çullanan havası bizi esir almamalı gerçekten diye düşünüyorum. İnsan yanımızla direnmeliyiz. Sahip olduğumuz en büyük değer üzerinden yani... Şarkının sözlerini hafif hafif mırıldanıyorum içimden. “Gel, biz bu şehrin havasına hiç uymayalım, birbirimize verdiğimiz sözlerin hepsini tutalım…” * Tren devam ediyor yolculuğuna, şehrin içinde hızla yol alarak. Direkler giriyor görüntüye…Bir elektrik direğine vurmuştum beş yaşındaki başımı bir gün. Kafam öne eğik gittiğimden mi nedir? Gördüm ki; araba farları göz hizamda. O zamandan belliymiş demek ki, dünyayı sakarlıklarla kucak kucağa yaşayacağım. O zamanlardan cazip gelmeye başlamış belki de zikzakların büyüsü. Bir adım güvenken, diğer adımın tehlike olabileceği gerçeğini o zamandan sindirmişim içime. Karanlık yollara pervasızca dalıverişim ondan galiba. Öte yandan düşünüyorum da; gözümün karalığı yüreğimin aklığına perde oluşturamamış hiç. Şimdi o yüzden mi acaba “maskeler mi aramalıyım kendime” sorularında kıvranmam bu yaşta? İçtenliği kullanılabilir aptallık olarak anlamaya uygun bunca düşünce şekilleri ile sarmalanmış yaşarken, derede ağustos güneşinde parıldayan çakıl taşları gibi olmaya çalışmak, ne zor. Maskeleri suratımızdan sıyırıp gözlerin ışığını salmak dünyaya. Ellerinde kocaman bir rende ile birilerini ufalamayı bekleyen kurtlar sofrasındakilerin gelincik yemeği olmaya direnmek. Hâlâ kendi kendine “pes etmek yok” diyerek inadına gülümsemek, yaşamdaki “gerçek güç”ü fiziksel veya psikolojik şiddet sananlara. Ve 'zor'a devam etmek, inadına. Aynur Uluç *Candan Erçetin-Şehir Berfin Bahar Kültür Sanat Edebiyat Dergisi Mayıs 2006 (Sayı 99)
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Aynur Özbek Uluç, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |