Herşeye imgelem karar verir. -Pascal |
|
||||||||||
|
“Türkiye’de baskı altında olanlar yalnız gayrı Müslim azınlık değildir; Müslüman çoğunluk da bir takım sorunlar yaşamaktadır.” Bu sözler Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin Dış İşleri Bakanı Ali Babacan’a aittir ve Yurt dışında yabancı bir örgütün mensuplarına söylenmiştir. Böylece AKP yönetiminin inanılmazlıklarına bir yenisi daha eklenmiş olmaktadır. Temel görevi ülkenin yabancılar karşısında çıkarlarını korumak olan Dış İşleri Bakanı ülkesini yabancılara şikâyet etmiş bulunuyor. Ancak AKP’nin misyon ve icraatı değerlendirildiğinde bunda pek de şaşılacak bir şey kalmıyor. Ulusalcılığı terk ettiğimizden bu yana dış politikada çok gariplikler olmuştur. Bunların bir bölümünü okuyarak öğrenmiş, bazılarını da ömrümüz elverdiği için doğrudan gözleye gelmiş bulunuyoruz. Ancak kabul etmek gerekir ki AKP yönetiminde komprador politikanın en ileri uygulamaları birbirini izlemekte, iç ve dış programlara uygun olarak sürdürülmektedir. Gerçek apaçık ortadadır ki, AKP ile emperyalist güçler derin bur uyum halinde bulunmaktadırlar. Bunda tekrar ifade edelim şaşılacak hiç bir şey yoktur. Her ikisinin de Türkiye’den beklentileri vardır ve ne yazıktır ki, bu beklentiler ne olursa olsun birbirleri ile pek çelişmemektedirler. Her zaman söylerim emperyalizmin Türkiye ile olan dosyası kapanmamıştır. Lozan bu dosyanın kapatılmasını değil, açık olarak rafa kaldırılmasını ifade eder. Batılılar Atatürk ve 1945 yılına kadar İnönü yönetimlerinde Türkiye’nin kucağa düşmesini umutsuz bir biçimde ancak sabırla beklemiş, 1946 yılında ise hesapları tutmuş, Türkiye emperyalizme kapılarını açmıştır. Ancak, dönem soğuk savaş dönemi olduğundan batılılar bilinen beklentileri konusunda pek fazla açılamamışlar, nihai emellerinde çok fazla ileri gidememişlerdir. Bunda, ne olursa olsun Türkiye’deki egemen güçleri küstürmeme gerekliliği açıktır. Ancak, Özal dönemine denk gelen komünizmin çöküşü ile emperyalistlerin ipten kazıktan kurtulmaları, durumu iyice açığa çıkarmıştır. Bu dönem hazırlıkların ilerletildiği bir dönem olmakla birlikte emperyalizmin sahası tam olarak çimlendirilmiş de değildir. Her şeyden önce Ecevit gibi emperyalizm karşıtı bir kişinin politikadaki ağırlığı devam etmektedir. Dinci kesim ise, Erbakan’ın kontrolü altındadır. Erbakan ise, klasik gâvur düşmanlığı nedeniyle dolaylı olarak emperyalizme karşıdır. İşte AKP yirmi birinci yüz yılın başlarında bu tablo içinde siyaset sahnesindeki yerini alır. Şeriat uğrundaki mücadelenin, var olan laik güçler önünde, emperyalizmin yardımı olmadan gerçekleşemeyeceğine uyanan kesim tarafından oluşturulur parti. Esasen apar topar girdiği seçim öncesinde de başta ABD olmak üzere emperyalist çevrelerle gereken konsensüsü sağlar. İşte günümüzün siyasal tablosu bu uyuşma sonucunda oluşmuştur. Böylece bir takım tarikatlar ayaklarındaki bağlardan kurtulma ve ülkeyi şeriat yolculuğunda ilerletirken, batılı emperyalistler de, Rum, Ermeni ve Kürt çıkarları uğrunda Türkiye üzerindeki hesaplarını yürürlüğe koyacaklardır. Batının, Orta Doğu petrol coğrafyası üzerindeki hesapları eskidir. Bu hesaplar her şeyden önce bölgede başta Türkiye olmak üzere büyük ve güçlü ülke bırakmamak üzerine kuruludur. Bu çerçevede Türkiye’nin içine düştüğü irtica batı için bir sakınca ifade etmemesi bir yana, ülkeyi bölme ve zaafa düşürme konusunda iyi bir etmen olarak yararlıdır da. Esasen Türkiye ile ilgili hesapları gerçekleştirebilmek, onun insan mevcudunu derin olarak bölmeden ve birbirine düşürmeden mümkün değildir. İşte batılı çevrelerin Türkiye laiklerinin endişelerine karşı gösterdikleri ısrarlı kayıtsızlığın nedeni budur. Güçlü, laik, çağdaş bir Türkiye batılı çevrelerin tüylerini diken diken etmektedir açıkçası. Diğer bütün iç çekişmeler gibi laik-dinci çekişmesinin de sürgit olması hoşnut etmektedir emperyalistleri. Anlaşılan o ki, emperyalistlerin elinde ülkenin başına gelebilecekler de AKP nin umurunda değildir. AKP çevrelerinin ana amacı, din üzerinden siyaset yaparak, ülke kaynaklarına el koymak ve ekonomik musluğun başına geçmekten ibarettir. Bunu da kesintisiz olarak her Allah’ın günü zaten yapmaktadırlar. İşte Ali Babacan’ın şikayetini, bu gerçekler içinde yerli yerine oturtarak değerlendirmek gerekmektedir. Hem Müslümanlar, hem de gayrı Müslimler ülkede baskı altındaymış. Bırakalım Müslümanları, gayrı Müslimler tarihin hangi döneminde baskı altında olmuşlar bu topraklarda? Ancak, emperyalizm Anadolu ile ilgili planları uyarınca binlerce misyoneri ve onlarca örgütü ülke içine salınca bunlara elbette kayıtsız kalınmayacaktır. Sızlanmalara konu olan husus da budur. Ne işi vardır Anadolu’da onca misyonerin? Bu etkinliklerin Anadolu’nun dönüştürülmesi biçimindeki emperyalist beklenti dışında ne anlamı olabilir? Din tarih boyunca kitle sömürüsünün biricik aracı olmuştur. İşte gerek Müslümanlığın, gerekse Hıristiyanlığın Orta Doğu için yaptıkları yeterli görülmemiş olmalıdır ki, konuya sürekli yeni gazlar verilmekte, rollerinin daha ileri götürülmesi için çırpınıp durulmaktadır.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ali Erasoğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |