..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür / Ve bir orman gibi kardeşçesine...
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Eleştiri > Politik Olaylar ve Görüşler > Ali Erasoğlu




27 Ocak 2008
Atatürk Türkiye'si - Erdoğan Türkiye'si  
Ali Erasoğlu
Onyıllar öncesi bir askerlik gözlemimle, günümüz koşullarının kısa bir karşılaştırması...


:BEBC:
Atatürk Türkiye’si-Erdoğan Türkiyesi



Yıl 1963 Erzurum’da, kente yürüyüşle on beş dakika süren bir uzaklıkta küçük bir birlikte askerlik görevimi yapmaktayım. Yoksulluk boydan yukarı, soğuk ruhları bile donduracak boyutta… Kurtlar, birliğin arazisinin bir başından girip öbür tarafından yollarına devam ediyorlar. Birliğin mutfak artıklarından geçinen otuz kadar köpekten bir gecede geriye yalnızca iki metre kadar bağırsak parçası kaldığını dahi anımsıyorum. Kemikler bile kalmadığına göre o da dikkatsizlik sonucu kalmış olmalı. Tek akan musluk, özellikle bodruma kurulmuş mutfağınki, diğer tüm tesisat kışa girer girmez donduğundan, temizlik amacıyla suyla olan tüm ilişkimiz kış boyu kesik… Bitler, iç çamaşırlarımızın canlı aksesuarları sanki…

Geçmiş gün, bu ortamda mı, yoksa mevsim dönüp, altı ay bize toprağı göstermeyen kar örtüsü kalktıktan sonra mı tam hatırlayamıyorum, ramazan geldi. Mutfaktan sorumlu Baş Çavuş elinde bir kâğıt, akşam içtimasında sahura kalkmak isteyenlerin isimlerini kaydetti. İyi hatırlıyorum, seksen kişi kadar mevcudu olan birliğin aşağı yukarı yarısı yazıldılar. Oruç tutmayanların ne kadarının Alevilik nedeniyle, ne kadarının inançsızlık nedeniyle tutmadığı bilinmiyordu. Esasen o zamanlar bu konu merak da edilmiyor, kimseyi de ilgilendirmiyordu. Bütün ramazan boyunca yemek düzeni, oruç tutanlarla tutmayanlara göre ikiye ayrılarak bayrama ulaşıldı. Ertesi yıl da, her zaman olduğu gibi bu düzenleme tekrar edildi. İşte fukara ancak laik Cumhuriyetin inanç alanındaki uygulaması buydu. O Cumhuriyet ki, bugün birtakım ard niyetli aydınlar tarafından zorbalıkla ve jakobenlikle suçlanmaktadır.

Şimdi bunu niye anlatıyorum? Çok açık, bir zamanların laik Türkiye Cumhuriyetini günümüzle kıyaslamak için tabii… Geçtiğimiz günlerde gazetelerde bir haber yer aldı. Daha nicelerine benzediğinden ve artık tehlikeli bir şekilde kanıksanmaya başladığından yeterince yankı bulmayan haber, Amasya’da bir kız öğrenci yurdunda barınamayan birkaç kızla ilgiliydi. Bu kızlar, oruç tutmadıkları, galiba namaz da kılmadıkları için arkadaşlarından gördükleri baskıya dayanamayıp yurdu terk etmişlerdi.

1950 den bu yana Türkiye’nin çıktığı irtica yolculuğunda vardığı nokta ne yazık ki burasıdır. Üstelik bu bir sır da değildi. Yıllardan beri işin buraya varacağı yazıldı, anlatıldı. Sağ iktidarları, din üzerinden siyaset yapmaktan caydırmak bir türlü mümkün olamadı. Aşiret düzeni ve feodaliteyi on yıllardır gözü gibi esirgeyen Cumhuriyet’in sonunda varacağı nokta da bundan başkası olamazdı. Gene on yıllardır gelip geçen burjuvazi-feodalite ortaklığı iktidarlar tüm kültürel çürümüşlüğümüzü “milli ve manevi değerlerimiz” diye yere göğe koymazlarsa olacağı budur. Adaletin tecellisine bakın ki, bu din istismarcılarının alayı şimdi siyasal İslam tarafından siyasetten def edilmiş olarak, şaşkın ve perişanları oynamaktalar. Başlarına gelenin anlamına hala daha varıp varmadıklarından bile şüphe ederim.

Olayın asıl dehşet verici yanı, siyasal İslam iktidarının, olayı araştırmak üzere Amasya’ya gönderdiği, bir süredir iktidarın akıl hocalığını da yapan Profesörün inceleme sonrası yaptığı açıklamadır. Laik Türkiye Cumhuriyeti’nin okullarında okumuş ve profesörlüğe kadar yükselmiş olan bu kişi, adeta okulu terk eden kızları suçlayarak, oruç tutanlara gösterilmesi gereken saygıdan bahsedebilmiştir. Birkaç öğrenciyi, yurdu terk edecek kadar dinsel baskı yaparak taciz edenler masum, pes edip kaçanlar da suçlu olmuşlardır açıkçası.

Durum gerçekten vahimdir. Bu güne kadar Cumhuriyetin getirdiği kazanımların ne olduğunu fark edemeyen kitleler, doğaldır ki bundan da bir şey anlamayacaklar, nasıl bir tehlike ile yüz yüze bulunduklarını bilememeye devam edeceklerdir. Açıkça görülmektedir ki, siyasal İslam önündeki engelleri zorluk derecesine göre sıraya koymuş olup bir bir aşmaktadır. Şu anda elindeki konu Yargı Erki olup onu da halletmesi ve her bakımdan kendine tabi hale getirmesi an meselesidir. Şeriat düzeninin topluma egemen kılınması ise, iktidar tarafından ortamı yeterince hazırlandıktan sonra, çevre baskısı yoluyla halledileceğe benzemektedir. Süreç, yıllar önce Fetullah Gülen tarafından verilen talimatlar doğrultusunda işlemektedir.

Cumhuriyetin kazanımlarının irtica tarafından geri alınmasının bir oylama, ya da çoğunluk sorunu olduğu sanılmamalıdır. Bu kazanımlar, insan hak ve özgürlükleri ile ilgili olup, çoğunluk tarafından da geri alınamazlar. Aslında, her şeye karşın, laikliğin getirdiği özgürlükleri bilinçli ya da bilinçsiz yaşamakta olanların, bunlardan vazgeçecekleri kanısında değiliz. Bu özgürlüklerin geri alınması konusunda biraz daha ileri gidilmesi halinde, toplumsal huzursuzlukların kapıda olduğu bilinmelidir. Bu durumda, ülkenin dahi büyük tehlike içinde olduğunu düşünmek için kâhin olmak gerekmiyor. Aslında iktidara dıştan verilen desteğin altında, ülkedeki ikilemi yükselterek, kitleleri birbirine düşürmek hevesinin yattığı da akla gelmektedir. Türklüğü tümden çökertmek için giriştikleri savaşı geçmişte kaybedenler, umutlarını neden bir iç savaşa bağlamış olmasınlar. Üstelik bu kendileri için de kansız ve kayıpsız olur.







Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın politik olaylar ve görüşler kümesinde bulunan diğer yazıları...
Ekonomik Kriz ve Düşündürdükleri
Yeni Osmanlı Çılgınlığı
Doğan - Erdoğan Kapışması
Dışişleri Bakanı
1 Mayıs'ın Yararları
Emperyalizm ve İki Sömürge Tipi

Yazarın eleştiri ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Aşiret Düzeninin Katilleri
Leyla Gencer'in Cenazesi
Akm ve Taksim Meydanı
Düğün Katliamı
Papa'nın Ziyareti

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Boğaziçi vapurları [Şiir]
İnat [Şiir]
Moda [Şiir]
Düşen Yapraklar Zamanı [Öykü]
Duruşma [Öykü]
Dialog [Öykü]
İstasyonları Çalınan Şehir [Deneme]
Duygular ve Gerçekler [Deneme]
Duygu Çöplüğü [Deneme]
Asayiş [Deneme]


Ali Erasoğlu kimdir?

10 yıldır yazıyorum. Bizim Gazete'de Yayınlanmış makalelerim var.


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Ali Erasoğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.