Mutlu insanlar tatlı şeylerden söz ederler. -Goethe |
|
||||||||||
|
Ki, hâlâ o psikozdan çıkamayıp, başımıza bir “iş” gelecek diye bekleyen, somurtgan arkadaşlarım var. Eğer sizin de böyle arkadaşlarınız, tanıdıklarınız varsa; söyleyin onlara artık, beklemesinler. Çünkü uzun yıllardan beri beklenen, ‘Godot’ değil ama, başımıza o ‘iş’ geldi.. Hem de göstere göstere geldi... Cümleten gözümüz aydın! Eh, buyrun hep beraber cenaze namazına: - Muhterem cemaat, saftları sıkı tutalım, çok kalabalığız.... - Merhumu nasıl bilirdiniz? - Acımasız, aptal ve tecavüzcü? - Hakkınızı helal ediyor musunuz? - Bir dakika, bir dakika İmam efendi, şinci nasıl yani, yoksam dünyamız ölüyor mu? - Yok evladım, dünya değil de insanoğlunun nesli tükeniyormuş. Dünyayı ölümsüz hamamböceklerine bırakıyormuşuz!..... Hani, şu son günlerde yayımlanan Birleşmiş Milletler Çevre Programının (BMÇP) yayımladığı ‘insan türü yok olma tehlikesi ile karşı karşıya’... sonucunun çıktığı rapor var ya? İşte ondan bahsediyorum. Büyük bir ihtimalle, bu raporla ilgili haberi duymuş / okumuşsunuzdur... Ve yine büyük bir ihmalle, okuduktan 15 dakika sonra “aman ya battı balık yan gider, kazık mı çakacam anasını satiim....” diye, tecavüze kaldığınız yerden devam etmişşinizdir. En azından çoğunuz etmiştir; çünkü, alışkanlıklar öyle bir haber okumakla “şıpdanadak” diye değişmiyor. İnsan denilen memeli canlı, kendi kendine idda ettiği kadar, zeki bir canlı türü değil. Eğer olsaydı? Bu yerkürenin yaşama uygun bilinen tek gezegen olduğununun farkına varırdı... Bu varış sayesinde “para”nın sadece bir kağıt parçası olduğunu, ozon tabakasının bekâretini kaybettiği raporuna karşılık “aman ya birader, şinci elin pörtük gözlü kutup ayucuklarının tepesindeki, ozon delinmişse bize ne ki?” demez; delinen şeyin aslında evinin çatısı olduğunun farkına varırdı. Kuşkusuz, Hiroşima ve Nagasaki'ye atılan atom bombalarından ders alır; Çernobil kazasını yaşamazdı. İngiltere’de Windscale reaktör çekirdeği tutuşması sonucu yayılan nükleer gaz, 150 km. yarı çapında bir daire içerisindeki et ve süt ürünlerine karışmazdı. Three Mile Island ABD-Pennsylvania-Harrisburg’da nükleer gaz kaçağı olmazdı; Japonya’da Tokaimura Nükleer Santral kazasından 310 bin kişi etkilenmezdi... Satır aralarında gezinen kötümser ve umutsuzluk kokan duyguları hissetmişsinizdir! Peki, ama neden? Ne kendisi ne de bu bilgi sayan makinanın kıçına bağlı klavyesi kötümser olmayan, hayata sırıtık, yer yer sıyrık bir pencereden bakan bendeniz, neden şimdi böyle umutsuzluk makamında yazılar yazma ihtiyacı hissediyor? Çünkü, doğanın kucağından her topladığı pet şişenin gölgesinde; ulu orta bir meydanda herkesin gücünün orantısına göre “zaman”ın ırzına geçtiğini görürüm, yaşarım... Sonra, temizlenmek adına gidip karamsarlıkla yıkanıp; kötümser ilmeklerle örülmüş havlularla kurulanırım. İşte, belki de bu yüzden, bu konuda iyimser değilim! Hangi zaman? Bir koşuda, köşedeki büfeci Arif’e bozduramadığımız, yahut ana rahmine gecici kiracı olarak yerleştikten sonra, başlayan kişisel, size özgün, sadece sizin olan “zamandan” bahsetmiyorum. Kolektif kullandığımız zamandan bahsediyorum. Yoksa siz tutup, kişisel zamanınızla halvet olmuşsunuz, ya da aptal kutusunun karşısında “azzzz sonraaa” silahıyla “dan dan dan” diye zamanınızla beraber beyin hücrelerinizi öldürmüşsünüz.. Bunlar beni ilgilendirmiyor. Birincisi: 4,5 yaşında bir prenses babası olmam. İkinci ise: Yerküre üzerinde yaşayan, sırf oksijen ziyanlığı diye tanımladığım, bazı hödük insandaşlarımın inat ve azimle kolektif kullandığımız bu zamane zamanının ırzına geçmeleri! Ve bu tipler “zaman”a hoyratça sahip olurken; benim kızım büyüyecek, anne olacak, nine olacak... Torunlarım da acaba bu “yaşam” denilen zincirin bir parçası olacaklar mı, diye şimdiden böyle beyaz kağıtlar üzerinde, hafiften dellenme provaları yapmamdır. Ama siz, dellenmeyin, korkmayın ne olmuş yani? 390 tane kendi alanın da uzman bilim insanı; dosdoğru, düpedüz, bodoslamadan, kıvırtmadan, “insan nesli yok olma tehlikesi ile karşı karşıya” diye rapor yazmışlar. Sonuç? Hayat sinemasının perdesine akseden “The end” / “Fin” / “Ende” / “Finito” / “Son”.... ibaresinin aşağıdan yukarıya doğru akmaya başlamasına ramak kalmışken, siz zahmet edip paniklemeyin, moralinizi bozmayın! Doğa düşmanı, zamanı kirletme amacı güden yaşam tarzınızı değiştirmeyin. Çünkü nasıl olsa; bu tür raporlara karşılık olarak petrol üreticilerine, kimya devlerine bağlı ama, “özgür” (!) ve “bağımsız” (!) bazı bilim insanları tarafından, yayımlanacak karşı tezlerin bir paragrafına: “Bu mesnetsiz bilgiler, panik yaratıyor. Yaratılan bu panik neticesinde şirketler iflas ediyor ve şirket çalışanları işsiz kalıyor...” diye başlayan uzun uzun cümleler sayesinde huzura erişirsiniz.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Demirhan Ocak, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |