..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Şiir, tarihten daha felsefidir ve daha yüksekte durur. -Aristoteles
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Toplumcu > Simten K. Ataç




24 Mayıs 2002
Bir Ülkenin Anatomisi  
Simten K. Ataç
Avrupa’nın biraz uzağında, Asya’nın hemen başında, yeşil, büyük, güzel bir ülke varmış. Üç tarafı sularla çevrili bir yarım adaymış aslında ve içerisinden birde deniz geçermiş bu ülkenin.


:CJFI:
Avrupa’nın biraz uzağında, Asya’nın hemen başında, yeşil, büyük, güzel bir ülke varmış. Üç tarafı sularla çevrili bir yarım adaymış aslında ve içerisinden birde deniz geçermiş bu ülkenin. Asya’dan Avrupa’ya uzanırmış ülkenin insanları bu denizi aşarak.

Tarihi çok eskilere dayanan bu ülkede yaşayanlar, zaman içerisinde birleştirdiklerinden bir sentezle yarattıkları ortak bir kültürü oluşturmuşlar. Bu ülkede sabaha ve akşama saygı duyulup, en iyi dilekler iletilirmiş mutlaka. Bütün olmak ve birlikte olmak duyguları ile yoğrulurlarmış bebekliklerinden itibaren bu ülkede doğanlar.

Bu yeşil, mavi ve büyük ülke insanlarının kaderleri bir gün değişmiş. Önce kendilerini saran o mavi sular kirlenmiş. Herkes bir başkasına “Neden?” diye sormaya başlamış ama aldıkları saygı yüzünden hiç kimse bir diğerine “Dur!” diyememiş. Birkaç sonraki nesle kulaç atılacak kadar berrak sular yerine, “Bakalım bu sene balık olacak mı?” endişesi miras edilmiş.

Balıktan umut kesildikten sonra büyükler oturup düşünmüşler ve tarımla yeni bir gelecek kurmak için kollarını sıvamışlar. Ülkenin yeşil örtüsünü oluşturan ormanların bir faydası olmadığını düşünmüşler ki hızla hepsini yok edip o verimli toprakları ekip biçtikleri tarlalara çevirmişler. Her şey yoluna girdi artık diye düşünmeye başladıkları andan itibaren de nüfus artmaya başlamış. Artık barınacak evler , tarihe mekan olmuş şehirler dar gelmeye başlamış ülkem insanına. Bu seferde emlak sahibi olmak miras sayılmış ve yavaş yavaş hasadından eski bereketi alamadıkları tarlaları satıp evler yapılmasına izin vermeye başlamışlar. Toprak zenginleri olmuş yurdun yarısına yakın kesimi. Evlerden istedikleri parayı da kazanamamış insanlar ve bu seferde sanayiye yetişmek gerek endişesi ile yola çıkmışlar. Ülkenin dört bir yanına fabrikalar kurmaya başlamışlar. Ama o kadar hızlı gelişmiş ki bu süreç ihtiyaç ve üretimi dengeleyememişler bu seferde. Misal bu ya, ülkeye yetecekten çok daha fazla tuğla fabrikası kurulurken kumaş fabrikası kurmak kimsenin aklına gelmemiş. Yeşilsiz ve mavisiz kalmış bu ülkenin insanları, gökyüzüne de veda etmiş bir süre sonra. Artık doğan çocukların yaptığı resimlerde gökyüzü hep griye boyanır olmuş.

Yeni şeylere kuşkuyla yaklaşsa bile çabucak alışan insanlar, bir gün teknoloji ile tanışıp hedeflerini Avrupa ülkeleri kadar modern hayata sahip olmak olarak belirlemişler ama ne elektrik ne de su artık temel değilmiş ki. Eskiden sahip oldukları her şey yeni ihtiyaçları ve hatta lüks ihtiyaçları olarak ortaya çıkmaya başlamış. Tüm yenilikler dünyayı birleştirirken bu insanları biraz daha uzağa itmeye başlamış. Hiçbir hizmet gerektiği kadar ucuza alınamazmış bu ülkede. Zaten ülkenin yarısı da halka hizmet üreten devlet kuruluşlarından maaş alırlarmış. Elektrik hizmeti ne kadar pahalı olursa, o işle ilgili memur daha çok kazanacağını düşündüğünden, hiç sesini çıkarmazmış bu pahalılığa ama su ile ilgili tüm faturalara söylenmekten geri durmazmış. Bilgisayar küçük taksitlerle girmiş bir sürü eve ama elektrik ve telefon faturaları yüzünden bir süre sonra sadece masa süsü olarak yer kaplamaya başlamış.

Ülkem insanları rahat ulaşım yapsın diye, sahip olunan iç denize iki tane köprü yapılmış. Yapım masrafları karşılandıktan sonra geçmek bedava olacakmış bu köprülerden ama yıllar geçmesine rağmen bu masraflar hiç kapanmamış ki köprülerde hala çalışan gişe memurları varmış bu ülkede. Zaten halkta kullanım amacını değiştirip , ölüme koşmak için kullanmaya, şampiyon takımın bayrağını asmaya yormuş yapılış niyeti.

Bu ülke geçmişine saygı duymaya o kadar itina edermiş ki, yıllar yılı siyaset sahnesi bile hep aynı aktörlerle perde kapatmaktaymış. Gençler; önceleri pembe bulutların var olabileceğine inanırken, birden bire bu uykudan uyanmaya ve aslında pembenin bir renk olarak bile hayatlarında var olmadığını fark etmeye başlamışlar. Birkaç yüz bin tanesi diğer ülkelerin kendilerini kabul etmesini sağlayıp uçup gitmişler topraklarından ve daha iyi koşullara sahip olabilmek için geri dönmemişler. Yaşlılar onları hiç anlayamamış ve bu ülkeden ayrı kalmak duygusunun kendi bilinçsizliklerinden varolduğunu kabul etmemişler.

Ülke yönetiminde söz sahibi olan insanlar birbirlerinin kafasına su dökmeye, kitap fırlatmaya başlamış ama her seferinde geçerli sebepleri varmış. Başbakan o kadar ince düşünürmüş ki ülke ekonomisi etkilenmesin diye kırık kaburga kemiklerini iki yumurtanın akından yaptığı alçı ile evde kendi kendine tedavi etmeye çalışırmış. Mecliste meyhanelerin iyi mi yoksa kötü mü olduğuna dair bir tartışma varmış zaten o günlerde ve bu konuda kararı kendisi olmadan da verebilirler diye içi rahat eden başbakan hastaneye kadar gitmeyi kabul etmiş.

Bazı emsal ülkelerde insanlar yaşadıkları maddi sorunlar yüzünden tüm kültürlerini hiçe sayarak sosyal patlamalar yaşamaya başlamış ve kalabalık guruplar halinde yağma yapmaya başlamışlar fakat bizim ülkede asla böyle şeyler olmazmış. Sadece hafta da üç beş banka soyulmaya ve kaptı kaçtı terörü hızla yayılmaya başlamış o kadar. Ülke büyükleri sosyal patlamanın sevinçlerle örtüleceğini düşünmüşler ve suçlulara af yasası için kolları sıvamışlar hep birlikte.

Öyle bir gün gelmiş ki hiç kimse artık yarınının ne olacağı endişesi duymamaya başlamış çünkü endişeleri bugünü nasıl kurtaracağız oluvermiş. Günlerden bir gün Şanlı Milli Futbol takımı neredeyse elli yıl sonra Dünya kupasına girmek için bir şans daha elde edivermiş. Tüm televizyon kanallarında kırmızı beyaz reklamlar yer almaya başlamış. Ülkenin kullanacağı resmi şarkı için bir iki tartışma yaşanmış sanatçılar arasında ama halk hepsini yüreğine basınca problemde kalmamış. Güçlü futbol takımı bu kupayı ülkeye getirmek için söz vermişler ve kamu oyu takımın desteklenmesi ile bunun mümkün olacağını ifade ettiği için tüm ülke insanları camlarına , balkonlarına birer bayrak asmış. Halkın bir bütün olduğunun temsil edildiği reklamlar yayınlanmış tüm organlarda.

Birden bire eski günler geri gelmiş sanki ; artık denizler eskisi kadar mavi, ormanlar gür ve hava temizmiş bu ülkede. Halk birbiri ile eski günlerde ki kadar kardeş olmuş, unuttukları bir duyguya tekrar kavuşmuş insanlar ve gelecekle ilgili küçükte olsa bir beklentiye sahip olmanın keyfini yaşamaya başlamışlar el ele.

Gel gör ki çok uzun sürmemiş bu bahar da. Birileri kardeşlik türküleri söyleyen sevgi dolu halkı, bu rüyadan uyandırmak için kolları sıvayıp, şüphe ve öfke tohumlarını ülkenin heryerine boca edivermiş!

Geriye de sadece o türküler kalmış...



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın toplumcu kümesinde bulunan diğer yazıları...
Avını Asla Küçümseme

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
14 Şubat Öyküsü - 4
Pegasos'un Kanatlarında Yaşamak
14 Şubat Öyküsü - 3
Sevginin Anahtarı
Hamam Sefası
Sen, Ben ve Dolunay
14 Şubat Öyküsü - 1
İstanbul Boğazı'nı özlemek
Gönül Desenli Kilim
14 Şubat Öyküsü - 2

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Lanet [Şiir]
Bazı Anlarımdayım [Şiir]
Dönme Dolap [Şiir]
Hoyrat [Şiir]
Tualin Düşü [Şiir]
Şehir&dağ [Şiir]
Günebakan [Şiir]
Hayat Denklemi [Şiir]
Otogar Hikayeleri [Deneme]
Önyargıların Gölgesinde [Deneme]


Simten K. Ataç kimdir?

bence , hayatlarımızın sorumluluğunu elimize aldığımız andan itibaren , suçlayabileceğimiz kimse kalmamış demektir. Sizce?


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Simten K. Ataç, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.