"Moda denilen şey o kadar çirkindir ki onu her altı ayda bir değiştirirler." -Oscar Wilde |
|
||||||||||
|
Nisan’ı gider ayak yakasından tutup yakalayan, güneşli güzel bir gün… Deniz kıyısında, yüzümü yakan güneş ışınlarıyla beraber, bir o kadar yeşil ve nemli çimlerin üzerinde, oturuyorum. Bendeki çilek kokusuna doğru bir arı geliyor; rahatsız ediyor, kağıdı, kalemi ve beni... Belkide ben rahatsız ediyorum; güneşi, çimeni ve onu... Arkamdan bir kelebek dolaşıyor, belki güvenemiyor bana... Bende narin bir kelebek olsam; güvenemezdim insana. Aslında bu sıralar bir insana güvenmemem için kelebek kadar, savunmasız olmaya da gerek yok sanırım, insanlar her an sizi arkanızdan vurmaya hazır ve nazır bekliyorlar sanki! Hayatın her döneminde, yaşamınızın her evresinde, bu vuruşu yapmaya hazır birileri görevlendirilmiş adeta… İş hayatınızda kuyunuzu kazmaya hazır bir partner, okul hayatınızda sizi ispiyonlayabilecek başka bir öğrenci ve ilişkilerinizde de sevdiğiniz insan. Tabii ilişkilerde durum belki de durum biraz daha can acıtıcı olabiliyor, çünkü devreye karşıdaki insana duyduğunuz güvenle birlikte ona sunduğunuz sevginizde giriyor ki bu sonucu daha can acıtıcı bir noktaya götürüyor. İlk başlarda, karşnızdaki insana tam bir güven duymasanızda, yaşadığınız süreç birliktelik içerisinde ona duyduğunuz sevgi ve saygının paralelinde “güven” dediğimiz duygularda da bir artış geliyor. İçinizden bir ses, sürekli olarak size bir emir kipi ile sesleniyor: - Güven - Güven - Güven Ve sizde içinizden gelen ve sevginizin yansıması olan o sese kulak vererek, bir kelebeğe dönüşme ihtimalinizi de o an için gözardı ederek, kendinizi sevdiğiniz insana tamamı ile teslim ediveriyorsunuz. Öyle ki birlikte yaşadığınız paylaşımlar, sizi geleceğe dönük hayaller kurmaya hiç düşünmediğiniz bir zamanlar size oldukça saçma gelen fikirleri bile düşündürmeye başlattığında, siz o hayallerin akışına kendinizi öyle bırakmış oluyorsunuz ki, çiçeklerin renklerine aldanıp çiçekten çiçeğe gezip bir günlük ömrünü boşa harcayan bir kelebek gibi, sizde aslında belki de hiç güvenmemeniz gereken birine güveniverip, tüm hayatınızı ona yönlendiriyorsunuz. Niye güvenmeyesiniz ki ? O sevdiğiniz insan! İlk kez sizi bu kadar çok sevdiğini hissettiğiniz biri! Ve gün geliyor o çok sevdiğiniz ve hayatınızda, sıradan bir çiçek olmadığını bildiğiniz o değerli kişi sizi sırf “Kelebek” olmanız gibi sudan bir sebep için bırakıp gidebiliyor. İşte hikaye bu kadar basit… İşte geçen haftalarda seyrettiğim, “The Birthday Girl” de benim bu kelebek olma durumumun üstüne geldiğinden mi bilemiyorum, beni oldukça etkileyen sonu biraz daha farklı biten basit bir hikaye gibi başlıyor aslında. Hayatta hiç bir şeyi gerçek anlamda yakalamayı başaramamış, doğduğundan beri aynı kasabada yaşamakta, iş hayatına atıldığından beri aynı bankada çalışan yüzyüze ilişkilerde çekingen ve ürkek tavırları yüzünden arkadaşları tarafından ‘ti’ye alınan ve otuzlarında bir bekar olan, John’un (Ben Chaplin) evleneceği kızı bir türlü bulamayınca son çare olarak internetteki eş bulma servislerine başvurması ile başlayan bu film beni Sevgi ve Güven konusunda durup bir kez daha düşünmeye, Sevgi mi ? önemli Güven mi? sorularını kendi kendime sormama neden oldu. Dünyada bir yerlerde, onun aradığı özelliklere sahip, huyu huyuna ruhu ruhuna uygun bir eş vardır elbette... diyerek yola çıkan John’un çağrısına en ilginç yanıt Rusya’dan gelmiş, üstelik aracı servis kendisine ‘beğenmezsen iade’ garantisi bile vermiştir. Mektuplar, e-mail’ler derken John ve Nadia’nın (Nicole Kidman) sonunda tanışıp mutlu sona doğru bir adım atmaya karar vermeleri ile devam eden ve buraya kadar herşeyin sıradan ve olağan, bir aşk hikayesi gibi gözüktüğü bu hikayede, John’un monoton hayatını birdenbire değiştiren olaylar zinciri; sizi her an şaşırtabilecek, duygusal olanlarınızı biraz üzebilecek, zaman zaman içten gülmenizi sağlayabilecek, bazılarınızı da durup düşünmeye itecek nitelikte diyebilirim. “Mojo” filmiyle hem eleştirmenlerden hem de gişe hasılatlarından tam not alan İngiliz filmci kardeşler Jez, Tom ve Stephen Butterworth bu kez de daha farklı tarzda bir film yapma arayışına girmişler ve bana göre çok da başarılı bir film olmuş öyle ki, filmi tek bir kategoriye koyamıyorum. Gerilim, Duygusal, Komedi hepsi hepsi; bunların sonucunda ortaya çıkan ise; Sevgiyle yeniden kazanılan Güven ve Sevgi’nin Güven üzerindeki galibiyeti * “Herkes kendi Evinde” filminden bir söz Ömür İsfendiyaroğlu 25.04.2002 Perşembe
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ömür İsfendiyaroğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |