Her şey ancak sevgiyle satın alınabilmelidir. -Andre Gide |
|
||||||||||
|
Bu şehirden bir yolunu bulup gitmek isteyip fakat bir türlü gidemeyen, yeni bir yerde yeni bir yaşama başlama arzusundaki büyük çoğunluğun aksine, kızmıyordum belediye başkanına; sürekli kaldırımları değiştirip yandaşlarına gelir sağladığı için. Madem yaşamakta olduğum şehri değiştiremiyorum, gidemiyorum neresi olduğu önemli olmayan o yere, bari vergisini ödediğim devlet benim adıma değiştirsin yaşadığım şehri. Hiç yoktan iyidir, küçük değişiklikler. Bu düşüncelerle kaldırımda yürürken, birden düşüncem çocukluk yıllarıma kaydı. Annemi hatırladım. Babam haksız olduğu halde sanki suçluymuş gibi yüklenirken anneme, annem gibi boynumu büktüğüm gecelerin sabahında, odadaki eşyaların yerlerini değiştirdiğimi hatırladım. Bu ufak değişimin o an için bizi nasılda mutlu ettiğini. Kim bilir belediye başkanı da karısı ile kavga edince, bir yerleri yıktırıyordu. Bir yerlerde okumuştum. Belediye başkanının “bu şehir benim evim” sözünü. Eve gitsem ve gece yarısı olduğunu, komşularımın uyuyor oluşunu umursamadan eşyaların yerini değiştirsem diye düşündüm. Sonra gözlerimi kapadım. Ve hayal etmeye başladım evinin salonunda bulunan eşyaları. İlk olarak odanın ortasında on beş yıldır duran ve on beş yıldır niye durduğunu anlamadığım sehpayı kaldırabilirim. Ama bu fikre Aylin’in çok sıcak bakacağını zannetmiyorum. Ama belki kandırırım. Sonra birlikte aldığımız, deri koltuklar. Tek kişilik olanlar beyaz. İki kişilik ve üç kişilik olanlarsa siyah. İki kişilik olanın arka ayaklarından biri kırık, Aylin’in kullanmadığı topuklu tekliklerinden birinin desteği ile sallanmadan duruyor. Onu ortalık bir yere koyamayız. İllaki duvara yaslamalıyız. Hmm, tekli koltukların yerine geçebilir o, tekli koltukları ise televizyonun olduğu yere koyarız. Peki televizyon. Ah Aylin’i ikna edebilsem de salondan televizyonu mutfağa taşısam. İlk günden hayatımızı geçirdiğimiz odada televizyon olmasına karşı çıkmışımdır. Keşke o zamanlar bu konuda daha kararlı olsaydım. Bir konuda taviz verdikten sonra eskiye dönüş kolay olmuyor. Televizyon salonda değil de mutfakta olsaydı, televizyon izlemek istediğimizde rahatsız sandalyelerin üzerinde oturmaya razı olmak zorunda kalırdık. Bu zorunluluk ise onun karşısında geçireceğimiz zamanı azaltmamıza yardımcı olurdu. Hem televizyon karşısında bir şeyler yerken ortalığı kirlettiğim için kavgada etmezdik mutfakta. Çok güzel olurdu. Ama şuan için bu fikrimi Aylin’e açmamam sanırım çok da doğru olmaz. Çünkü açmanın bir faydası olacağını düşünmüyorum. Duyacağım cevabı biliyorum nasılsa;“tüm gün işte yoruluyorum. Tek keyfimde izlediğim bir iki dizi. Onları da sen daha rahat et diye sandalye üzerinde izleyecek değilim.” Bu cevabı duyup tüm şevkim kırılıp tamam, tamam. Ben bir şey söylemedim. Sen uyumana devam et demek istemiyorum. Belki de yapmam gereken, yarın iş çıkışında mobilyacıları gezip onlara, deri koltuklarımızdan bahsedip, sıkıntılı günlerde içtiğim sigaralardan oluşan deliklerden, derisinin ilk günkü parlaklığını yitirmiş olmasından, ayaklarından birinin kırık olmasından ve sallanmasından falan bahsedip. “Yeni bir şeylere ihtiyacım var. Üzerinde sıkıntılarımın sigara izleri olmayan ve sallanmayan” demeliyim. Mobilyacı ne söylediğimi tam olarak anlamasa da, kendi işine yarar kısmı olan mobilya ihtiyacımdan yola çıkarak bana mağazayı gezdirmeli. Hiçbir şey almayacak olsam da, bu çaba bile biraz olsun rahatlatır beni. Kafamdaki bu düşüncelerden bağımsız çalışan ayaklarım beni evime getirmişti. Kapıyı açmak için anahtarı elime aldım. Sonra evde beni bekleyen bir karım var. O yok gibi davranmamalıyım diyerek zile bastım. O benim hayatıma dâhil ol çağrımı duymadı. Bir kere daha şansımı denedim. İçeriden kapı sesi duyuldu. Aylin duymuştu. Geldi kapıyı açtı. Uykulu gözlerle - Anahtarını mı unuttun - Hayır. Hayır, cevabının ardından hiçbir şey söylemedi. Uykusuna dönmek istiyordu. Anlıyordum onu yoruluyordu hayattan. Ama dinlenmenin yolunu uykuda araması saçmaydı. Bedenin yorgunluğundan önemliydi sonuçta ruhun yorgunluğu. Ona bir iyilik yapmaya karar verdim. Arkasından yatak odasına gittim. Üzerimdekileri çıkarıp yanına yattım. Ve sıkıca sarıldım beline. Aynı uykulu gözlerle - Yapma Kemal! Çok yorgunum. - Bir şey yaptığım yok. Sadece sarılmak istedim sana. - Neredeydin bu saate kadar? - Dışarıda dolaştım biraz. Ve düşündüm. - Ne düşündün? - Koltuklarımızı. Eskidiler. Değiştirsek mi? - Olabilir bir ara bakarız. Nereden geldi aklına? - Hiç üzerinde sigara delikleri var. Ayaklarından biri de kırık - Tamir ettiririz. Üzerini de başka bir kumaşla döşettirdik mi taptaze olur. - Olmaz. - Olur. Haticeler mobilyalarını bu şekilde tazelemişler. Adamlar sabah evlerine gelmiş mobilyaları alıp götürmüş. Akşama ise getirmişler. Gördüm çok güzel olmuş. Onlardan telefon numarasını alırım. - Yenisini alsak. - Çok masraflı olur. Hem ne gereği var? Bizim mobilyaların iskeleti çok güzel. Biraz eskidiler kabul ama ufak tefek tamirle hallolur. - Ama - Kemal istersen bunu gece yarısı konuşmayalım. - Olur diyerek tekrar beline sarıldım. - Kemal çok yorgunum. - Aylin bende çok yorgunum. - Hadi o zaman uyu. Bu söz kolaydı. Uyu. Ama uyku tutmuyordu işte. Sonsuz bir mutsuzluğun içinde Uykuya dalmak istemiyordum. Gözüm bana sırtı dönük olarak yatmakta olan Aylin’e takıldı. Koltuklarımız gibiydi. İskeleti çok güzel ama yılların etkisiyle derisi eskimiş. Ne yapmak istiyorum diye sordum kendi kendime. Değiştirmek istiyor muyum bu kadını mobilyalarımız gibi? Bilmiyorum, en iyisi Aylin’e bir şans daha vermek. Mobilyalarımız söylediği gibi yeni yüzlerle kaplandığında taptaze hissi verirse bana, sıkılmışlık duygumdan kurtarırsa, Aylin’e birlikte bir tatile çıkmayı, ilişkimizi onarmayı ve tazelenmiş olarak eve dönmeyi teklif ederim. Ama üzeri kaplanan koltuklar tazelik değil de, eskiliği bir bezle gizlenmiş hissi verirse, çaresiz acı verecek olsa da, yenisini almaya karar veririm. koltukların…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © kemal pismisoglu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |