Şiir, seçmek ve gizlemek sanatıdır. -Chateaubriand |
|
||||||||||
|
Kitaplığımdan bir kitabı çekerken elime döküldü düzensiz cümelelerle, özlemle, öfkeyle karaladıklarım...Bir doğum günü yazısı diye başlık atmışım, bende oturdum hiç bozmadan değiştirmeden makamını, bozmadan imlasını size yazdım... Hüzünbaz bir gülümseyişle gülümsedim ve dedim ah deli kız ah...Sen hiç iflah olmazsın.... "BU YARALAR BERELER SANADIR BİLELER" BİLSEN BİLSELER -ONLAR YANLIŞ BİLİYOR- YA DA BİLEN BİLİR ZATEN.... -ÇOK ZOR GÜNLER GEÇİRDİM VAKTİYLE... Her insan bazen korkar kendisinden.. İçindeki baharın tüm rahiyası kayboluverir ansızın. Kar alevi bir öfke gözlerini karanlığa mahkum eder. Pusatsız ve zulasında yalnızlık vadisinden derlenmiş, bir avuç hüzün sunar ona yüreği. Hanidir biriktirdiği bütün delilikler yüreğinde patlar. Hüznünden çoğalan karabasanlar üzerine gelir. Yani insan hayata kafa tutar ya bazen. Göze almışlık başlar bütün nefes alışverişlerinde. Güneşi uyandırmadan, hıçkırıkları ezberletir gecenin en kuytu yerine. Geçmişin sunduğu karanlıkta el yordamıyla adımlar geleceğini. Ve sen! Her adımda adımladığım acının rengi adam. Geçtikçe yüreğindeki sokaklardan, ertelenmiş çığlıklarımın sessizliğini görüyorum sen de. Sen ki karanlığa ilk kafa tutuşum. Karabasan gibi kovalama uykularımı! Ben ki ıslanmaktan korkmadan kaçıyorum artık, senin saçak altlarından. Her korktuğumda kendimden aydınlık yanlarımın karanlığına kazıyorum seni.. Oysa deliyim! Kaçtıkça senden kıyametler kopmalı diyorum ve hatta kıyametler okyanuslarını taşırmalı yüreğimin, dağları parçalanmalı sensizliğin, güneşi yakmalı , alevler sarmalı yokluğunu. Diyorum da, sen korku estirirken fırtınalar... Sen, yaramda kanayan yorgunluğum... Derin uykularımın pervasız uçurumu kaçıncı infazı bu yokluğunun! Üzgünüm hükmünü sürdürüyor incitmişliğin... Unutma acının rengi adam... Bir kaf dağı masalı artık sana bir zamanlar ölümüne yanmışlığım. Ne garip eskiden sen gelir dökülürdün içime. Sen gelir dökülürdün gözlerime, sonra kirpiklerim yollarına dökülür iki damla yaş olup düşürürdüm kendimi senin toprağına. Gün başlar günaydınlığın değerdi üstüme ve ben dağ dağ özlem kesilirdim. Oysa şimdi sen döküldükçe içime her gece alnının tam ortasında iplere geriliyorum. Ve artık sadece gidişini bildiğim tüm tasvirlere ezberletiyorum... DESEM DE HALA HER GÜN BAŞINDA GÜNAYDINLIĞIN DEĞİYOR ÜSTÜME VE HER GECE DAĞ DAĞ ÖZLEM KESİLİYORUM... SONRA BİR ŞAİR DİLE GELİYOR BENİM YERİME DİYOR Kİ SANA "Biliyor musun Nereden Geliyorum?" Oradan: senin gideceğin yerden en dibinden acıların en içinden sevinçlerin: ikimizin gideceği yerden. Oradan: ikimizin olduğu yerden çevremizden gelen etkilerden sıyrılıp, kendiliğimizden oluştuğumuz yerden. Oradan: bizim yerimizden ikimizin de geldiği yerden: yenilgiden üzüntüden yeşillikten mavilikten. Biliyor musun nereden? Yaşamın en dibinden. İçtenliğin en içinden. Sen ve ben neden gelmişsek ve gideceksek o yere, o yerden kendiliğimizden, gideceğiz ve geleceğiz o yere yeniden Sen ve ben yeniden ve yeniden. senin elin serin elin benim elim derin elim senin elin benim elim benim elim senin elin senin elim benim elin dingin elin suskun elim Gidiyorsun: Bütün ışıklarımı göndersem seninle aydınlanır mısın? Gidiyorsun: Bütün sevinçlerimi göndersem seninle mutlanır mısın? Gidiyorsun: Bütün hüzünlerimi göndersem seninle üzülür müsün? Gidiyorsun: Bütün acılarımı göndersem seninle yıkılır mısın? Ben üzüntülü ve yıkık kalırken sen aydınlık ve mutlu git ışıklarımla ve sevinçlerimle: üzülme yıkılma aydınlan mutlu ol. ışık ol aydınlık ol sevinç ol mutluluk ol. Bırak bana hüzünleri, üzüntüleri acıları, yıkımı al götür ışıkları, aydınlığı sevinçleri, mutluluğu. Gidiyorsun: Bütün kendimi göndersem seninle götürür müsün? Bak, denizdeyim diyecektim: bir serin ürperti yaladı geçti dalgaları diyemedim. Zaten yoktun ki. Kim bilir nasıl kuru, nasıl tozlu nasıl gürültülü ama, belki nasıl da renkli, nasıl canlı nasıl dingin bir yerdeydin günboyu. Şimdi son pırıltılar çekilirken suların üstünden sen, belki nasıl kuru, nasıl cansız nasıl boğucu bir yerdesin ama, belki de nasılsa renkli, canlı, dingin- yerliyerindesin. Ama yoksun ki. Bak, denizdeyim diyecektim diyemedim. Oraya senin olduğun yere baktım. Bir serin ürperti gibi yaladı geçti dalgaları o eski deyiş: How do I love thee? Let me count the ways- Gördüm seni. Geldin gözümün önüne: nasıl da duru, nasıl arı nasıl canlı kuru, cansız, boğucu yerinde, bütün bezginliğinin içinde denizde gibiydin. Ama yoktun ki. Bak, denizdeyim diyecektim: bir ıslak esinti düştü dalgaların üstüne- diyemedim. Zaten yoktun ki. Yokum ben sensiz yoksun sen bensiz benimle sen seninle ben Var mısın? Yok musun? Yok musun? Var mıyım? Orada beni düşünüyorsun Hissettim bunu: Bir şiddetli rüzgar gibi aşarak tepeleri geçerek boğazları ulaştı buraya geldi dokundu bana düşünmen beni. Orada beni düşünüyorsan hissetmelisin bunu: Bir rengarenk ışın gibi aşarak tepeleri geçerek boğazları ulaşmak oraya gelip dokunmak istiyor sana düşünmem seni. ORÇ ARUOBA İŞTE BÖYLE...BU ŞİİRİ OKU DOĞUM GÜNÜNDE GELİP DOKUNSUN SANA DÜŞÜNMEM SENİ, SONRA GELSİN DOKUNSUN BANA DÜŞÜNMEN BENİ... VE HER GÜN GÜNAYDINLIĞIN DEĞSİN ÜSTÜME...İYİ Kİ ...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © İlknur İpek, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |