Güzel birşeyin fazlası harika olabilir -Mae West |
|
||||||||||
|
Zeytinburnu'nda bir bina yerle bir oldu. Enkazı daha acımasız ve acınası kılansa binanın yıkık duvarlarında çeşitli deniz ürünlerinin olmasıydı. Akıl almaz bir insanlık ayıbı sergisi. Tam da buradan hareketle müteahhitler ikiye ayrılır. Denize sıfır ev yapanlar ve denizden kelimenin tam anlamıyla sıfır ev yapanlar ya da diğer bir deyişle yaptıkları evler bir süre sonra asfalta sıfır olanlar. İki kişi can vermiş bu enkazda. Oysa ki bu bina "Kentsel Dönüşüm Projesi" kapsamında 2. dereceden riskli bulunmuş. Olayı hangi tarafından anlasak diye bir bakalım. Birinci ihtimal şu: Bina gerçekten de 1. dereceden riskliymiş ve bu gözden kaçmış, gözden kaçan başka binalar da olmalı. İkinci ihtimalse çok daha vurucu: Bu böyleyse eğer kim bilir 1. dereceden riskli binalar nasıldır! Ön inceleme sırasında söz konusu binaya 37 puan verilmiş. Eğer 35 puan verilseymiş ayrıntılı inceleme yapılacakmış, ancak 2 puanlık bir fark sebebiyle gerek duyulmamış buna. Hani olur ya, matematikten 43'te kalmışsınızdır, öğretmeniniz bunu 45 yapar. Pozitif bir etki yaratma beklentisi söz konusu yani. Zeytinburnu'ndaki durum ise "2. dereceden facia bilinenli denklemin zaten ortada olan çözümünde gidiş yolu taştan, Kentsel Dönüşüm Projesi sen çıkardın beni baştan"dır. İnsanlar baştan çıkarılacağına binadan çıkarılıp güvenli konutlara yerleştirilebilir miydi? 1. dereceden riskli binalarda oturanlara sormak lazım! Peki sizce 37 büyük risk sınırına yeterince yakın değil mi? Üstelik de hayati önem taşıyan bir konuda daha ince hesaplar yapmak gerekmez mi? Olabilecekleri öngörüp tedbir almak gerekmez mi? Tabi ki gerekmez. Konya'daki Zümrüt Apartmanı'nı hatırlayın. Az önce 35'e 2 eklemiştik, şimdi 2'ye 90 ekleyin. 92 kişi öldü o enkazda. Ve bunun bir sorumlusu yok. Aslında 92 tane sorumlusu var. Fazla insandılar. Bu yüzden de suç tamamen onların. Bence onların yeri Zümrüt Apartmanı değil hapis olmalıydı! Hem öyle olsaydı eğer şuan hepsi yaşıyor olacaktı. Hapishanelerin duvarları ve kolonları sağlamdır çünkü. Bu yüzden de yakışmaz bir kısım müteahhite kendi yapmadığında oturmak. Dolayısıyla hapis cezası almıyor olmalarını çok yadırgamıyorum. Hatta dava süresince tutuksuz bile yargılanabilirler bence, hatta yargılanmayabilirler bile. Tamamen zaman kaybı! Bu zaman diliminde yeni ihaleler alınabilir, yeni bir serginin malzemeleri toplanabilir! Çarpıklığı sadece bacaklarda ve kentleşmede görüyoruz. Oysa her şeyimiz çarpık. Çarpık çurpuk bir şeyiz. Küçük evlerde çok kişi, büyük evlerde az kişi yaşarız. Ya bekara ev vermeyiz ya da 2-3 öğrenci bir araya gelir tutar diye ahırlara astronomik rakamlar yakıştırırız. Ya çok çalışıp az kazanırız ya da az çalışıp veya hiç çalışmayıp çok kazanırız. 44 kişi binmek zorunda kalırız kamyon kasasına ve kiminin bahşiş vermeye utandığı paralarla yaşamak zorunda bırakılırız... Ya da belediye otobüslerinde kasa kasa domates gibi istif olmak zorunda kalırız... 2 dilim baklava çalanı hapse koyar, büyük hortum sahiplerini el üstünde tutarız... Genç nüfusumuzla övünür, en verimli çağlarını yer bitiririz. "Şimdi okullu olduk, sınıfları doldurduk" diye başlar, "Mezun olduk, bir baltaya sap olamadık" der dolanırız ortalıkta... Şemdinli'de olay yerinde inceleme yapan savcının ve milletvekilinin üzerine silah atarız. Sonra dava devam ederken savcıyı meslekten ihraç eder, yılların emeğini bir çırpıda sileriz yok yere... 301 kere maşaallah deriz kötüye gittiğimiz her yeni günde... Poster yaparız çirkinliğimizi ve son mektubunda defalarca "Ah Sevgilim..." diyen insanı Sevgililer Günü'nde yalnız bırakırız... Ya da kiradan kurtulalım diye banka kredisiyle Zeytinburnu'nda 60 ay vadeli ev alırız, 15. senet gelmeden yıkılma garantisi vardır oysaki binanın, ama bunu bilmeyiz, kimse de söylemez bize. Şu aşamada, son olayla ilgili olarak yapılacak şeylerden en absürdü ama karşımıza çıkma ihtimali yüksek olanını söyleyip son vereyim. Bir iyilik yapın da denize bir şey atmayın. Yıkılacak bir başka binada pet şişeden kolonlar görmeyelim bari. Gerçi şuan oturmakta olduğumuz binaların bazılarının bildiğimizin aksine plastik duvarları ya da kolonları olabilir. Ama umuyorum ki bunu ortaya çıkaracak felaketler gelmesin başımıza. Bu kadar (k)ayıp yeter de artar.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © ÖZAY ÜNSAL, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |