Bir deliyle aramda tek bir ayrım var. Ben deli değilim. -Salvador Dali |
|
||||||||||
|
Kadınlar gençlik için; yemek, doymak içindir. Dostlar toplum için; yolculuklar öğrenmek için; ev, çiçek, taş ve antika şeyler, satın almak içindir. Bunlar daha sonra insanı fazla ilgilendirmezler. Ama kitaplar, hem gençlik, hem yaşlılık, hem hastalık, hem açlık, hem rüzgâr, hem yağmur, hem de soğuk içindir. Yuan Mie Okumakla başlar her şey. Bir kitap, bir kitap daha derken bakmışsınız, elli tane olmuş, yüz tane olmuş. Benim hikâyemde böyle başladı işte, Cin Ali, Can Ali derken, Gülten Dayıoğlu’nun hikâyelerine geldi sıra. Önceleri yabancı dil bilmeyince, içinde sadece Türkçe kelimeler olan kitapları tercih ediyordum. Bunun içinde, ilk önce Türk yazarları okudum. Tabi ki zamanla yabancı kelimelere de alıştım, Polyanna, Red Kit, Haide. vb kitapları da okudum. Onlarda yetmedi, yaş ilerledikçe diğer yazarlara geçtim, Reşat Nuri, Halide Edip, Peyami Safa vb. Türk klasikler bittikten sonra, bir de batıya bakayım dedim, oradan da bir şeyler okumaya başladım. Tabi ki bunlar rasgele oldu. Elime Balzac geçti, onu aldım okudum, Tolstoy geçti onu aldım okudum. Ama bir süre sonra şunu fark ettim, aslında yanlış bir yoldaymışım, insan bu işte de, diğer işlerlerde olduğu gibi belli bir plan çerçevesinde ilerlemeliymiş. Hafif bir kitabı okumadan, ağır bir kitaba başlamak insanı yıldırıyor. Bence çocuklarımız ilk önce açık, anlaşılır, akıcı kitaplarla başlamalı okumaya. Mesela Çehov’la başlaya bilirler. Açık, yalın anlatımı, onları sürükleyecektir, sonra ardından Dostoyevski’nin karmaşık yazılarına geçebilirler. İlk olarak Dostoyevski’ye başlamak, onlara çok ağır gelecektir. Bu yazarların ardından Gogol, Tolstoy gelebilir. Benim herkese tavsiye edebileceğim, her zaman severek okuduğum yazarlardan biri de Balzac’dır. Vadideki Zambağı ile Goriot Babası, benim hala beğendiğim eserlerindendir. Bu aşamaları geçtikten sonra, artık okuma alışkanlığı kazanılmış demektir. Sıra felsefi kitaplara gelmiştir, bunlar biraz daha ağır olup, olaydan ziyade, kurgular, kişilik çatışmaları, karabasanlar, ön plandadır. Bunlarda da beğenerek okuduğum isim Kafka’dır. Onun Davası’nı hala okurum, her okuyuşumda da kafamda farklı şeyler oluşur. Zaten bir kitabı, her okuyuşunda sana ayrı bir tat vermiyorsa, o kitabı okumanın ne anlamı var? Bir de insan kitabın bitiminde, en yakın dostundan ayrılıyormuşçasına acı çekmiyorsa, niçin okuyor o zaman, o kitabı? Çocuklarımıza tavsiyeler de bulunmak, onları yönlendirmek, kitap sevgisi aşılamak, onlara okuma alışkanlığı kazandıracaktır. Tabiî ki bunu yaparken onların öğrenme basamaklarını, isteklerini, dikkate almak gerekir. Daha okumaya alışkanlığı kazanmamış olan bir çocuğa, Fuzuli’nin beytini okutursanız, menfülü menfülü fealatün kalıplarını öğretmeye çalışırsanız çocuk, okuldan da, okumaktan da nefret eder.( Bu benim Fuzuli’yi, Gazali’yi, sevmediği anlamına gelmiyor, yalnızca her şeyin, bir basamak dâhilinde yapılması gerektiğini, anlatmak amacıyla böyle bir örnek verdim). Okulu bitirir bitirmez, eline hiç bir kitabı almak istemez, üstüne üstlük bütün kitaplarını da yakar, benim gibi. Oysa onlara Atilla İlhan, Özdemir Asaf, Necip Fazıl şiirleri öğretilse ilk önce, okumayı sevmeleri sağlansa, ondan sonra daha ağır metinlere geçilse, daha sağlıklı olmaz mı? Bir de en çok kızdığım şeylerden biri, okumadan yapılan eleştiriler. Daha kitabı eline almamış birisi, yazarın isminden yola çıkarak, belki de kapak tasarımından yola çıkarak, kitap hakkında yerli yersiz birçok eleştiride buluyor. Çağımızın hastalığı bu. Sonuçta yazar kendi kişiliğini her kitapta yansıtmaz ki, her eserinde farklı bir insan olarak karşımıza çıkar. Ayrıca kendi kişiliği ile kahramanının kişiliği aynı olmak zorunda değildir. Kitabında, kendiyle taban tabana zıt bir karakteri de yansıtabilir yazar. Nasıl ki sinema oyuncularının, filmdeki kişilikleriyle gerçek hayattaki kişilikleri arasında, fark varsa. Kimse yazarı, kitabını okumadan, ya da onu gerçekten tanımadan suçlayamaz, ya da yarattığı kişilikten dolayı onu sorumlu tutamaz… Okuyucu bir kitaba başlarken bir arayışla başlar, sonunun ne olduğunu bilmediği bir arayıştır bu. Bir gemide yolculuk etmek gibidir. Yol aldıkça merakı da, artar artar. Ama sonu hep mutlu biter bu yolculuğun. Çünkü bir dostla tanışmıştır o, bu kötü karakterli bir dost bile olsa, yolcuğu boyunca ona eşlik etmiştir. Ve kitabın bitiminde, o kötü karakteri bile özler, sevgiyle anar. Kimi zaman son sayfasını çevirip, bitti yazısını görünce, gözünden yaşlar boşalır. Eski bir dostu kucaklar gibi son kez bağrına basar kitabını. Okumak böyle bir şeydir, bir alışkanlık haline geldi mi, sizin nerde olursanız olun peşinizi bırakmaz. Otobüste, tramvayda, işte, her yerde yanınızda olur. Ama bir kitap, ama bir dergi olarak. Bir fırsat çıksa da şunu bir bitirsem dersiniz, aklınız hep onda olur, dostunuzu merak eder gibi merak edersiniz, kahramanını… Kimisine göre de zordur okumak, hiç sevmez, neden okumuyorsun dediğin zamansa, vaktim yok, ya da param yok diye yapıştırır hazır cevabı. Oysa televizyona ayıracağı zamanı, saatleri vardır. Hiç sıkılımdan saatlerce izler… Bütün mesele aslında sevmektir. Gerçekten insan, bir şeyi severse, ona nerede olursa olsun vakit de bulur, parada… Okumak kimi için bir tutkudur, bir hastalıktır. Kimisine göre boş zamanını değerlendirme aracıdır. Kimisiyse sıkıntıdan okur, yapacak bir şeyi olmadığı için, okudukça okur… Bir süre sonra okumakta yetmez, yazmaya başlarsınız, neden yazar insan? Neden geceleri dört gözle bekler, havanın yağmurlu olmasını neden ister? Bu da ayrı bir muammadır. Kimi bildiklerini paylaşmak, insanlara yardımcı olmak için yazar, özelikle ders kitabı, ilim kitabı yazan yazarlar. Kimisi de ünlü olmak için yazar, sokakta herkes onu tanısın, hayran olsun diye. Kimisi de zengin olmak için yazar. Evet, en son bir grup daha var, onlar yalnızlar grubu. Toplumda kendisini anlayan insanların olmadığını düşünüp, kâğıda, kaleme sarılan, yazarlar grubu. Kendi başlarına bir köşeye çekilip, durmadan bir şeyler üretmeye çalışan, beni anlayan yok diye, sitem eden grup. Ve bu insanlar sadece çıldırmamak için yazarlar. Bense, en son grupta yer alıyorum, çıldırmamak için, yazanların grubunda… Neslihan
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © neslihanca, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |