Cumhuriyet fikir serbestliği taraftarıdır. Samimi ve meşru olmak şartıyla her fikre saygı duyarız. -Atatürk |
|
||||||||||
|
Birden gözü, önündeki masaya takıldı. Masanın üstünde sayfalar dolusu kağıt, mürekkep ve kalem vardı. Başını yavaşça kaldırıp, çevresine bakındı anlamsız ve amaçsız. Bir şeyler olmalı diye mırıldandı. Bir şeyler olmalı bu çevrede, kağıda aktaracağım ve burada oturmamı anlamlandıracak. Boş gözlerle tanıdık bir simge aradı. Kendi oturmasının anlamını aradı sessizce. Önünde sayfalar ve kalem. Bir sis vardı gördüğü, her şeyi örten ve anlamsız kılan derin bir sis. Ve sislerin arkasında sürekli devam eden bir devinim. Adlandıramadığı gölgeler kıpırdaşıyordu sisin içinde. Dirseklerini masaya dayadı, bekledi sessizce ve amaçsız. Ayağa kalsam mı acaba? Aman boş ver. Olmalıydı; burada oturmasının bir sebebi. Bu kalem ve bunca sayfalar boşuna konmuş olamaz ki. Eline kalemi aldı. Ve çevresine bakındı tekrar. Sis hiç açılmayacak gibi duruyordu ve artık beklemekten sıkılmış. Bir süre elindeki kalemi çevirdi. Bir elini çenesinde, masaya dayalı şekilde, elindeki kalemi çevirdi uzun süre. Amaçsız oturmak da ne kadar zormuş. Oturmaktan sıkılmıştı ve hala bir nedeni yoktu oturmasının. Kalemle kağıda garip çizgiler çizmeye başladı. Bir birine benzemeyen kısa çizgiler çizdi bir süre. Kalemi bırakıp, anlamsız karamalarına bakıp, bir şeyler çıkarmaya çalıştı. İşin içinden çıkamamış olmalı ki, kağıdı buruşturup attı. Daha yüce bir amacı olmalıydı. Kimse önümüze bu kadar kağıdı üzerine anlamsız çizgiler çizelim diye koymaz. Hem neden sayfalar bu kadar fazlaydı? Binlerce sayfa olmalı burada diye düşündü. Kimse çizgilerle bunları bitiremez. Çizgiyle bitecek olsa bir sayfa koyarlardı ve o sayfa dolunca kalkıp giderdik. O zaman bu sayfalar dolunca ben de gidebilirim diye düşündü. Kalemi tekrar eline aldı ve çizgiler çizmeye başladı. Başlangıçta anlamsız olan çizgiler kelimelere dönüştü yavaş yavaş. Kendine göre bir amacı vardı artık onun. Bu sayfalar bitince kalkıp gidecekti. Belki de o zaman biri çağıracaktı onu. Aman kimse çağırmasın. Ben bu sayfaları doldurunca kalkıp giderim. O zaman büyük harflerle yazmaya başladı. Amacı sadece sayfaları doldurmaktı. Ve olabildiğince iri harfler kullanarak, çocukluk yıllarını karaladı. Sis usulca açılmaya başladı. Herkes kendi masasında yazıyordu, önündeki sayfaları. Kimse ayağa kalmadan, sayfalarını dolduruyordu. Çevresinde kendisine benzer imgeler oluşmaya başladı. Sayfalar anlamlandı. Ama gene de amacı sayfaları doldurmaktı. Sayfalara çevresindeki hayatları yazdı. Onların hayatlarını kendininmişçesine yazdı. Neredeyse sayfaların yarısına gelmişti. Artık normal yazıyordu –ne küçük ne büyük-. Bir iki sayfaya güzel resim bile çizmişti. Ve anıları bile vardı onun. Arada bir eski yazdıklarına baktığında hüzünlendiği ve neşelendiği güzel sayfaları. Tekrar yazdı. Eski yazım hatalarını yapmamaya özen göstererek. Daha düzgün daha anlamlı yazıyordu ve sayfalarda yarıyı geçmişti. İçinden gelenleri yazıyordu ve amacının sayfaları doldurmak olduğunu unutmuştu. Coşkuyla birkaç sayfayı iki üç kelimeyle karaladığı çocukluklarını yapıyordu yine bazen. Bazen de sıkı, ufacık kelimelerle bir sayfayı yer kalmacasına doldurduğu oluyordu. Yazılan yeni şeylerin güzelliği ve arada bir, çok eski olmayan sayfalar yetiyordu yazması için. Mutluydu ve alışmıştı yazmaya. Kendine yeminler yazıyor ve onları yerine getiriyordu. Yazılar iyice küçüldü. Sayfalar sıkı sıkı dolmaya başladı. Artık bitiyordu sayfalar ve sevmeye başlamıştı bu kağıdı, kalemi. Amacı tamamen unutulmuş olmasın rağmen, sona doğru yaklaşıyordu. Ve bir gün son sayfaya geldiğini fark etti. Kağıdın üstünden elleri soğuk masayı hissetti ilk kez. Ah bir sayfa daha olmaz mı bunun altında? Büyük bir titizlikle eline kalemi aldı. Sağa sola bakındı. Her şey gözüküyordu. Sis dağılmıştı. Biliyordu ki bu sayfa bitince kalkıp, gidecekti. Gözlerinden yaşlar süzüldü. Ne yazmalı? İnsan son sayfasına ne yazar? Güzel bir resim çizebilir mi son sayfaya? Resim sadece bir andır. Uzun uzun yazmalı bu sayfaya. Her yerini doldurmalı. Ama ne yazabilirdi ki? Son sayfaydı bu ve her şey sığamazdı. Eski günlerini düşündü. Çocukluğunu, gençliğini, tüm sayfalarını düşündü ağlayarak. Kağıdın üstüne kapanmış hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Birden uzaktan güneş gözlerinden içeri süzüldü. Çevresini, her şeyi unutmuştu yazarken. Ve tabiî ki amacını da. Kağıtları doldurmak için başlamamış mıydı yazmaya? Şimdi en yakın olduğu anda bu hüzün niyeydi? Dudaklarından tüm hayatın anlamsızlığı hissettiren bir gülümseme yayıldı. Yazmaya kaptırmıştı kendini. Elinden kalemi bıraktı. Önündeki boş sayfaya küçümseyerek baktı. Dişlerini sıkıyor ve titriyordu. Bir anda büyük bir öfkeyle ayağa kalktı. Eliyle sandalyeyi devirdi. Yavaşça masanın üzerine yığıldı. Son sayfasının üzerine kanları dalga dalga yayıldı. İnsan son sayfasını yazamaz…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © onur güner, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |