Dünyayı isteyen bilime sarılsın, ahireti isteyen bilime sarılsın; hem dünyayı hem ahireti isteyen yine bilime sarılsın" -Hz. Muhammed |
|
||||||||||
|
ne kadar ıslanırsak o kadar ses, ne kadar üşürsek o kadar adam olurduk. Hatırla o kentin sokaklarına ayaz yetim bir kızın gözleri gibi çökerdi geceleri… Neydi bizi bir kimsesizlikten alıp kalabalık yüzlere çıkaran heyecan, nasılda avuçlamıştım sesini, üşüyen yağmur damlalarına bir hoohh! Kadar yakın olduğumda aynı cep de buluşan iki okul kaçağı el olurduk, söz hakkı istemek için kaldırmıştık elimizi havaya üstümüze silahlar doğrultulmuştu hatırlıyorum. Tanıdım seni ocak, tanıdım seni şubat, mart aşk mıydı yoksa çatılara tünemiş kedi seslerimiydi bilmiyorum ama nisan kadar yağdın üstüme içime sızıp mayıs sabahlarımı yıkadın alışıktım en önde yürümeye safta, saçlarımı taradın o sabah beklide ilk kez o sabah taradın saçarlımı, korkuyor muydun? O sabah korkunun adını ne koymuştun hiç sormadım, korkuyordum çünkü ilk defa bir yerlere geç kalmaktan, içimde nasılda yaşama telaşı var çocuk gölgem taşıyamıyor beni sen tut emi… Bir yerlere geç kalmaktan ve bir yerlerde bir daha hiç olmamaktan korkuyordum ilk defa ve son defa olmayacaktı bir daha, omuzlarımda taşıdığım kaygı kimin dünyasıydı Zeus, içime sızdıkça içim öğleden sonralarına uzanan uyku uyanıklık arasında düşlerimi kirletti taşıdığım sular… Sus! U bir kere ölür. Göğsümün üstünde taşıdım işaretini, omuzlarımda, sırtımda kanayan bir yara ile değiştirdim adını, adın erken ölmesiydi martıların sildim. Hatırlıyorum, yüzün gülmüştü bir kere nasılda şımarmıştı kadehimizde ay, doğ diye bekliyordum üstüme bulutlar kapladı alnını… Küskün mü uyanırdın bütün sabahlara, sayıkladığın kentlere benzerdi ellerin saklardın yastıkların altında, ellerindeki izlerle bir gece bir kentte kayboldum, saçarlını çözsen bulurdum kendimi, duruldum… Nasılda gülümsüyorsun aynana hayret çocuk, Sakin akan ırmaklardan da mı utanmadın sabah sabah yüzünü yıkadığın suları çekerken içine, saçlarına dokunacakları hiç mi aklına gelmedi. Çektin nefesini içeri içindeki dumanı damı taktın saçına. Sen nasıl bu kadar alışkan sen nasıl bu kadar akışkan Sen nasıl bir kadehi bir den bire dike bildin çocuk. Beni bir kadeh kendin için bir kadeh zehir için nasılda sata bildin. Hangisi diye sorup durduğun soruları da mı hatırlamadın. Dur dinle... düşler onun kafasına doğru esiyor, düşler onun kafasına doğru esiyor.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © onur orkun kara, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |