"Bilmezlik ile ne hoştum; hayalimde ne güzellik, ne de aşk vardı." -Fuzuli, Leyla ile Mecnun |
|
||||||||||
|
Ne uzun yollar yürüdüm. Önce tozlu topraklı, Sonra küçük taşlı, kaygan… Her biri diğerine çıkardı, Gideceğim yere bir türlü varmayan… Ne bitmez düşler gördüm. Gündüzüm geceme karıştı, Anlattıklarım kaldı hayran… Hepisi bedenlerimden arttı, Bir o yana bir bu yana savrulan. Dayanamadım, kırdım lafın belini. Çorak tepelerin başında kükrediğim günleri andırırcasına bağırdım. Zindan duvarlarındaki bölük pörçük, ince sıvalar döküldü, talebe sırtını taşa dayayıp büzüştü, tosbağa misali kabuğuna girmek istedi. ‘Ben, hiç korkmadım ölmekten… Öldürmekten de…’ Karşımdaki cevapsız kalır mı? Hiç çekinmez ki dilinin ucuna geleni söylemeye, üstelik en acı sözü bulurdu, en dar zamanlarımda. ‘Bunun için mi, tek gâvuru öldürmeden esir oldun Frenklere? Kendine tuzak kuranlara bile merhamet eden sen değil miydi? Cesaretin olsa zaten, önce kendini, olmadı o sübyanı, hiç değilse iyilik için, peşinde sürüklediğin dostunu yok ederdin.’ Alaca karanlıkta kızıla kesmişti gözleri. Solumasının yavaşlamasını bekledim. Derviş, sakinleşince sağ elini kulağına götürüp mengüsüyle oynamaya başladı, sol eliyle traşlı başını sıvazlayıp durdu. Gövdesini oynatıp ayaklarını ileriye doğru uzatmıştı. Şaşkın talebeye döndüm, olan biteni anlamaya çalışıyordu. Üstüne geleceğimi fark edince parmakları dizinin üstünde sımsıkı kenetlendi, yerinde duramadı. Aciz delikan, fırlayıp bir daha hiç göremeyeceği dışarısını seyretmek istercesine yüksek pencereyi aramaya koyuldu. ‘Korkma, sıkılma… Anlatacaklarımı dinle, bir sabır… Unutma her hikâye kendince doğru olanı anlatır. Sana düşen kendini sorgulaman, yaşananların seline kapılma… Dur, dinlen, düşün biraz… Aslan Beyin yolculuğa çıkma nedenini hisseder misin, mümin?’ Bilmez başını salladı iki yana, bakışları hala incelip taş aralarından sızan ışığın yönündeydi. Her fani gibi teselli arıyordu, ölümsüzlüğün yanına biraz olsun sokulabilmeyi, yanındakilere güvenebilmeyi, sorgusuzca sevebilmeyi… ‘Kulak ver o zaman… Sabah ezanı olacakları da at kafandan. Bir can ayrılır dünyadan, diğeri gelir peşi sıra. Ne zaman yok olacağını, ne zaman doğacağını, devri daimin kudretini ancak Allah bilir.’ İçimdeki soğuğu sohbetle ısıtmaya niyetlenmiştim. Dışarıda akıbetimizi merak edip telaşa düşenlerin sıkıntısı yoktu üzerimde; ama anlattıkça ölmekle yaşamak arasında kararsız kalacağımı biliyordum. Yoldaşlarımın yorgun kokusunu duyar oldum, pislikle yıkanmış duvarların ağır küf kokusunun arasında. Ve sözün öncelikli büyüsüne bıraktım, benliğimi. Dilimi iyiden iyiye çözdüm. ‘Bundan çok önceydi… Senesini sorma. Rakamları ezip bükmeyi bırakalı epey oldu. Her yer kan ve gözyaşıyla doluydu. Uzaktan gelenlerin atları bozmuştu, sularımızın duruluğunu. Kirlettikleri sade o olsaydı, keşke… Aslan Beyi huzursuz kılan ise, ruhunda çöreklenmiş pastı. Yüzünü asıl bu yüzden döndü, artık Frenklerin yurdu sayılan Kudüs’e… Uzun yolunda yürümesinin nedeni, bitmez bir düş görmesiydi…’
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Bülent Efe, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |