Yaşamak için topu toplam altı haftam kalsaydı ne mi yapardım? Tuşlara daha hızlı basmaya bakardım. -Isaac Asimov |
|
||||||||||
|
Yağmurun acı veren taneleri kürek çeken tayfaların ıslak terine karışırken öfke dolu Fenikeli kaptan yolunu kaybetmenin çaresizliğindeydi. Rüzgâr öç alır gibi çökmüştü üstlerine, yelkenleri var gücüyle dolduruyor, ardından aniden dolanıp karşı yönden ıslıklarla esiyordu. Helios arabasını gün boyu sürüp Herakles sütunlarının ardına varalı epey olmuştu. Kapkaraydı gece, sakalından yaş damlayan kaptan ona yolunu gösterecek bir yıldız arıyordu, ümitsizce. Dönüp ardına baktı, güvertenin ardında direğe tutunup hızlı yele direnen kısa boylu adama ne diyeceğini bilemiyordu. Kısa yolculuğuna isteksizce başladı. “Kaybolduk, sanırım!” “Şimdi hayıflanmanın sırası değil, kaptan. Fırtına birazdan dinecek. Gökyüzünü iyi oku. Büyük kepçeyi değil küçük olanını izle.” Kaptan başını kaldırıp delinen bir fıçıya benzeyen göğe sol gözünü kapatarak baktı. Kalın parmaklarını dolayıp kıvırcık saçlarına avucuyla başını sıktı. Dişleri birbirine vuruyordu, yine de sakin olmaya çalıştı. “Fırtına dinecek mi? Bütün yıl sürecek gibi.” Kısa boylu adam, tutunduğu direği bırakıp hafifçe olduğu yerde sendeledi. Kaptanın büyük omuzunu kavramaya çalışarak onu kendine doğru çekti ve bir bulutu delip kendine yer açmaya çalışan ayı işaret etti. Gökyüzünde açılan delik giderek büyüdü büyüdü, önlerinde ışıktan bir yol oluştu. Kaptan şaşkınlıktan aralanan ağzına dolan yağmur tanelerini can havliyle eğilip kusarken, kısa boylu adam onun sırtına okkalı bir tokat kondurdu. “Her zaman bir ümit vardır, kaptan! Her zaman!” ### Pencerenin buğusunda silikleşen suretini inceledi, Lyco. Yüzünün kırışıklığında geçmişini aradı, yurdunu o görkemli limanlarla süslü Milet’i hatırlamaya çalıştı. Ağır ağır geri çekildi, sedirlerin üzerinde sessizce oturan öğrencilerine döndü. “Bana Milet’i soruyorsunuz. Ruhunuzun rahatça dolaştığı sokakları hayal edin. Söylediğiniz sözlerin duvarlara çarpmadan haşmetle yükseldiğini…” “Burada her sözümüz kapıların ardına sıkışmışken mi?” Fısıltıyı işittiği yöne çevirdi bakışlarını, bilge. Baştan aşağı siyaha bürünmüş genç bir öğrenci, aklar içindeki diğerine eğilmiş zehrini boşaltıyordu. Umursamadan kesik adımlarla gezinmeye devam etti. “Dünyanın her yanından insanları görebildiğiniz, çarşıları meyvelerle dolu, insanların hep güldüğü kenti getirin gözünüzün önüne…” Beyaz urbasıyla ışıldayan uzun saçlı gencin önünde duraksadı, tatlı tatlı gülümsedi. “ Eğip büktüğün sayıları kuzuları saymak için mi kullanmak istersin Meno? Yoksa o geniş caddelerde cebindeki altınları saymak için mi?” Ağırbaşlı Meno yüzünü yere indirince, yanındaki arkadaşı ona güç vermek için iri elini uzattı, Meno’nun narin parmaklarını sımsıkı kavradı. Lyco beyazlı genç adamın çenesini tutup utangaç bakan gözleri delercesine izledi. “Kötü fikirlerden uzak durmalısın ama önce!” Kararlı bilge yeni yeni tüylenen yanağı bırakıp adımlarının arasını uzattı, odanın içinde çabucak tur atıp işaret parmağını diğer öğrencilerine uzattı. “Hepinizin bakışlarında Milet’in hayalini görebiliyorum. Sokaklarında yürümek, havasından nefes alabilmek, büyük evlerinde uyumak istiyorsunuz. Şunu bilin: Orada yaşayanlar tekrar tekrar doyacak, yaşadıkları ne varsa sürekli anlatılacak!” Kara giysili, hınç dolu gencin önünde durup nefesini tuttu Lyco. Ardından bir şimşek misali boynuna uzandı. Sivri çenesini kaldırıp gergin yüzüne dik dik baktı. “Siz soluk yeni yetmeler! Sadece kendinizi bilin! Boş hayallere kapılmayın! Kendi şehrinizi korumaya bile gücünüz yokken!” Yumruklarını sıktı siyahlı delikanlı, içinde kopan fırtınaya karşı hareketsiz kalakaldı. Kanı çekilmiş, çehresi toz renkli kayaya kesmişti. Şaşkın Meno, arkadaşının aklından geçeni sezip yumruğunu küçücük ayasıyla usulca örttü. “Çıkıp bir kadın gibi ağlamak istiyorsan durma Demon” Kara bir yel esti birden odanın içinde, ayaklanın tahta kapıya ulaştı, ardından bembeyaz beyazı sürükleyip. Demon gözünden düşen hırs dolu yaşları aceleyle toplamaya uğraşırken, Meno dostunu yakalamaya uğraşıyordu. İki delikanlı çamurun içinde bata çıka ilerledi. Bir ıhlamur ağacının altında buluşup uzun uzun nefeslendiler. Gök gürültüsü kulaklarını sağır ederken, tepenin üzerinde parlayan şimşek gözlerini kamaştırdı. Karşılarında kaynayan kuyuyu seyretmeye koyuldular, suskunluğun yatıştırıcı ilacına sarılıp beklediler. “Öfken yersiz, kardeşim” “Her ağzını açtığında ondan nefret ediyorum. Bize bakışından, aşağılayan sözlerinden… Öfkem az bile! Çekip gidecekleri günü bekliyorum, düğünümü bekler gibi.” “Bence gitmeyecekler. Barış içinde yaşamayı öğrenmeliyiz. Bunun için ders alıyoruz.” Demon’un gözlerinde bir şimşek belirdi, Meno’nun sözlerinin ardından, uzun süre yok olmadı, çakmak çakmaktı kara ebruları. Çömeldiği yerden kalktı, dostunun gül yanağına sert fiskesini savurdu. Daha elinin izi geçmemişken pişman olmuştu, Meno’yu tutup kendine çekti, geniş bağrına bastı. “Bir gün Meno, bir gün burada özgürce birbirimize sarılacağız. Sinope’de bir tek Miletli kalmayacak!”
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Bülent Efe, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |