İnsanlığı tanımak insanları teker teker tanımaktan kolaydır. -La Rochefoucauld |
|
||||||||||
|
Canım annem...Ortaçağın tam göbeğindeki bir kadının puslu bir geceden, lüle lüle perukaları, ihtişamlı kıyafetleriyle , ne olduğu hakkında hiçbir fikri olmadığı uzay gemisinin içine düşüvermesi gibi yaşıyorum senden sonraki hayatımı...Yanlış yerdeyim, yanlış zamandayım... Yabancıyım bu karmaşaya.Tanıdık, alışıldık bir çift gözle buluşmak istiyor gözlerim...Hani yeşilin en güzelini çalan doğadan...Hani gülünce yaprak yaprak, ağlayınca yağmur olan... Hani güzel yüzünü taçlandıran...Tüm bakışlar yabancı, tüm bakışlar soğuk...Sıcaklığına muhtacım annem...Buzdan duvarlar var aramda güzel olan her şeyin kattığı anlamlarla... Yaşam saatim tam iki yıl önce tuhaf bir şekilde durdu...Hareket eden akrep, peşindeki yelkovan tıkır tıkır işliyor işlemesine ama, ben takılı kaldım Nisanın Yirmibeşinde...Bir hastane odasında yitirdim zaman adına bildiğim ne varsa. Kaçınılmaz olduğunu bildiğim ama hep yadsıdığım bir yolculuğa uğurladım seni...Hem en kısa hem en uzun vedamın adresi oldu acılara alışkın bir hastane odası. Kimbilir kaç kez son perde indi sahneye o dört duvarda. Kimbilir kaç film şeridi son kez serildi gözlerin önüne son gösterinin hüzünlü edasıyla.Oysa sana anlatacak ne çok şeyim vardı... Küçücük bir kız çocuğuyum ben kaç yaşına gelirsem geleyim. Kızlar sadece annelerinin gözünde büyümez... Bir saniyede yaşlı bir kadın oldum ben. Yıllardır dillendirmekte güçlük çekiyordun belki içindekileri, ama dinliyordun annem dinliyordun beni. Onunla yetinmeyi öğrenmişken ben, sağır-dilsiz bırakıp gittin beni... Binbir başlı ölüm canavarı dört bir koldan kuşattı beni. Kulağıma çalınan her ölümde yeni baştan geri dönüyorum o lanetli bahar gününe...Sen çiçeklere yakışırdın güzel annem, bahçendeki çiçekler kadar yakışırdın doğaya... Toprak çiçeğin yuvasıdır bilirim ama, seni üşütür diye korktum yağmurlu ilkyazda...Ateş gerçekten düştüğü yeri yakarmış annem. Kavruldum, dağlandım, eridim yokluğunun yangınında... Acılar da eskir diyordu insanlar bana...Küllenir yangın yerleri zamanla.Kendini yenileyen, yenilendikçe büyüyen bir acı yuvalandı bağrımda. Kimi zaman kabusların kara boşluğunda kimi zamansa mutlulukların en zirvesinde hiç umulmadık bir anda “ben burdayım” diyor annesizliğim bana...Ölümün kıyısında oturuyorum bazen. Ayaklarımı sallandırıyorum yokluğa. Gerçeği boğmak istiyorum kül rengi sularda, hayallerim doğsun istiyorum yeniden dünyama. Hani senin gül yanaklarından öptüğüm, gıdıklarken senden fazla güldüğüm bedenini yeniden katsın dünyama. Gerçek gülüşler bir daha uğramadı bana. Her kahkahamın bir köşesinde gözyaşım vardı. Benden başka hiç ama hiç kimse bunu anlamadı.... Ürkütücü gelirdi bir zamanlar sonsuz uykuların yatakları bana. Biliyor musun bir yandan ayaklarım geri geri gelirken yanına, bir yanım kıvrılıp yatıvermek istiyor mermer taşlara. Anılarımı da örttüm mü yorgan niyetine üzerime, kimse dokunmasın istiyorum seninle dolu sensizliğime...Cevap veremesen de sana dökülüyor tüm acılarım hala...Teninin sıcaklığı yok buz beyazı taşlarda. Ama olsun anneciğimin yatağı ya...Mezar taşları bile yumuşacık geliyor anne sıcaklığıyla... Ah annem ah...Hıdrellez yaklaşıyor bak! Hani taştan evden yapardık seninle zambak kokulu gecelerde. Çakıl taşlarına yazardık düşlerimizi...Oysa tüm hayallerim eksik şimdi...Katıksız, karşılıksız, çıkarsız seven en kutsal sevgili -ki adı anne yüreği- götürdü yanında küçücük bir kız çocuğa ait günahsız meleği...Sen masumiyetim, sen yargılamadan dinleyenim, sen yüreği anne sevgisiyle dolu gerçeğim...Gittin...Artık ben gerçek değilim... Yazabildiklerim; yazamadıklarım ve yazamayacaklarımın yanında o kadar az ki... Cüce gibi görünüyor dev acımın yanındaki kelimeler...Ne anlatsam, ne söylesem boş... Güneşlerin doğduğu evrende seninle kavuşmaya dair umutlarım gri lekelerle dolu, loş... Rahat uyu canözüm annem, hayat katanım, ömrünü adayanım...Elle tutulur, gözle görülür olmasa da; kızının yüreğinde capcanlı yaşıyorsun hala...Anılarınla, analığınla sonsuza dek olacaksın yanımda...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Funda BİLGİLİ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |