Kurguyla gerçek arasındaki ayrım, kurgunun mantıklı olmak zorunda olması. -Tom Clancy |
|
||||||||||
|
Örneğin, evimin karşısındaki şu eski ev. Uzun zamandır kapısı hiç açılmayan, penceresinden kimse bakmayan sessiz mekân...Sıvaları dökülmüş, dış cephe boyasının rengi solmuş. Daha üç yıl öncesine kadar bir karı koca vardı o evde. Erkek, sabahın köründe kalkar; atlayıp arabasına, işe giderdi. Çalışkan, dinç bir erkek. Çınar gibi heybetli......Kadın ise, o mavi- kocaman gözleriyle; pencere önünde, elinde bir kitapla görünürdü her sabah. Kimbilir ne okurdu! Bazen de; başı öne eğik bir vaziyette dantel örerdi. Örerken ne hayaller kurardı kimbilir. Belki de, acıları işlerdi elişine. Erkeğin hasta olduğunu duyduğumuzda, şaşırdık.Çünkü sağlıklı görünüyordu. Derken aylar geçti; hastalığın izleri, arsız arsız sırıttı erkeğin yüzünde. Ama yine de o, kendisini her gördüğümüzde; daha solgun, daha yorgun yüz ifadesiyle, zor da olsa gülümsedi bize. Direndi hastalığına aylarca ama, başaramadı.Bir gün, sessiz bir kalabalık alıp götürdü evin erkeğini. O mavi gözlü, nur yüzlü kadın; yas tuttu arkasından aylarca. Güzel yüzü gölgelendi, bakışları donuklaştı. Konuşması azaldı, gülümsemeleri durdu. Akşam olup da diğer evlerin ışıkları yandığında, pencerede görürdüm kadını.Vücudunu gizleyip, sadece başını gösterirdi. Komşu evlerin erkekleri evlerine dönerken; kırılgan bir yüz ifadesiyle bakardı pencereden. Kimbilir neler geçiyordu içinden.Yaşlı çınarını özlüyordu muhakkak, gelmeyeceğini bile bile onu bekliyordu boşuna. Kısa bir süre sonra, o mavi gözlü kadın da rahatsızlandı.Oğlanları, gelinleri; el üstünde tuttular kendisini.Tertemiz yataklarda yatırdılar, gerektiğinde doktora götürdüler. Ziyaretine gittiğim bir gün, yatağında solgun yüzüyle yatıyor buldum kendisini.Yün gibi ağarmış saçlarının bir kısmı dökülmüştü yüzüne. Çok zayıflamıştı. Mavi gözleri yine güzeldi.Ama sanki ışıltısı azalmıştı." Bizim vaktimiz çoktan geçti, Allah sizleri korusun kızım! " dedi bana. Soğuk ama güneşli bir günde, onu da alıp götürdüler. Bakakaldık arkasından.Mahallemizin en sevecen, en hoşgörülü kadını yoktu artık. Böylece; her gün selâmlaştığım, ayaküstü sohbet ettiğim bir komşum daha çıkıp gitti hayatımdan. Evi karardı, sessizliğe büründü.Soğuk kış günlerinde, evinin bacasından duman tütmüyor artık. Evde hiçbir yaşam belirtisi yok. Şimdi karşımda gördüğüm bu ev, hüznün sokaklarında dolaştırıyor beni. Hiç açılmayan perdeleri ile ruhumu daraltıyor. Evimizin hemen sağ tarafında ise, yıkılmaya yüz tutumuş; her ne hikmetse bir türlü yıkılmayan ve ayakta kalmayı nasıl başarabildiğine şaşırdığım başka bir boş ev daha var.Yıllar önce nur yüzlü bir dedenin , onun yarı sakat karısının ve çocuklarının yaşadığı ev.Şimdi ise; camları kırık, giriş merdivenlerinin bir kısmı çökük.Yarısı çökmüş bir çatı. Açılmayan koca bir kapı.Hiç kimsenin başını dayamadığı, bakışlarını koymadığı küskün pencereler. Sahiplerinin kimi öldü gitti, kimi gitti uzak yerlere. Anılarını bize bırakarak, komşularını yalnızlığa terk ederek. Evimizin arka tarafında ise; sahipsiz, konak görünümünde yine boş bir ev.......Yıllarca, yaşlı bir teyzenin yaz aylarında gelerek ışıklarını yaktığını, bahçesini çiçeklendirmeye çalıştığı ev. Ah Ayşe Teyzeciğim!Sana verdiğim sardunyalara nasıl güzel bakardın!Çiçekli balkonumda birlikte otururken, bana ne güzel dualar ederdin. Petunyalar, sardunyalar arasında ne sohbetler ettik biz...Bir gün Ayşe Teyze de aniden gidiverdi. Kışı geçirmek üzere İstanbul`a değil, temelli gitti. Sessizce hem de, kimseye yük olmadan.Yorgun ve yaşlı kalbi, aniden bırakıverdi Ayşe Teyze`yi. O da bizi. Düşünüyorum da, her gün kayıptayız aslında. Çevremdeki evlerin hemen her birinden birileri gitti. Çok sevdiğimiz büyüklerimizdi bizi koyup giden; bazen de kardeşlerimiz, sağlıklı görünüşlerine aldanıp yıllarca birlikte olacağımızı zannettiklerimiz...Hemen her gün sevdiklerimiz koyup gidiyor bizi. Olgunlaşıp dalından düşen meyve gibi. Zamanı gelen alıp gidiyor başını.....Geride kalan olmak, çok zor. Gidenin acısına katlanmak, onun yokluğuna alışmak; hep geride kalana düşüyor.Yükümüz ağır, yolumuz uzun.Yürüdükçe, sanki ağırlaşıyor yükümüz. Yükümüzü indirecek bir durağımız yok ne yazık! Kısacası; eksiliyoruz gün be gün, küçülüyoruz. Oysa, o kaybettiklerimizle ne güzel şeyler yaşıyorduk.Sevinçlerimizi birlikte çoğaltıyor, acılarımızı paylaşıyorduk.Sevinçlerimiz çoğalıyordu da paylaşınca; acılar hiç oralı olmuyordu ne yazık. Arsızdı acılar, yüzsüzdü. Konuştukça; yaraların kabuğu kalkıyor, yeniden ince ince kanamaya başlıyordu acılar. Olsun! İnsanın; acılarını anlatabildiği, içini boşaltabileceği birilerinin olması ne güzel! Balkonumdan etrafımı seyrederken, işte bunlar düştü gönül pencereme. Gözlerime; sahipsiz, eski, boş evler takıldı. Özlediğim komşularım, gelip oturdular yüreğimin üstüne.Kalbimi acıttılar, nefesimi zorladılar. İçim küçüldü küçüldü, incir çekirdeği kadar kaldı. En iyisi balkondan kalkıp, içeri girmek dedim. Çatı katından salona indim. Koltuğuma oturup, o kaybettiklerim için sessiz sessiz ağladım.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Kâmuran Esen, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |